10. yılında 'Bir Portre...'
“Yaşamında az zamana çok şeyler sığdırmayı başaran, çok fazla bilindik isimlerle geçmişi ve bugünü olan birisiniz. Bu birikimlerini neden okurlara aktarmıyorsunuz?” sözleri sonrası 22 Haziran 2008’de başladı “Bir Portre” maceram…
İki-üç bin okunmalarla başladı,
Zamanla ilgi arttı,
İlk yazım, “Bedeli Ağır Ödenen Şöhret” diye Abidin Cevher Özden’le ilgili idi.
Kimleri yazmışız kimleri…
Cumhur Başkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı,
İş Dünyasından Yüksel Mermer ağabeyimi,
Bana pusula niteliğinde ders veren Rahmetli Nejat Eczacıbaşı’yı,
Rahmetli Sanat güneşi Zeki Müren, sinema ve sahnelerden saymakla bitmez bir çok sanatçımızı,
Rahmetli TFF Başkanı Hasan Doğan’ı,
Değerli dostum Rahmetli Osman Yağmurdereli’yi,
Rahmetli Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel’i,
Rahmetli Alpaslan Türkeş’i,
Rahmetli sendika başkanı Nazım Tur’u,
Rahmetli Sakıp Sabancı’yı,
Rahmetli Başbakan Bülent Ecevit’i,
Güler Sabancı’yı,
MHP Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli’yi,
Ali Koç’u,
Yunus Söylet hoca’yı,
Başbakanımız Binali Yıldırım’ı..
Halkım içinden nice yurdun insanlarını. Kah Feriköy mezarlığında su taşıyan, mezar temizleyen Fatma nineyi, kah Tekirdağ’ın Pamuk dedesini, kısaca siyaset, sanat, iş dünyası, spor dünyası, akademisyenler, hayatım boyunca tanışmam kısmet olan daha nice değerli insanlar ile olan hatıralarımı paylaştım.
O kadar çok kişiyle anılarım olmuş ki,
O kadar çok, güzel insanlarla teşriki mesaim olmuş ki,
O kadar farklı nitelikte insanla ittifak ve diyaloğum olmuş ki…
Geçmiş film şeridi gibi geçti gözümden, zihnimden.
Düşünürken 2008 Haziran’dan bugüne “Bir Portre”li zamanları,
Bazen gülümsedim, mutlulukla,
Bazen duygulandım, gözlerim doldu,
Bazen kızdım, hırslandım, öfkelendim,
Bu on yıl zarfında yazdığım kişilerden rahmete kavuşanlar oldu, mekanları cennet olsun…
Bir Portre köşemi 17-25 Aralık’a kadar adına uygun şekilde doldurdum, yüzlerce Portre ile.
Tanıdığım, bildiğim kişileri ve özellikle de kamuoyunca bilinmeyen anekdot’larımı anlattım, sizlerle paylaştım.
Ne zaman ki; hain “yargı darbe girişimi” başladı 2013 Aralık’da, artık farklı nitelik ve konsepte yazılar yazma ve okuyucumu aydınlatma gereği hissettim.
Ve 20 Aralık’da fikrine, düşüncesine ve gözlemine çok değer verip saygı duyduğum bir Üstad’la diyaloğumu paylaştığım bir yazıyla; FETÖ’ye dair devletimiz, milletimiz, dinimiz için tehlikeye parmak basmaya başladım.
7 Şubat 2012’den itibaren farkettiğim FETÖ tehlikesine dair düşüncelerim “Yargı Darbe Girişimi”yle iyice tebarüz etti ve artık topyekün bir mücadelenin şart olduğu düşüncesiyle yazılarımı bu konuya teksif etmeye başladım.
Akabinde hiç durmadım,
Paralel Derin tehlike dedim,
Paralel Devlet olamaz dedim,
Herkes safını belli etsin dedim,
FETÖ’ye rehavet devlete ihanettir dedim,
Terörle mücadelede yeni paradigma olmalı dedim.
Bunların yanında başka uyarılarda da bulundum;
Korku İmparatorluğu yaratmamak dedim,
Nefis muhasebesi dedim,
AK Parti’nin özeleştiri yapması lazım dedim…
Ülkemizin “Beka” sorununa defalarca parmak bastım.
