Anormalin normalleşmesi; Normalin itilip-kakılması ve hor görülmesi…

Anormalin normalleşmesi; Normalin itilip-kakılması ve hor görülmesi…
Akademik çalışma yapan, bilimsellik kaygısı ve teorik temellendirme içinde yazan birisi değilim.
Sistematik okumalar yapıp; yazım metodolojisi içinde kalmayı da hiç bilmem.
Hatta istesem de beceremem.
Hani, çalakalem denir ya; öyle biriyim işte…
İçinden geldiği gibi; deneyimleri/gözlemleri/duyuları/öngörü ve hatta içgüdüleriyle yazan ve sizlerle paylaşan biriyim.
Yazmayı bir aktarım/paylaşım ve duyurum aracı olarak görüyorum.
Üslup şekli/yazım tarzı/makale formatı gibi kaygılardan azade; olabildiğince ve alabildiğince yalın; sadece düşündüklerimi aktarma amaçlı yazabilmeye çalışıyorum.
Genelde "Yeni Düzen/Küresel Ekonomik Gidişat/Krizler" ve bu bağlamda gelecek projeksiyonlarımı yazdım.

Bugün içimden başka şeyler geldi ve kendimce bazı tespitlerde bulundum.
Tamam, sosyolog/sosyal psikolog/siyaset bilimci filan değilim ama benim de kendimce yaşanmışlıklarım ve bunlardan çıkardığım sonuçlar/yaşadığım hayata dair okumalarım var.
60 yaşına girdim,
Az değil; yaklaşık 45 yıldır fiili hayatın/iş hayatının ve toplumsal/siyasal yapının içinde biriyim.
Deneyim/tecrübe ve biraz da öngörülerimden yola çıkarak, bu düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.
Ana konu, "anormalin normalleşmesi ve normalin itilmesi/kakılması ve hatta hor görülmesi…"

Arkadaşlar,
Bu durum her devirde vardı,
Ve, devrin rengiyle bezenmiş şekilde kendini gösterip karşımıza çıktı.
Eğer, yaşanan süreçte nizam ve intizama dair genel-geçer kamu kaideleri işlemiyorsa; insanlar ve gruplar kendi fikriyatına göre ve hatta işine geldiği gibi, karşıt olanları/rakip görülenleri veya varlık sebeplerine risk teşkil ettiğini düşündüklerini yok etmek/etkisizleştirmek ve kendi gücünü hakim kılmak için normalde yasadışı/gayrı ahlakî/kanunsuz olan davranışları pratiğe sokmaya başlar.
Normalde, bu anormal bir durumdur.
Ama bu durum öyle sıklaşır/çoklaşır ve pratikleşir ki; toplumsal belleklerimiz dahi bunu yadırgamamaya başlar.
Bırakın yadırgamayı; bir süre sonra, taraf veya karşıt olmak şeklinde birliktelikler oluşur!
İşte bu, devlet aygıtı ve toplumsal yaşam için en tehlikeli noktadır ve artık kamu otoritesi sarsılmaya ve hızla büyük bir kazaya doğru ilerliyor demektir!
Kendi öz deneyimlerimle bakınca, bu durumu, ilk 70'li yılların sonlarında/1980 darbesine gelen süreçte gördüm.
O zamanlar, yaşananları belki de bu şekilde bile görememiş ve bu gözle bakamamıştım.
Ama yaş ilerledikçe, yaşadıkça ve yaşananlara vakıf oldukça, bir şekilde görülen ve kendini yeniden üretip/tekrarlayan anormalleşmeleri fark ettim.

Peki, o dönemde,
Yani 80 öncesinde, normalleşen anormal ne idi?
Tek kelimeyle Anarşi…

