Partili Cumhurbaşkanlığı tartışmaları
Bu yeni model ve kavram ortaya atılır atılmaz çok yoğun bir tartışma da kendiliğinden başlamış oldu.
PARTİLİ CUMHURBAŞKANLIĞI MODELİ…
Partili Cumhurbaşkanlığı’na karşı çıkanların kullandığı temel argüman Partili Cumhurbaşkanının tarafsız olamayacağı tezidir.
Peki bu model ve kavramın içeriğini oluşturan şey olan Cumhurbaşkanı olan kişinin bir parti ile organik ve resmi bir bağının devam etmesi Türkiye ve dünya için hiç düşünülmemiş ve tecrübe edilmemiş bir usul mudur?
Gerek 1924 gerekse 1961 Anayasası Cumhurbaşkanı olmak için TBMM üyesi olma şartını aramakta idi.
Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü ve Celal Bayar kendi partilerinin oyları ile 3 er kez Cumhurbaşkanı oldular.
Mustafa Kemal Atatürk CHP’nin tek parti iktidarında Cumhurbaşkanı olmuştur. Cumhurbaşkanı olduğu tüm süre boyunca da CHP’nin tek hâkimi, genel başkanı olarak görev yapmış idi. Aynı zamanda Başbakanları görevden alan yerine başkasını atayan bir kişi idi.
Ve hatta kendi rızası ile kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ve Serbest Cumhuriyet Fırkası nı CHP karşısında güçlenip, rakip oldukları zaman Şeyh Sait İsyanı ve Menemen Olayını bahane ederek kapattırmıştı.
İsmet İnönü’de Mustafa Kemal Atatürk’ten sonra tek parti CHP iktidarı bitinceye kadar CHP nin içinden CHP li Milletvekilleri tarafından 3 kez Cumhurbaşkanı seçilmiştir. İsmet İnönü’de CHP nin tek hâkimi hem genel başkan hem Cumhurbaşkanı olarak görev yapmıştır.
Celal Bayar ise, çok partili hayata geçiş ile birlikte kurulan Demokrat Parti kurucusu ve Genel Başkanıdır. 1950 de Demokrat Parti tarafından Demokrat Parti li Milletvekillerinin oyları ile 3 kez Cumhurbaşkanlığı görevi ifa etmiştir. Demokrat Parti Anayasa değişikliği
Cumhurbaşkanı’nın Parti Genel Başkanlığı yapamayacağını Anayasa’ya koymuş ancak Cumhurbaşkanı seçilen kişinin Parti üyesi olmasını engellememiştir.
1982 Anayasası ise Cumhurbaşkanı olmak için TBMM üyesi olmak yani milletvekili seçilmek şartını kaldırmıştır.
Ve 1982 Anayasası Cumhurbaşkanı’na neredeyse Fransa’da uygulanan yarı-başkanlık sisteminde olduğu gibi yürütme organına ilişkin pek çok geniş yetkiler vermiştir. Yürütmenin başı olan Cumhurbaşkanının sorumsuzluğu ve geniş yetkilere sahip olması da konuyla ilgili tartışmaları farklı boyutlara taşımaktadır. Her ne kadar sembolik olarak görülse de geniş yetkilerle donatılmış olan Cumhurbaşkanlığı makamı, Hükümetlerle-Cumhurbaşkanı arasında birçok anlaşmazlığın ve gerilimin de nedenleri arasında sıralanmaktadır. Bunun örneklerini Süleyman Demirel’in 28 Şubat Dönemindeki uygulamaları ve Ahmet Necdet Sezer’in malum ‘anayasa kitapçığı fırlatma’ olayında gördük.
Bu dönemde ilk sivil Cumhurbaşkanı Rahmetli Turgut Özal dır. Turgut Özal, ANAP’ın hem kurucu genel başkanı hem Başbakanı idi. ANAP'lı milletvekillerinin oyları ile Cumhurbaşkanı seçildi. Cumhurbaşkanı olunca da,ANAP üzerindeki etkisi devam etti. Partinin Genel Başkanlarını ve Başbakanları tayin eden hep kendisi idi.
Daha Sonra DYP nin Genel Başkanı ve Başbakan’ı Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı oldu. DYP'yi Cumhurbaşkanı iken bile idare etmek hevesinde idi. DYP'de ipler elinden çıkmaya başlayınca da ‘’tarafsız Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’’ partisini bölüp parçalayarak yok etti.
Zaten, Ahmet Necdet Sezer’in tarafsız bir Cumhurbaşkanlığı yapıp yapmadığını konuşmaya değer bile bulmamaktayım.
Ve malum Anayasa değişikliği ile Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından Recep Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı seçildi.