Hain iflah olmaz diye ihanet edenlere seslendim, bilerek veya bilmeyerek ihanete ortak olanlara ikazlarda bulundum…
Global ve küresel dengelere işaret ettim,
Yeni dünya düzenine parmak bastım,
Egemen güçlerin yeni bir yüzyıl planladığını söyledim,
Suriye ve mülteci krizine değindim,
Güney’imizde bir ateş çemberi oluşturulduğunu defalarca ve ısrarla anlatmaya çalıştım,
İçinde bulunduğumuz Ortadoğu coğrafyasına dair yeni harita planlarını anlattım, Ülkemizin, tarihin örneğine şahit olmadığı bir saldırıya maruz olduğunu içim acıyarak dile getirdim.
15 Temmuz ihanet girişimi’nin bekamıza ve bağımsızlığımıza dönük işgal hareketi olduğunu söyledim.
FETÖ’cülerin durmayacaklarını ve asla rehavet gösterilmemesi gerektiğini anlatmaktan dilimde tüy bitti.
İç siyasete değindim,
MHP ve Bahçeli’ye saldırının arka planını anlattım,
CHP ve yönetim kadrosu değişikliklerinin nasıl başka bir el ve FETÖ’ce dizayn edildiğine işaret ettim.
İçerdeki hadiselerin, siyasi değişimlerin, lider tasfiyelerinin dışardan bağımsız olmayacağını ısrarla dillendirdim.
Ülkemizin karşı karşıya olduğu tehlikeleri gördükçe içim yandı, çıldırdım.
Bazen yalvararak uyardım,
Bazen haykırdım,
Bazen aynı içeriği defalarca dile getirdim,
Bazen okurlarım bile tekrarlarım için şaşırdı,
Ama yine durmadım, beka sorunumuza dikkat çektim,
Saldırıların hafifsenmemesine dikkat çektim,
Kahpe düşmanların, hainlerin, işbirlikçilerin farklı farklı yüz ve suretlerle saldıracaklarını, durmayacaklarını biteviye söyledim.
Tehdit edildim,
Kibarca(!) uyarıldım
Kabaca ikaz edildim.
Ama vazgeçmedim, geçmeyeceğim…
Memleketim, ülkem devletim için asla pes etmeyeceğim de,
Dost bildiklerimizin ihanetlerini gördüm,
Hatta Bir portre köşemizde olumlu yanlarıyla yazdıklarımızın bile savrulmalarını ve ihanetlerini gördüm,
Dostların geçmişindeki ihanet kisvelerini gördüm,
Maskeler düşünce gerçek sırtlan yüzleri gördüm,
Sinsileri, kalleşleri gördüm,
Devletin malını hainlere peşkeş çekenleri gördüm,
Kendisinin portresini de bu köşeye taşıdığım İbrahim Tatlıses’in şarkısında söylediği gibi söylendim sık sık;
“İsyanlarım sahipsiz acılarım tarifsiz;
Şerefini satan ben ne şerfsizler gördüm,
Sevgiye muhtaçları gördüm, şefkate muhtaç;
Gözü doymaz gönlü aç ben ne yamyamlar gördüm”
Gördükçe yazdım,
Yazdıkça düşmanlarım çoğaldı,
Tehditler arttı,
Dost(!) uyarıları oldu.
Güya dost idi bunlar, dost…
Düşman başına böyle dost.
Devletine, milletine sinsi ve gizli düşmanlık edenin dostluğu bize haramdır..
Günün birinde, Fethullah Gülen’nin çok fazla methiyesinin yapıldığı bir cemiyette Gülen'in fazla abartılmaması gerektiği, iyi yanına iyi, kötü yanına kötü denmesi gerektiğini, fazla büyütülmesinin hata olduğuna dair sözler ettim.
2010 öncesinde Zaman matbaasında basılan gazetemiz, hiç bir sorun yokken basılmaz oldu, vadesi gelmemiş ödemelerimiz içinde çeşitli entrikalarla icra takibi yaptılar.. Özellikle yapılan bir eylem idi.
O sırada pek bir anlam verememiştim, daha sonra aklım başıma geldi...
Bugünün alçak FETÖ elebaşına dair söylediğim o sözlerin bedelini ödüyormuşuz meğer.
Maskeli, mazlum görünümlü yüzlerinin altında besledikleri kin, garez, iftira ve alçaklığın yansımasıymış meğer...
Ama bunun bizdeki etkisi ne oldu..?
Daha da bilendik, hırslandık ve azimlendik,
Bu Fetullah ve şebekesinin, ne büyük tehlike olduğunu daha net ve ciddi fark edip, ona göre mücadele etme yörüngesine girdik.