Ana hatlarıyla bakarsak;
Bir tarafta sağcılar/ülkücüler/milliyetçiler,
Bir tarafta solcular/komünistler/sosyalistler vardı.
Dönemin insanlarının kahir ekseriyeti kendini böyle tanımlamayı tercih ediyordu.
Bu düşünce ve ideolojiler çerçevesinde oluşan gruplar ve sergilenen terörizasyon öyle bir hal almıştı ki; fikren veya fiilen taraf olduklarımız, galebe çaldığında bunu bir zafer görüyor; karşı tarafın kaybına ise "ihanetin/hainlerin kaybı" şeklinde bakıp "oh olsun" diyebiliyorduk.
Kazanan kimdi? Kaybeden kimdi?
Kazanırken/kazandığımızı sanırken, varlık sebebimiz olan devletimize neler kaybettiriyor, devlet aygıtında ne büyük delikler açıyorduk; farkında bile değildik!
Bunlar olurken de,
Hukuk/kanun/kamu kaidesi gibi olagelen ve olması mutlak olan her şeyi göz ardı etmekte bir beis görmüyorduk.
Lafı evirip çevirmeden söylersek; bunun adı anarşizmdi ve bir devlet aygıtının/kamu otoritesinin/kurallar ve kanunlar manzumesinin olduğu bir coğrafya ve toplumda buna normal demek asla mümkün değildi ve olamazdı.
Ama o zaman öyle değildi işte,
Neden?
Normal itilmiş/ötelenmiş, anormalik baş tacı edilmiş/geçer akçe haline gelmişti.
Sonra ne oldu?
O dönem fetret devriydi,
Erken kalkanın/öne atılanın/sesi çok çıkanın ve hatta fazla mermisi olanın -güya- kazandığı/ kural belirleyip -sözüm ona- kaide koyduğu devirdi.
Ama böyle gitmezdi tabi,
Ve gitmedi; sonuç hepinizin malumu,
Başka bir güç çıktı ve "güç bende artık ve kuralları ben koyarım" diyerek; tüm sistemi yerle bir etti!..

Hani, anormallik kendi devrinin rengine bürünür demiştim ya;
Aynen öyle,
Özal'lı yıllara geldiğimizde, tam da bunu ve anormalleşmenin Özalizm rengiyle ortaya çıktığını gördük.
Özal'ın "Benim memuru işini bilir" ve "Anayasa bir kere delinse ne olur ki" cümlelerini pek çoklarınız hatırlarsınız.
O dönemde biraz gülüp geçtik veya o devrin toplumsalda oluşturduğu baskın hükümranlık etkisi nedeniyle, pek de gerektiği gibi üzerinde duramadık/durmadık..
Ama bu, ciddi bir anormalleşmeden başka bir şey değildi.
Bir diğer deyişle; hastalık nüksediyordu…
"…Anayasa bir kere delinse ne olur ki…" dendiği anda; normalin, Anayasa'ya harfiyen riayet olduğu/olması gerektiği/bundan asla taviz verilmeyeceği temel gerçeğinin darbe almaya başladığı an idi.

Arkadaşlar,
Bir kere oldu mu; yol olur yol!
Yol geçen hanına döner!..
Hiç sevmediğim bir söz var;
"İstisnalar kaideyi bozmaz"…
Yahu ne demek bozmaz!
Bilakis kaideyi bozan istisnalardır ve o kaide tek bir "istisna" ile bozuldu mu; istisnanın kaideye dönüşmesi kaçınılmazdır!
Ki, bunun örneklerini hemen hepimiz defalarca görmüşüzdür…
"Benim memurum işini bilir" dedin de ne oldu?
Aslî işi, karşılığında devletten maaş aldığı kamu görevini yürütmek olan memur, maaşıyla yetinmemeye başladı ve temsil ettiği kurum/görev üzerinden, kendine çalışmaya ve paralar kotarmaya başladı.
Bunun adı neydi?
—Yolsuzluğun normalleşmesi,
—Kuralsızlığın kural haline gelmesi,
—Kurumsallaşmanın mihengi taşı kural ve prensiplerin yerine, kurumun yönetene hizmet etmesi/babadan mirasıymış gibi görülmesi ve kurumların kişisel kazanç mekanizması haline dönüşmesidir!
Bunun bir ileri safhası ise; yolsuzluğun/kuralsızlığın kurumsallaşması ve kendine has dinamikler oluşturarak bir network haline gelmesidir.
Bu noktada, etkisizleşen ve hatta devletin kurumsal yapısını/kanuni uygulamalarını ve sağlıklı işleyişini korumak/kollamak/denetlemek/düzenlemek ve yeri geldiğinde cezalandırmak konumunda olan kurumlar bile; oluşan ve normalin yerini alan çarklara hizmet etmeye ve onların emrinde olmaya başlar!
En basit söyleyişle "Suç Örgütü/Şebeke/Çeteleşme" olan bu yapılar kamusal kıyafetler/süslü ofisler/afili isimlerle kamu hukukunun yerine "hukuk" dağıtmaya başlar!
Bu hizmetin karşılığı ise, tabi ki "yüce büyüklerin/iş bitirici yeteneklilerin" cebinedir!
Ağır bir tabir gibi düşünmeyin; bunun adı da anarşizmdir ve aktörlerine de anarşist demek asla yanlış olmaz.
1980 öncesindekiler,
Kendilerine ulvi bir amaç atfetse de,
İdeolojisi çerçevesinde hareket ediyor olsa da,
Toplumsal bir destek bulmuş olsa da,
Kamu düzenini tesis eden kurallara muhalif ve mugayir hareket ettikleri için, lamı cimi yok; yaşanan durum anarşizm idi.
Maalesef, sağcısı da solcusu sürecin yasadışı/illegal aktörleriydi.
Sonrakilerin/Özal dönemindekilerin farkı veya benzerliği neydi?
Farkı silahsızlık, benzerliği ise kanunsuzluk,
Farkı salt fiziki ve fiili şiddet, benzerliği ekonomik/finansal şiddet,
Farkı silahlı çökme, benzerliği ekonomik çökme,
Farkı silahlı illegalite, benzerliği yolsuzluk illegalitesi…