Görüldüğü üzere, Meclis’te kendi partilerinin oyları ile seçilenlerin ‘’tarafsız’’ olduklarına inanıp, halkın oylarının yarısından fazlasını alan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın tarafsız olmadığını iddia etmek komik bir durum oluşturmaktadır. Belki de burada ‘’taraf’’ olmanın kendisini seçenden yana ‘’taraf’’ olmak anlamında olduğunu kabul etmek gerekiyor. Kendi partisi hatta kendi kurduğu partisi ve kendi belirlediği milletvekillerinin oyları ile seçilenler kendi ve kendi gibilerinin ‘’Taraf’’ı olurlar, millet-halk tarafından seçilenler de ‘’Milletin-Halkın tarafı’’ olurlar.
Türkiyede öyle bir hava estiriliyor ki, sanki Türkiye’de ve Dünyada Partili Cumhurbaşkanlığı ilk kez konuşuluyor ve ilk kez yasallaşacak…
Oysa ki,1924 Anayasası Partili Cumhurbaşkanlığını kabul eden bir Anayasa dır ve bu Anayasa çerçevesinde görev yapan Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanlıklarının tamamı hem CHP Genel Başkanı hem de Cumhurbaşkanlığı ile geçmiştir. Demokrat Parti’nin başkanı Celâl Bayar Cumhurbaşkanı olduktan sonra Demokrat Parti Genel Başkanlığı’ndan istifa etmiştir. Ancak eskiden olduğu gibi Cumhurbaşkanı’nın Demokrat Parti üyeliği ve milletvekilliği devam etmişti.
Başta ABD olmak üzere başkanlık ya da Fransa gibi yarı-başkanlık sitemi uygulanan pek çok demokratik gelişmiş diye kabul edilen ülkelerde zaten uygulanan bir durumu sanki dünyada ve Türkiye de ilk duyulan, konuşulan, uygulanan bir şey, bir öcü imiş gibi gösterme çabası art niyetli bir çabadır.
Tabiri caiz ise, kimsenin eski köye yeni adet getirmeye çalıştığı yok. Bu ülkenin tarihinde ve dünyanın pek çok ülkesinde yer alan bir uygulamanın tekrar canlandırılması, uygulanması, tecrübe edilmesi tartışmaya açılmıştır.
Yapılmak istenen, yürütme organındaki iki başlılığı ve iktidar-güç mücadelesini engelleyerek, daha istikrarlı bir yürütme organı elde etmeye çalışmaktan başka bir şey değildir. Bunun için de 1982 Anayasasının101. Maddesinin son fıkrasında bulunan “Cumhurbaşkanı seçilenin, varsa partisi ile ilişiği kesilir ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği sona erer.” Hükmünü değiştirmek ya da kaldırılmak istenmektedir.
PARTİLİ CUMHURBAŞKANLIĞI MODELİ…
Partili Cumhurbaşkanlığı’na karşı çıkanların kullandığı temel argüman Partili Cumhurbaşkanının tarafsız olamayacağı tezidir.
Peki bu model ve kavramın içeriğini oluşturan şey olan Cumhurbaşkanı olan kişinin bir parti ile organik ve resmi bir bağının devam etmesi Türkiye ve dünya için hiç düşünülmemiş ve tecrübe edilmemiş bir usul mudur?
Gerek 1924 gerekse 1961 Anayasası Cumhurbaşkanı olmak için TBMM üyesi olma şartını aramakta idi.
Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü ve Celal Bayar kendi partilerinin oyları ile 3 er kez Cumhurbaşkanı oldular.
Mustafa Kemal Atatürk CHP’nin tek parti iktidarında Cumhurbaşkanı olmuştur. Cumhurbaşkanı olduğu tüm süre boyunca da CHP’nin tek hâkimi, genel başkanı olarak görev yapmış idi. Aynı zamanda Başbakanları görevden alan yerine başkasını atayan bir kişi idi.
Ve hatta kendi rızası ile kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ve Serbest Cumhuriyet Fırkası nı CHP karşısında güçlenip, rakip oldukları zaman Şeyh Sait İsyanı ve Menemen Olayını bahane ederek kapattırmıştı.
İsmet İnönü’de Mustafa Kemal Atatürk’ten sonra tek parti CHP iktidarı bitinceye kadar CHP nin içinden CHP li Milletvekilleri tarafından 3 kez Cumhurbaşkanı seçilmiştir. İsmet İnönü’de CHP nin tek hâkimi hem genel başkan hem Cumhurbaşkanı olarak görev yapmıştır.
Celal Bayar ise, çok partili hayata geçiş ile birlikte kurulan Demokrat Parti kurucusu ve Genel Başkanıdır. 1950 de Demokrat Parti tarafından Demokrat Parti li Milletvekillerinin oyları ile 3 kez Cumhurbaşkanlığı görevi ifa etmiştir. Demokrat Parti Anayasa değişikliği
Cumhurbaşkanı’nın Parti Genel Başkanlığı yapamayacağını Anayasa’ya koymuş ancak Cumhurbaşkanı seçilen kişinin Parti üyesi olmasını engellememiştir.