1990’lı yılların sonunda F. Gülen’le ilgili yazdıkları yazılardan dolayı gazetesinden aforoz ettirilen bir çok yazar arkadaşımızı gazetemize davet ettim.
Bu lanet ve iğrenç güruhla, cesur mücadele edeceklerin platformu olma yolunda ilerledik.
Ülkemize dönük FETÖ-PKK-DHKP-C, İŞİD gibi tehlikeleri hafife alanlar gibi bakmadık,
Rehavete düşmedik, düşenleri hep uyardık,
Bugün FETÖ mücadelesinde kahraman kesilenlerin, ortadan yürüyüşlerine itibar etmedik,
Hep Cephe Hattında olmayı tercih ettik,
Korkmadık, tırsmadık, geri adım atmadık…
Riyakarları gördükçe kızdık,
Gördükçe bu yolda can verenleri, duygulandık,
Gördükçe kahpelik edenleri, yoldan çıkanları, devletimize ihanet edenleri, hırsımızdan ağladık,
Baktıkça üzüldük,
Üzüldükçe, neler olmuş neler dedik,
Kimleri ne sanmışız da, aslında neymişler gördük,
Bizden görünüp bizden olmayanları, bizi yıkmak isteyenleri, bizi satanları gördük,
Bazen acımızdan, bazen hırsımızdan ağladık,
Ama vatan, millet, devlet, bayrak adına gözyaşı döktük.
Yahu uyanın başka devletimiz yok dedik,
Bizim gidecek yerimiz yok diye feryat ettik.
Bir Portre rumuzu ile devam ettiğimiz yazılarımızın içeriği, FETÖ unsurları aleyhine mücadeleye dönüşünce, gazetemizi arayıp "Bu Bir Portre yazarı kimse ismini yazsında bilelim" şeklinde tehditler almaya başladık, bu defa ismim ve resmimle inadına Cengiz Aygün-Bir Portre oldu yazılarımız. Kimden neden korkalım, hep dediğim gibi “Mesele Vatan ise gerisi teferruat“ değil mi?..
Yazılarımızın yayınlandığı Ogünhaber sitesine bildik güçler tarafından defalarca saldırı oldu, yılmamız mümkün mü? tabiki yılmadık, her defasında daha güçlü ve kararlı geri döndük.
10 yıl içinde bir çok anımız oluştu Bir Portre'de, sayfalarca yazsak bitmez, en önemlilerinden hiç unutmadığım bir anımı da sizlerle paylaşmadan geçmeyeceğim. 15 Temmuz gecesi saat 10 civarlarında kardeşim Celalettin Rumi Aygün ile bir konuşmamız oldu. Bana “Ağabey bu şerefsizler darbe yapıyor, ne yapalım nasıl bir tutum içinde olalım? başarılı olurlarsa zaten kapıya dayanacaklar, "Darbe karşıtı" yayına devam mı?“ diye sorduğunda, “Kardeşim bunlar bu milleti yok sayıyor, bu hainlerin darbesi asla gerçekleşmez, tek korkum çok kan akması, gazetede çalışan onlarca insanın aileleri var, çalışanlara sor, gitmek isteyeni evine yolla, kalanlar ile mücadelene devam et, gazetenin kapısına dayanana kadar.” dedim.. Bizim darbe karşıtı haberlerimiz aralıksız devam ederken aynı saatlerde Devletin TRT’sini hainler ele geçirilmiş, darbe anonsları yapılıyordu. Sevgili Yön.Kurulu Başkanımız Celalettin Rumi Aygün dahil Gün Medya’da çalışan tüm vefakar arkadaşlarıma ve Bir Portre yazılarındaki desteklerinden dolayı Ferhat Yıldırım ve Erkan Yılmaz'a bu vesile ile bir kez daha şükranlarımı iletiyorum.
İyi ki, bu “Bir Portre” sürecini başlatmama vesile oldunuz.
Tarihe tanıklık etmeme ve not düşmeme vesile oldunuz.
2008’den bu yana neler yaşamışız neler…
Darbe girişimleri, ihanetler, kalleşlikler, ölümler, katliamlar, çatışmalar, seçimler, geçimler…
Neler neler…
Bundan sonra da, iki bin okunmalarla başlayıp, iki yüz bin okunmalara gelen Bir Portre köşesinde tanıklığımı, düşüncelerimi, uyarılarımı, gördüklerimi, göreceklerimizi, hainleri, kötüleri, iyileri, alçakları, güzel insanları ve yaşayacaklarımıza, yaşadıklarımıza dair hemen her şeyi, Allah ömür verir ve nasip ederse, siz değerli okurlarımla paylaşmaya devam edeceğim.