Sonuç:
Arkadaşlar,
Bir devletin varlığı koyulan kural ve kaidelere uyulduğu ölçüde fark edilir ve önemlidir.
Devleti kural ve prensipler yönetir.
Devletler bu sayede kurumsallaşır ve nesilden nesile ulaşır.
İktidara gelen yönetimlerin anlayış farklılığı zaman zaman devletin kurallarında farklılaşma doğurabilir.
Bazen de, zeminin ve zamanın ruhunun değişmesi nedeniyle, doğal olarak bazı kamusal kurallar kaldırılır/değiştirilir veya dönemin idrakine uyumlu hale getirilebilir.
Bu olabilir ve hatta devletin hantallaşmaması ve gelecek projeksiyonuna ayak uydurması için olması gerekendir.
Ama bazı kural ve kaideler de vardır ki; her devirde/her durumda ve hangi yönetim gelirse gelsin bakidir/daimidir/değişmezdir ve süreklilik gerektirir.

"Devlet malına hassasiyet,
Adalet/eşitlik,
Yolsuzluk/kayırma ve nepotizm'in yasadışılığı ve asla normalleşmemesi,
Kanunların adil ve eşit uygulanması" gibi unsurlar, modern devlet anlayışı var olduğundan beri vardır ve zaman içinde devlet sistematiğinde değişmeler olsa bile, asla değişmeyecek olan hususlardır!

Bu bağlamda,
Bir devlet için en büyük tehlike, bu bahsettiğim şıklarda veya herhangi birinde oluşacak aşınma ve delinmedir.
Bunun olması ise normalin anormalle yer değiştirmesi veya istisnaların kaide haline gelip, devlet aygıtının ucubeye dönüşmesi demektir.
İşte o zaman, yaklaşık 400 yıl önce yaşamış ve o devre dair gördüğü aksaklıkları kendi üslubuyla anlatmış olan Shakespeare'den bu yana hiçbir şey değişmemiş diyerek, şapkamızı önümüze koyup düşünmeye başlamalı veya kendi elimizle oluşturduğumuz "organize kötülük/normalleşen yolsuzluk/kurumsuzlaşma ve kurumsallaşan illegaliteyle" delik-deşik ettiğimiz devlet aygıtı için ağlamalıyız!

Ne demiş Shakespeare:
"O kız-oğlan kız erdem dağlara kaldırılmış,
Ezilmiş, hor görülmüş el emeği, göz nuru…
Değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene,
Doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın,
Değil mi ki kötüler kadı olmuş Yemen' e …"



Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.

Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

Yorum Yazın
  • Ahmet K.
    Senin çalakalem yazıların bilim adamıyım diye kanal kanal dolanan bazı dingillere ders olarak okutulacak düzeyde emin ol Üstad. Bu arada şunuda belirtmeden de geçemeyeceğim : Şeyh Edebalinin Osman gaziye verdiği öğüdü unuttuk : ' İnsanı yaşatki Devlet yaşasın' ... Yaşanılan devlet insanı yaşatma gayesi gütmüyorsa ecdadımızın tarifi ile artık Devlet olmaktan çıkmıştır.
  • Egemen T.
    Devletin tüm kurumlarına çökenlere duyurulur...
  • Fatih O.
    Tek solukta okudum, sürükleyici yine güzel bir yazı olmuş
  • Mutlu A.
    Anlayana büyük dersler var bir devlet halkını adalet ile yönettiğinde zayıfı güçlüye ezdirmedi, zayıfın hakkını da güçlüden alıp hak edene teslim ettiği sürece adil devlet olur ömür uzun olur. Kefenin cebi yok şu an şahit olduklarımızı benden daha çok dindar olan dini benden daha detaylı bilenler yapıyor ben ona üzülüyorum. Kaleminize sağlık.
  • Erdem T.
    Çok doğru elinize sağlık
sohbet islami chat omegle tv türk sohbet islami sohbet elektronik sigara cinsel sohbet su böreği sipariş oyun haberleri tıkanıklık açma dijital pazarlama ajansı galeri yetki belgesi nasıl alınır yalama taşı