1982 Anayasası ise Cumhurbaşkanı olmak için TBMM üyesi olmak yani milletvekili seçilmek şartını kaldırmıştır.
Ve 1982 Anayasası Cumhurbaşkanı’na neredeyse Fransa’da uygulanan yarı-başkanlık sisteminde olduğu gibi yürütme organına ilişkin pek çok geniş yetkiler vermiştir. Yürütmenin başı olan Cumhurbaşkanının sorumsuzluğu ve geniş yetkilere sahip olması da konuyla ilgili tartışmaları farklı boyutlara taşımaktadır. Her ne kadar sembolik olarak görülse de geniş yetkilerle donatılmış olan Cumhurbaşkanlığı makamı, Hükümetlerle-Cumhurbaşkanı arasında birçok anlaşmazlığın ve gerilimin de nedenleri arasında sıralanmaktadır. Bunun örneklerini Süleyman Demirel’in 28 Şubat Dönemindeki uygulamaları ve Ahmet Necdet Sezer’in malum ‘anayasa kitapçığı fırlatma’ olayında gördük.
Bu dönemde ilk sivil Cumhurbaşkanı Rahmetli Turgut Özal dır. Turgut Özal, ANAP’ın hem kurucu genel başkanı hem Başbakanı idi. ANAP'lı milletvekillerinin oyları ile Cumhurbaşkanı seçildi. Cumhurbaşkanı olunca da,ANAP üzerindeki etkisi devam etti. Partinin Genel Başkanlarını ve Başbakanları tayin eden hep kendisi idi.
Daha Sonra DYP nin Genel Başkanı ve Başbakan’ı Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı oldu. DYP'yi Cumhurbaşkanı iken bile idare etmek hevesinde idi. DYP'de ipler elinden çıkmaya başlayınca da ‘’tarafsız Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’’ partisini bölüp parçalayarak yok etti.
Zaten, Ahmet Necdet Sezer’in tarafsız bir Cumhurbaşkanlığı yapıp yapmadığını konuşmaya değer bile bulmamaktayım.
Ve malum Anayasa değişikliği ile Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından Recep Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı seçildi.
Görüldüğü üzere, Meclis’te kendi partilerinin oyları ile seçilenlerin ‘’tarafsız’’ olduklarına inanıp, halkın oylarının yarısından fazlasını alan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın tarafsız olmadığını iddia etmek komik bir durum oluşturmaktadır. Belki de burada ‘’taraf’’ olmanın kendisini seçenden yana ‘’taraf’’ olmak anlamında olduğunu kabul etmek gerekiyor. Kendi partisi hatta kendi kurduğu partisi ve kendi belirlediği milletvekillerinin oyları ile seçilenler kendi ve kendi gibilerinin ‘’Taraf’’ı olurlar, millet-halk tarafından seçilenler de ‘’Milletin-Halkın tarafı’’ olurlar.
Türkiyede öyle bir hava estiriliyor ki, sanki Türkiye’de ve Dünyada Partili Cumhurbaşkanlığı ilk kez konuşuluyor ve ilk kez yasallaşacak…
Oysa ki,1924 Anayasası Partili Cumhurbaşkanlığını kabul eden bir Anayasa dır ve bu Anayasa çerçevesinde görev yapan Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanlıklarının tamamı hem CHP Genel Başkanı hem de Cumhurbaşkanlığı ile geçmiştir. Demokrat Parti’nin başkanı Celâl Bayar Cumhurbaşkanı olduktan sonra Demokrat Parti Genel Başkanlığı’ndan istifa etmiştir. Ancak eskiden olduğu gibi Cumhurbaşkanı’nın Demokrat Parti üyeliği ve milletvekilliği devam etmişti.
Başta ABD olmak üzere başkanlık ya da Fransa gibi yarı-başkanlık sitemi uygulanan pek çok demokratik gelişmiş diye kabul edilen ülkelerde zaten uygulanan bir durumu sanki dünyada ve Türkiye de ilk duyulan, konuşulan, uygulanan bir şey, bir öcü imiş gibi gösterme çabası art niyetli bir çabadır.
Tabiri caiz ise, kimsenin eski köye yeni adet getirmeye çalıştığı yok. Bu ülkenin tarihinde ve dünyanın pek çok ülkesinde yer alan bir uygulamanın tekrar canlandırılması, uygulanması, tecrübe edilmesi tartışmaya açılmıştır.
Yapılmak istenen, yürütme organındaki iki başlılığı ve iktidar-güç mücadelesini engelleyerek, daha istikrarlı bir yürütme organı elde etmeye çalışmaktan başka bir şey değildir. Bunun için de 1982 Anayasasının101. Maddesinin son fıkrasında bulunan “Cumhurbaşkanı seçilenin, varsa partisi ile ilişiği kesilir ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği sona erer.” Hükmünü değiştirmek ya da kaldırılmak istenmektedir.
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.