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah’a emanet olun sevgili okurlarım.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.
İki-üç bin okunmalarla başladı,
Zamanla ilgi arttı,
İlk yazım, “Bedeli Ağır Ödenen Şöhret” diye Abidin Cevher Özden’le ilgili idi.
Kimleri yazmışız kimleri…
Cumhur Başkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı,
İş Dünyasından Yüksel Mermer ağabeyimi,
Bana pusula niteliğinde ders veren Rahmetli Nejat Eczacıbaşı’yı,
Rahmetli Sanat güneşi Zeki Müren, sinema ve sahnelerden saymakla bitmez bir çok sanatçımızı,
Rahmetli TFF Başkanı Hasan Doğan’ı,
Değerli dostum Rahmetli Osman Yağmurdereli’yi,
Rahmetli Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel’i,
Rahmetli Alpaslan Türkeş’i,
Rahmetli sendika başkanı Nazım Tur’u,
Rahmetli Sakıp Sabancı’yı,
Rahmetli Başbakan Bülent Ecevit’i,
Güler Sabancı’yı,
MHP Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli’yi,
Ali Koç’u,
Yunus Söylet hoca’yı,
Başbakanımız Binali Yıldırım’ı..
Halkım içinden nice yurdun insanlarını. Kah Feriköy mezarlığında su taşıyan, mezar temizleyen Fatma nineyi, kah Tekirdağ’ın Pamuk dedesini, kısaca siyaset, sanat, iş dünyası, spor dünyası, akademisyenler, hayatım boyunca tanışmam kısmet olan daha nice değerli insanlar ile olan hatıralarımı paylaştım.
O kadar çok kişiyle anılarım olmuş ki,
O kadar çok, güzel insanlarla teşriki mesaim olmuş ki,
O kadar farklı nitelikte insanla ittifak ve diyaloğum olmuş ki…
Geçmiş film şeridi gibi geçti gözümden, zihnimden.
Düşünürken 2008 Haziran’dan bugüne “Bir Portre”li zamanları,
Bazen gülümsedim, mutlulukla,
Bazen duygulandım, gözlerim doldu,
Bazen kızdım, hırslandım, öfkelendim,
Bu on yıl zarfında yazdığım kişilerden rahmete kavuşanlar oldu, mekanları cennet olsun…
Bir Portre köşemi 17-25 Aralık’a kadar adına uygun şekilde doldurdum, yüzlerce Portre ile.
Tanıdığım, bildiğim kişileri ve özellikle de kamuoyunca bilinmeyen anekdot’larımı anlattım, sizlerle paylaştım.
Ne zaman ki; hain “yargı darbe girişimi” başladı 2013 Aralık’da, artık farklı nitelik ve konsepte yazılar yazma ve okuyucumu aydınlatma gereği hissettim.
Ve 20 Aralık’da fikrine, düşüncesine ve gözlemine çok değer verip saygı duyduğum bir Üstad’la diyaloğumu paylaştığım bir yazıyla; FETÖ’ye dair devletimiz, milletimiz, dinimiz için tehlikeye parmak basmaya başladım.
7 Şubat 2012’den itibaren farkettiğim FETÖ tehlikesine dair düşüncelerim “Yargı Darbe Girişimi”yle iyice tebarüz etti ve artık topyekün bir mücadelenin şart olduğu düşüncesiyle yazılarımı bu konuya teksif etmeye başladım.
Akabinde hiç durmadım,
Paralel Derin tehlike dedim,
Paralel Devlet olamaz dedim,
Herkes safını belli etsin dedim,
FETÖ’ye rehavet devlete ihanettir dedim,
Terörle mücadelede yeni paradigma olmalı dedim.
Bunların yanında başka uyarılarda da bulundum;
Korku İmparatorluğu yaratmamak dedim,
Nefis muhasebesi dedim,
AK Parti’nin özeleştiri yapması lazım dedim…
Ülkemizin “Beka” sorununa defalarca parmak bastım.
Hain iflah olmaz diye ihanet edenlere seslendim, bilerek veya bilmeyerek ihanete ortak olanlara ikazlarda bulundum…
Global ve küresel dengelere işaret ettim,
Yeni dünya düzenine parmak bastım,
Egemen güçlerin yeni bir yüzyıl planladığını söyledim,
Suriye ve mülteci krizine değindim,
Güney’imizde bir ateş çemberi oluşturulduğunu defalarca ve ısrarla anlatmaya çalıştım,
İçinde bulunduğumuz Ortadoğu coğrafyasına dair yeni harita planlarını anlattım, Ülkemizin, tarihin örneğine şahit olmadığı bir saldırıya maruz olduğunu içim acıyarak dile getirdim.
