Bahçeli’nin “Öcalan çıkışı"ndan Erdoğan’ın haberi yok mu idi?
Bahçeli’nin “Öcalan konuşsun…” çıkışı…
Hala, Türkiye’nin ana gündemi…
Pek çoklarının düşündüğü/konuştuğu, birbirine sorduğu ama yazılı hale getiremediği bir noktayı eski Ak Parti milletvekili Şamil Tayyar “…"Öcalan çıkışı" devlet projesi değil, Devlet Bahçeli projesidir/Erdoğan'ın haberi de yok…” diyerek kayıtlara geçirdi.
Bu konuda öyle bir yorum kirliliği var ki her şey birbirine karışmış vaziyette…
Neden?
Çünkü siyasi mülahazalardan arındırılmış ve bölge ve Türkiye bağlamında büyük resme odaklı bakılmadığı için.
Bakabilenler yok mu; elbette var ama onların sesi muhalif ve iktidar taraftarı kadrolu yorumcular arasında kaybolup gidiyor!
Bahçeli’nin bahse konu çıkışı yaptığı 22 Ekim’le birlikte başlayan ve devam eden tartışmaları bir kenara koyup küçük bir değerlendirme yaptıktan sonra kendi düşünce ve tespitimi dile getireceğim.
Arkadaşlar!
Devletler risk/tehlike ve fırsat analizi yaparlar.
Bu analiz, temel esaslar çerçevesinde uzun vadeyi kapsayacağı gibi gelişen olaylar ve değişen koşullar çerçevesinde ortaya çıkan de facto durumların/mecburiyetlerin gereği olarak da olabilir.
Ama devletin temel/esas paradigması yine ve hep aynıdır.
Bu arada siyasetçiler ve siyaset kurumu da benzeri analizler yapar. Buna iktidarlar da dahil…
Ama onların, siyasal etkilerden arındırılmış ve popülist kaygıdan uzak bir değerlendirme yapma ihtimali düşüktür.
Devlet geleneği ve ana esaslar bağlamında Türk Devlet refleksinin de, özellikle 7 Ekim 2023’de Hamas’ın İsrail saldırısıyla başlayan ve devamı da çok muhtemel olan bölgesel gelişmeler çerçevesinde bir risk analizi yapmaması mümkün değildi.
İsrail yayılmacılığı ve bölgeyi istikrarsızlaştırma isteği,
ABD’nin buna çanak tutması,
Rusya’nın mesafeli duruşu,
İran’ın bugüne kadar besleyip büyüttüğü örgütler nezdinde bile güç ve prestij kaybı,
Başta Körfez ülkeleri olmak üzere diğer bölge ülkelerinin gelişmeler karşısında etkisizleşmesi,
Ve en önemlisi önceki yazımda da belirttiğim gibi, bu süreçte “Kürt Kartı”nın en etkili unsur olarak görülmesi ve kullanılma olasılığının yüksekliği Türk Devlet mekanizmasını böyle bir analize mecbur bıraktığı kanaatindeyim.
Nasıl bu kadar net konuşabiliyorum?
Size bir ölçüt söyleyeyim. Bu tespitimi başka konulara da teşmil edebilirsiniz.
Eğer iktidar, bir sorunu veya var olan bir soruna dair radikal bir çözümü dile ve gündeme getiriyorsa, ben, hemen muhalefete bakarım.
Muhalefet, net ve sert sözlerle karşı mı çıkıyor yoksa mutedil/sakin ve diplomatik bir dille “olabilir” kabilinden mi konuşuyor.
Muhalefet derken de özellikle CHP’yi, CHP’nin lider ve sözcülerini kastediyorum.
Görüyoruz ki Özgür Özel’in esasa ilişkin bir itirazı yok.
İmamoğlu’nun da…
Sadece aynı şeyi farklı dil ve anlatımla ifade ediyorlar.
Bahçeli’nin çıkışına dair benim düşüncem şudur;
Bu bir “devlet refleksi”dir ve her iki lider de, hatta CHP lideri de bundan hem haberdardır hem de konunun içindedirler.
Nasıl bu noktaya gelindiğine gelince:
Devlet yönetiminde her şey aleni yapılmaz. Kaldı ki uygun da olmaz.
Kim ne derse desin, devlet, iktidara da muhalefete de eşit mesafededir.
Yapılan risk analizi sonrası devletin hayatiyetiyle ilgili bir durum/tespit ve yapılması gerekenler olursa devlet refleksi tüm siyasi aktörlerle görüşür ve nelerin yapılması gereğini dile getirir.
İşte bu noktadan sonra icra makamı iktidar olduğu için iş de iktidara düşer.
Muhalefet ne yapar?
iktidarın açıklayacağı ama aslında devlet refleksince belirlenen politikanın toplumsal zeminde en geniş mutabakata ulaşması için bazen sessiz kalarak ve bazen de farklı siyasal ifadeler kullanarak yapacağı destekleyici açıklamalarla katalizör görevi yapar.
Bu bağlamda ve devletin yaptığı risk analizi çerçevesinde ilk çıkışın aslında Erdoğan tarafından “İsrail’in topraklarımızda gözü var” açıklamasıyla yapıldığını düşünüyorum.
Bir süre, bu açıklamanın etkilerinin takip edildiği ve geçen zaman zarfında siyasal/toplumsal bir kabul görmediği düşünülmüş olmalı ki daha keskin/radikal ve doğrudan Kürtleri muhatap alan ve hatta DEM Parti’yi de denkleme katan Bahçeli çıkışına ihtiyaç duyulmuş olabilir kanaatindeyim.
Bahçeli’nin çıkışından Erdoğan’ın haberi var mıydı sorusu bu noktadan hareketle akla gelebilir.
