Kapitalizm nasıl bir şey?
Sebebi ise; çingenelerin, gümüşü enjekte edilebilir hale dönüştürüp, damar yolu ile vücuda vermeleriydi.
Peki, gümüş hangi özelliğinden ötürü insanlar ölürken, çingeneleri veba'dan dahi koruyabildi?
Gümüş iyonlarının en önemli özelliği; antibakteriyel olmasıdır ve düşük toksik özelliğe sahip olduğundan dolayı, üzerinde mikroorganizmaların bağışıklık kazanamadıkları ağır bir metaldir.
Bunun yanında gümüş elementi; antibiyotik özelliği gösterir ve bakteriyel enfeksiyonlarda, yanıklarda, yaralarda, egzama, sedef gibi cilt hastalıklarında, kronik ülserde kullanımı oldukça faydalıdır.
Gümüş elementi kolay reaksiyona girebilen bir metal olduğundan dolayı, zehiri de hemen belli eder.
Doktorlar gümüşün faydalarını biliyor ve hastalarına eğer sağlıklı olmak istiyorlarsa, gümüş tabaklarda ve gümüş çatal bıçak kaşık kullanarak yemek yemelerini tavsiye ediyorlardı.
Zehirlenmek istemeyen devlet adamları da genellikle gümüşten imal edilmiş bardak, tabak, çatal vb. eşyaları kullanmaktaydılar.
“Ağzında gümüş kaşıkla doğmak” deyimini ve bu deyimin varlıklı insanlar için kullanıldığını muhtemelen duymuşsunuzdur.
Bu deyimin kökeni; insanlar, gümüşün iyileştirici etkisini bildiklerinden, yeni doğan çocukları koruması için ağzına gümüş kaşık koymalarından gelir.
Gümüş bunun yanında, 450 tür bakterinin DNA’sını bozarak yok edebilen tek elementtir.
Vücutta bulunan sağlıklı hücrelerin hızlıca bölünerek çoğalmasını sağlayarak, günümüzde de halen görülen pek çok hastalığın yayılmasını engelleyebilen bir elementten bahsediyoruz.
Peki, ne oldu da gümüş hayatımızdan çıkarıldı?
Madem bunca faydası var, niçin bir şekilde vücudumuzun bu elementi almasını sağlamıyoruz?
Bu olayın çıkış noktası ta İkinci Dünya Savaşı dönemine kadar gider.
O dönem hastalıkların ve yaraların tedavisi için keşfedilen penisilin, sentetik olarak üretilmeye başlar.
Böylece tıpta patenti alınmış sentetik ilaçlarla, büyük ilaç firmalarını çok zengin eden yeni bir çağ başlar.
Bu şirketler patentini almadıkları hiçbir şeyi satamayacaklardır.
Tabiatta bulunan maddeler de doğası gereği patentlenemezler(!).
Böylelikle içine doğduğumuz sistemin getirisi olarak gümüş, bir şekilde hayatlarımızdan çıkarıldı.
Tam manasıyla çıkarıldı demek yanlış olur.
Daha doğrusu; bir şekilde unutmamız ve onun yerine, firmaların ürettiği sentetik penisilini kullanmamız öğütlendi.
1906 senesinde, bütün büyük ilaç şirketlerini satın alan John D. Rockefeller, koloidal gümüşün ilaç satışlarının önünde engel oluşturacağının farkındaydı.
Bu sebeple, Jude Abraham Felxner yardımı ile, Amerika’daki tüm tıp fakültelerinde gümüş suyu konusunun işlenmeyeceği ve bu talimata uymayan tüm profesörlerin lisanslarının elinden alınacağını belirtmişti.
İşin ilginç tarafı Rockefeller, ailesinin hiçbir zaman ilaç kullanmasına izin vermezdi.
David Rockefeller’in geride bıraktığı mirasa en çok katkı yapan sektörlerden birisi de tahmin edilebileceği gibi ilaç sektörü oldu .