15 Temmuz ihanet girişimi’nin bekamıza ve bağımsızlığımıza dönük işgal hareketi olduğunu söyledim.
FETÖ’cülerin durmayacaklarını ve asla rehavet gösterilmemesi gerektiğini anlatmaktan dilimde tüy bitti.
İç siyasete değindim,
MHP ve Bahçeli’ye saldırının arka planını anlattım,
CHP ve yönetim kadrosu değişikliklerinin nasıl başka bir el ve FETÖ’ce dizayn edildiğine işaret ettim.
İçerdeki hadiselerin, siyasi değişimlerin, lider tasfiyelerinin dışardan bağımsız olmayacağını ısrarla dillendirdim.
Ülkemizin karşı karşıya olduğu tehlikeleri gördükçe içim yandı, çıldırdım.
Bazen yalvararak uyardım,
Bazen haykırdım,
Bazen aynı içeriği defalarca dile getirdim,
Bazen okurlarım bile tekrarlarım için şaşırdı,
Ama yine durmadım, beka sorunumuza dikkat çektim,
Saldırıların hafifsenmemesine dikkat çektim,
Kahpe düşmanların, hainlerin, işbirlikçilerin farklı farklı yüz ve suretlerle saldıracaklarını, durmayacaklarını biteviye söyledim.
Tehdit edildim,
Kibarca(!) uyarıldım
Kabaca ikaz edildim.
Ama vazgeçmedim, geçmeyeceğim…
Memleketim, ülkem devletim için asla pes etmeyeceğim de,
Dost bildiklerimizin ihanetlerini gördüm,
Hatta Bir portre köşemizde olumlu yanlarıyla yazdıklarımızın bile savrulmalarını ve ihanetlerini gördüm,
Dostların geçmişindeki ihanet kisvelerini gördüm,
Maskeler düşünce gerçek sırtlan yüzleri gördüm,
Sinsileri, kalleşleri gördüm,
Devletin malını hainlere peşkeş çekenleri gördüm,
Kendisinin portresini de bu köşeye taşıdığım İbrahim Tatlıses’in şarkısında söylediği gibi söylendim sık sık;
“İsyanlarım sahipsiz acılarım tarifsiz;
Şerefini satan ben ne şerfsizler gördüm,
Sevgiye muhtaçları gördüm, şefkate muhtaç;
Gözü doymaz gönlü aç ben ne yamyamlar gördüm”
Gördükçe yazdım,
Yazdıkça düşmanlarım çoğaldı,
Tehditler arttı,
Dost(!) uyarıları oldu.
Güya dost idi bunlar, dost…
Düşman başına böyle dost.
Devletine, milletine sinsi ve gizli düşmanlık edenin dostluğu bize haramdır..
Günün birinde, Fethullah Gülen’nin çok fazla methiyesinin yapıldığı bir cemiyette Gülen'in fazla abartılmaması gerektiği, iyi yanına iyi, kötü yanına kötü denmesi gerektiğini, fazla büyütülmesinin hata olduğuna dair sözler ettim.
2010 öncesinde Zaman matbaasında basılan gazetemiz, hiç bir sorun yokken basılmaz oldu, vadesi gelmemiş ödemelerimiz içinde çeşitli entrikalarla icra takibi yaptılar.. Özellikle yapılan bir eylem idi.
O sırada pek bir anlam verememiştim, daha sonra aklım başıma geldi...
Bugünün alçak FETÖ elebaşına dair söylediğim o sözlerin bedelini ödüyormuşuz meğer.
Maskeli, mazlum görünümlü yüzlerinin altında besledikleri kin, garez, iftira ve alçaklığın yansımasıymış meğer...
Ama bunun bizdeki etkisi ne oldu..?
Daha da bilendik, hırslandık ve azimlendik,
Bu Fetullah ve şebekesinin, ne büyük tehlike olduğunu daha net ve ciddi fark edip, ona göre mücadele etme yörüngesine girdik.
1990’lı yılların sonunda F. Gülen’le ilgili yazdıkları yazılardan dolayı gazetesinden aforoz ettirilen bir çok yazar arkadaşımızı gazetemize davet ettim.
