Anayasa hazırlık sürecine katkı yazıları (1)

Belki de Türk Siyasi Tarihinin ilk sivil anayasasını yapmak niyeti ile girilen bir sürecin içerisindeyiz. Yaklaşık ikiyüz yıllık Sened-i İttifak ile başlayan anayasal tarihimizde, devletin halka bir lütfu olarak değil, halkın devletten güçlü bir talebi olarak gündeme gelmiş bulunmaktadır. 21 Haziran seçimlerinde gerek iktidar gerekse muhalefet partilerinin seçim çalışmalarının göbeğine yeni anayasa hakkında görüşlerini yerleştirmeleri ve bu görüşler çerçevesinde seçmenlerinden oy istemeleri bahsettiğimiz gerçeğin siyasi yansıması olarak ortaya çıkmıştır. Nitekim siyasi iktidar da, hemen seçim sonrasında yeni anayasa çalışmalarına başlamış, mecliste komisyonlar kurulmuş, akademik ve düşünce dünyasından pek çok kişi ile de istişare toplantıları yapılmıştır.

Yeni Anayasa ile ilgili görüşlerimizi belirtmeden önce; Anayasa Hukuku bakımından Anayasa'nın tanımı ve anlamı, Dünya’da ve Türkiye'de Anayasacılık hareketinin kısa tarihi ve son olarak bu süreçte yaşanacak sorunları ve çözüm önerilerini tartışacağız.

1-ANAYASA'NIN TANIMI, ANLAMI

Anayasa bir hukuk sistemi içindeki en “üstün” yasadır. Normlar hiyerarşisinde en üst sırayı işgal eden, kanunlardan farklı ve daha zor bir usûlle konulup değiştirilebilen hukuk kurallarının bütünü olarak tanımlanmaktadır.

Anayasa, Devletin kurumlarını, işleyişini, birbirleri ile ilişkilerini, bireylerin birbirleriyle, toplumla, bireyin  ve toplumun, devlet ve siyasi  otorite karşısında hak ve özgürlüklerini koruyan kurallar hiyerarşisinde en üstte yer alan yasalar bütünüdür.

Hukuk kuralları toplumsal ilişkileri düzenler; bireyler hukuk kurallarının sağladığı kesinlik sayesinde, toplumsal ilişkilere rahatça girer, plan yapar ve belli sonuçları öngörebilir. Hukuk kuralları toplumsal yaşamı düzenlemekle kalmaz bireyler için bir takım güvenceler de getirir. Bu bağlamda, temel hak ve özgürlükleri güvence altına alan Anayasa; bireyleri diğer bireylere ve bireyleri devlete karşı koruyan hukuki bir kalkan işlevi görür. Yaşama hakkından, düşünce özgürlüğüne; mülkiyet hakkından, çalışma özgürlüğüne insan onuruna yaraşır bir yaşamın teminatı Anayasa’dır.

Anayasa sadece bireyler için değil devlet için de önemlidir. Devletin temel yapısını kuran belge Anayasa’dır. Devletin üç temel organının, yani yasama, yürütme ve yargının kuruluş ve işleyişine ilişkin esaslar Anayasa’da yer alır. Bu organların birbirleriyle olan ilişkileri de Anayasa’ya göre düzenlenir. Bütün bunların ötesinde, devletin kendisine yüklenen görevleri yerine getirmesi için kullanması gereken yetkilerin kaynağı da Anayasa’dır. 1982 Anayasası’nın 6. maddesinde yer alan şu düzenleme Anayasa’nın bu niteliğini açıkça ifade eder: “Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.”

Anayasa bu yönüyle tanımı ve felsefesi gereği, bir toplumsal sözleşmedir. “İnsan özgür doğar, oysa her yerde zincire vurulmuştur” tümcesiyle girdiği ünlü yapıtı “Toplum Sözleşmesi”nde aslında totoliter bir devlet yapısına tarihsel ve felsefi bir temel aramıştır. Ancak, ünlü düşünürün bu tanımlaması Anayasa hareketlerine bir çıkış ve esin kaynağı olarak kabul edilmiştir.

Bu nedenle, Rousseau’nun ‘toplum Sözleşmesi’ kavramına bugünkü özgürlükçü hukuk devleti normlarına uygun içerik ve tanımlamalar yüklemek gerekmektedir.

"Toplumsal sözleşme", teorisi genel bir anlama ile, belli bir zaman ve mekânda var olan somut toplumsal aktörlerin çıkar ve talepleri arasında ve tümüyle bu çıkar ve talepleri azami ölçüde gerçekleştirme hedefine yönelen stratejik ve dolayısıyla "araçsal" nitelikte bir "ödünleşme" (compromise) anlamında algılanmaktadır. Buna karşılık anayasanın bir toplum sözleşmesi niteliğinde anlaşılması, tüm zaman ve mekân boyutlarını aşan, bu anlamda evrensellik iddiası taşıyan ve dolayısıyla insanların bir toplumsal-siyasi beraberlik tarzını oluştururken kendi somut konumları, çıkarları ve talepleri doğrultusunda stratejik-araçsal arayışlara girmemelerini gerektiren bir kavramdır.

Çağımızın en önemli liberal-demokrat filozoflarından olan John Rawls, temel erdemi adalet olan bir siyasi-toplumsal düzenin, temel şartları üzerindeki anlaşmayı, bireysel, toplumsal ve siyasi konumları da dahil tüm zaman-mekân içre özelliklerden  tamamen bağımsız öncelikle herkesin "dokunulmaz ve vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere eşit olarak sahip oldukları" önkabulü ile oluşabileceğini belirtmektedir.

Türkiye'nin anayasa sorunun çözümünde, başta insan hakları ve temel hürriyetler olmak üzere, evrensel normları toplumsal-siyasi aktörlerin tarihî-stratejik çıkarlarına göre şekillenecek uzlaşma süreçlerine kurban etmeyeye çaba göstermek zorunluluğu vardır. Aksi bir durum, ülkenin daha ileri ve demokratik bir seviyeye doğru gelişmesini mümkün kılma potansiyelini tamamen yok eden vesayetçiliğin pekişmesinden başka bir sonuç üretmeyecektir. Yeni anayasa hazırlanma süreci bir pazarlık ve ödünleşme anlamındaki yalancı bir ‘uzlaşıya’ kurban edilmemelidir.

Anayasaların temel amacı olan,devletin ve siyasi erkin, bireyin hak ve özgürlükleri karşısında sınırlandırılması ABD Anayasasının kurucularından sayılan Thomas Jefferson makalelerinde, “Siyasileri Anayasaya zincirlemek gerekir, yoksa yerler” şeklinde özetlenmiştir. Ülkenin girdiği bu tarihsel süreci, siyasetçilerin hırslarına ve hesaplarına feda etmemek için onları, Anayasa hazırlanma sürecinde de katılımcılığımızla ‘zincirlememiz’ gerekmektedir. Aksi takdirde, bu tarihi süreci de yeme ve yok etme tehlikesi mevcuttur.


 

makâlenin 2.sayfası

 

Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

Yorum Yazın
sohbet islami chat omegle tv türk sohbet islami sohbet cinsel sohbet oyun haberleri tıkanıklık açma dijital pazarlama ajansı galeri yetki belgesi nasıl alınır yalama taşı Evden eve nakliyat