Kapitalizm böyle bir şey işte.
Neyse. Sağlık olsun...
Peki, gümüş hangi özelliğinden ötürü insanlar ölürken, çingeneleri veba'dan dahi koruyabildi?
Gümüş iyonlarının en önemli özelliği; antibakteriyel olmasıdır ve düşük toksik özelliğe sahip olduğundan dolayı, üzerinde mikroorganizmaların bağışıklık kazanamadıkları ağır bir metaldir.
Bunun yanında gümüş elementi; antibiyotik özelliği gösterir ve bakteriyel enfeksiyonlarda, yanıklarda, yaralarda, egzama, sedef gibi cilt hastalıklarında, kronik ülserde kullanımı oldukça faydalıdır.
Gümüş elementi kolay reaksiyona girebilen bir metal olduğundan dolayı, zehiri de hemen belli eder.
Doktorlar gümüşün faydalarını biliyor ve hastalarına eğer sağlıklı olmak istiyorlarsa, gümüş tabaklarda ve gümüş çatal bıçak kaşık kullanarak yemek yemelerini tavsiye ediyorlardı.
Zehirlenmek istemeyen devlet adamları da genellikle gümüşten imal edilmiş bardak, tabak, çatal vb. eşyaları kullanmaktaydılar.
“Ağzında gümüş kaşıkla doğmak” deyimini ve bu deyimin varlıklı insanlar için kullanıldığını muhtemelen duymuşsunuzdur.
Bu deyimin kökeni; insanlar, gümüşün iyileştirici etkisini bildiklerinden, yeni doğan çocukları koruması için ağzına gümüş kaşık koymalarından gelir.
Gümüş bunun yanında, 450 tür bakterinin DNA’sını bozarak yok edebilen tek elementtir.
Vücutta bulunan sağlıklı hücrelerin hızlıca bölünerek çoğalmasını sağlayarak, günümüzde de halen görülen pek çok hastalığın yayılmasını engelleyebilen bir elementten bahsediyoruz.
Peki, ne oldu da gümüş hayatımızdan çıkarıldı?
Madem bunca faydası var, niçin bir şekilde vücudumuzun bu elementi almasını sağlamıyoruz?
Bu olayın çıkış noktası ta İkinci Dünya Savaşı dönemine kadar gider.
O dönem hastalıkların ve yaraların tedavisi için keşfedilen penisilin, sentetik olarak üretilmeye başlar.
Böylece tıpta patenti alınmış sentetik ilaçlarla, büyük ilaç firmalarını çok zengin eden yeni bir çağ başlar.
Bu şirketler patentini almadıkları hiçbir şeyi satamayacaklardır.
Tabiatta bulunan maddeler de doğası gereği patentlenemezler(!).
Böylelikle içine doğduğumuz sistemin getirisi olarak gümüş, bir şekilde hayatlarımızdan çıkarıldı.
Tam manasıyla çıkarıldı demek yanlış olur.
Daha doğrusu; bir şekilde unutmamız ve onun yerine, firmaların ürettiği sentetik penisilini kullanmamız öğütlendi.
1906 senesinde, bütün büyük ilaç şirketlerini satın alan John D. Rockefeller, koloidal gümüşün ilaç satışlarının önünde engel oluşturacağının farkındaydı.
Bu sebeple, Jude Abraham Felxner yardımı ile, Amerika’daki tüm tıp fakültelerinde gümüş suyu konusunun işlenmeyeceği ve bu talimata uymayan tüm profesörlerin lisanslarının elinden alınacağını belirtmişti.
İşin ilginç tarafı Rockefeller, ailesinin hiçbir zaman ilaç kullanmasına izin vermezdi.
David Rockefeller’in geride bıraktığı mirasa en çok katkı yapan sektörlerden birisi de tahmin edilebileceği gibi ilaç sektörü oldu .
Kapitalizm böyle bir şey işte.
Neyse. Sağlık olsun...
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.