Bu lanet ve iğrenç güruhla, cesur mücadele edeceklerin platformu olma yolunda ilerledik.
Ülkemize dönük FETÖ-PKK-DHKP-C, İŞİD gibi tehlikeleri hafife alanlar gibi bakmadık,
Rehavete düşmedik, düşenleri hep uyardık,
Bugün FETÖ mücadelesinde kahraman kesilenlerin, ortadan yürüyüşlerine itibar etmedik,
Hep Cephe Hattında olmayı tercih ettik,
Korkmadık, tırsmadık, geri adım atmadık…
Riyakarları gördükçe kızdık,
Gördükçe bu yolda can verenleri, duygulandık,
Gördükçe kahpelik edenleri, yoldan çıkanları, devletimize ihanet edenleri, hırsımızdan ağladık,
Baktıkça üzüldük,
Üzüldükçe, neler olmuş neler dedik,
Kimleri ne sanmışız da, aslında neymişler gördük,
Bizden görünüp bizden olmayanları, bizi yıkmak isteyenleri, bizi satanları gördük,
Bazen acımızdan, bazen hırsımızdan ağladık,
Ama vatan, millet, devlet, bayrak adına gözyaşı döktük.
Yahu uyanın başka devletimiz yok dedik,
Bizim gidecek yerimiz yok diye feryat ettik.
Bir Portre rumuzu ile devam ettiğimiz yazılarımızın içeriği, FETÖ unsurları aleyhine mücadeleye dönüşünce, gazetemizi arayıp "Bu Bir Portre yazarı kimse ismini yazsında bilelim" şeklinde tehditler almaya başladık, bu defa ismim ve resmimle inadına Cengiz Aygün-Bir Portre oldu yazılarımız. Kimden neden korkalım, hep dediğim gibi “Mesele Vatan ise gerisi teferruat“ değil mi?..
Yazılarımızın yayınlandığı Ogünhaber sitesine bildik güçler tarafından defalarca saldırı oldu, yılmamız mümkün mü? tabiki yılmadık, her defasında daha güçlü ve kararlı geri döndük.
10 yıl içinde bir çok anımız oluştu Bir Portre'de, sayfalarca yazsak bitmez, en önemlilerinden hiç unutmadığım bir anımı da sizlerle paylaşmadan geçmeyeceğim. 15 Temmuz gecesi saat 10 civarlarında kardeşim Celalettin Rumi Aygün ile bir konuşmamız oldu. Bana “Ağabey bu şerefsizler darbe yapıyor, ne yapalım nasıl bir tutum içinde olalım? başarılı olurlarsa zaten kapıya dayanacaklar, "Darbe karşıtı" yayına devam mı?“ diye sorduğunda, “Kardeşim bunlar bu milleti yok sayıyor, bu hainlerin darbesi asla gerçekleşmez, tek korkum çok kan akması, gazetede çalışan onlarca insanın aileleri var, çalışanlara sor, gitmek isteyeni evine yolla, kalanlar ile mücadelene devam et, gazetenin kapısına dayanana kadar.” dedim.. Bizim darbe karşıtı haberlerimiz aralıksız devam ederken aynı saatlerde Devletin TRT’sini hainler ele geçirilmiş, darbe anonsları yapılıyordu. Sevgili Yön.Kurulu Başkanımız Celalettin Rumi Aygün dahil Gün Medya’da çalışan tüm vefakar arkadaşlarıma ve Bir Portre yazılarındaki desteklerinden dolayı Ferhat Yıldırım ve Erkan Yılmaz'a bu vesile ile bir kez daha şükranlarımı iletiyorum.
İyi ki, bu “Bir Portre” sürecini başlatmama vesile oldunuz.
Tarihe tanıklık etmeme ve not düşmeme vesile oldunuz.
2008’den bu yana neler yaşamışız neler…
Darbe girişimleri, ihanetler, kalleşlikler, ölümler, katliamlar, çatışmalar, seçimler, geçimler…
Neler neler…
Bundan sonra da, iki bin okunmalarla başlayıp, iki yüz bin okunmalara gelen Bir Portre köşesinde tanıklığımı, düşüncelerimi, uyarılarımı, gördüklerimi, göreceklerimizi, hainleri, kötüleri, iyileri, alçakları, güzel insanları ve yaşayacaklarımıza, yaşadıklarımıza dair hemen her şeyi, Allah ömür verir ve nasip ederse, siz değerli okurlarımla paylaşmaya devam edeceğim.
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah’a emanet olun sevgili okurlarım.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.