Açıkçası o konuda benim de bir fikrim yok.
Ama yeniden Bahçeli’nin çıkışına gelirsek;
Gazetemiz yazarlarından Erkan Yılmaz’ın, benim pek de katılamadığım yorumuna delil teşkili için köşesine taşıdığı Bahçeli’nin bir cümlesi var ki çok manidar…
Sanki yaptığı veya yapmak durumunda kaldığı çıkışın ana gerekçesini ifade eder mahiyette.
“Teröristbaşı işin içinde olmazsa bir şey çıkmaz diyenlere de sesleniyorum;”
Bu cümleden hareketle teröristbaşının da işin içinde olmasına dair bir telkin ve düşünce var demek ki…
Çözümün olmazsa olmaz parçası olarak her fırsatta Öcalan’ı lanse eden bizim bildiğimiz bir tek DEM Parti var.
Bahçeli’nin, bu cümleyi DEM’e atfen kurduğunu hiç sanmıyorum.
Çünkü Bahçeli’nin 1 Ekim’de yaptığı tokalaşma ritüeline kadar, DEM ile ilgili söylediği sert ve ağır sözler hepimizin hafızasında hala capcanlı…
Arkadaşlar!
Evet, Bahçeli sürprizleri sever ama siyasal sürprizleri sever.
Sırf sürpriz olsun diye/gündem olayım veya gündemi değiştireyim diye, bu konuda bırakın bir kuyuya taş atmayı; çalı-çırpı bile atmaz!
“Diyelim ki gelişmeler bu minvalde oldu ve bu noktaya gelindi. Neden buna ihtiyaç duyuldu ve bu işin sonu nereye varır?” diye düşünüp soracak olursanız şunları söyleyebilirim:
Arkadaşlar!
Öyle sanıyorum ki bölgesel gelişmeler ve yaşanmakta olan kritik süreç Kürtler üzerinde bir heyecan yarattı.
Özellikle Suriye/Irak/İran coğrafyalarında yaşayan Kürtlerin bugüne kadar maruz kaldığı ötekileştirmeyi de nazarı dikkate alırsak bu heyecanın oluşması zaten kaçınılmazdı.
Düşünsenize; Suriye devletinin kuruluşundan bu yana baba Esad dönemi de dahil bu ülkede yaşayan Kürtlere kimlik bile verilmemişti.
Keza İran’ı yöneten Farsî bağnazlığın İran’lı Kürtlere uyguladığı eşitsizlik aşikar.
Her ne kadar şimdi bölgesel özerk bir yönetime sahip olsalar da aslında ne oldukları ve olacaklarıyla ilgili kendileri de kaygılı olan Irak Kürtlerinin Saddam devrinden beri yaşadığı vatandaşlık sıkıntıları herkesin malumu…
Hal böyleyken,
Bölge Kürtlerinin, dünden gelen ve bugün de devam eden dezavantajlı durumları ortadayken,
Azımsanmayacak bir nüfusa sahip Türkiye Kürtlerinde de bir heyecan oluşmaması mümkün mü!
Her ne kadar diğer ülke Kürtlerine göre daha müreffeh ve düzenli hayata sahip olsalar da,
Her ne kadar diğer ülke Kürtlerinden farklı refleks ve devlet ilişkisi algısında olsalar da;
Türk Devlet Mekanizmasının PKK/Terör ve Kürtler bağlamında bir risk analizi yaparak bölgesel bazlı oluşan/oluşturulan kontrolsüz heyecanın, bugüne kadar manipüle edenlerce daha da köpürtülmemesi için teskin edici/tatmin edici veya fevri hale gelmemesi için bir adım atmaması düşünülemezdi.
Ve bence, Bahçeli’nin Öcalan çıkışının da motivasyon kaynağı bu analiz oldu.
Sonuç:
Detaylarını anlatmaya çalıştığım “dış konjonktürün” sonucu ve biraz da dayatmasıyla yapılan değerlendirme ve tespit sonucu dile getirdiği “Öcalan çıkışından” Bahçeli’nin de çok memnun olduğunu düşünmüyorum.
Varoluşsallığını milliyetçilik üzerine ve anti milli unsurlarla mücadele iddiasına dayandıran bir siyasal yapının liderinin yaptığı bu çıkışın, doğuracağı siyasal sonuçları öngörmekten malul olmadığını bu konulara ilgisi olan herkes bilir.
Şunu da söyleyerek bitiriyorum:
Konuyla ilgili tespit ve tahlillerde aceleci olmamak lazım.
Çünkü her yeni gün, bölgesel planların revize edilmesini gerektirecek yeni bir olay/yeni bir gelişmeyle uyanıyoruz.
O yüzden, bugün kurulan hüküm cümlelerinin/doğrudur-yanlıştır yorumlarının ve Cumhur İttifakı’nın “Öcalan Çıkışı”nın muhtemel sonuçları ile ilgili yapılan eleştirilerin biraz afaki, biraz sansasyonel ve biraz da politik tarafgirlik içermekten öteye geçmediği/geçmeyeceği düşüncesindeyim.
Siyasetin en tepesinden sokaktaki insana kadar bir de uyarım var ve bu ikazı Erdoğan’ın şu cümlesiyle yapmayı çok anlamlı buluyorum:
“Cumhur İttifakı tarafından açılan tarihi fırsat penceresinin kişisel hesaplara kurban edilmemesini ümit ediyoruz!”
Son söz:
Devletlerin hayatında bazı anlar vardır ki; o dönemlerde mevcudu korumak/belayı defetmek ve var olan sınırlarını koruyabilmek ekstra kazanımlara/yeni fetihlere ve fatihleşmelere tercih edilir!
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.