TİC Holding Header
  • USD 32.378
  • EUR 35.034
  • Altın 2324.822
  • BIST 100 9129.19
  • Seyyah

İstanbul’a Hayran: Haydarpaşa Garı

Osmanlı’nın son döneminde iki Alman mimar tarafından inşa edilen tarihi gar, 111 yıllık öyküsünde yolculuğun kuşaktan kuşağa geçen bir duygu olduğunu anlatıyor.
İstanbul’a Hayran: Haydarpaşa Garı
SEYYAH DERGİSİ ŞUBAT 2019 - Haydarpaşa Garı, Sultan İkinci Abdülhamid döneminde iki Alman mimar Otto Ritter ve Helmuth Cuno tarafından 30 Mayıs 1906 ile 19 Ağustos 1908 tarihleri arasında inşa edilmiş. Tarihi bina, yaklaşık 1500 İtalyan taş ustasının ve çok sayıda işçinin çalışmasıyla iki yıl gibi kısa bir sürede tamamlanmış. Ancak garın hizmete açıldığı tarih olarak, Haydarpaşa - Pendik tren hattının sefere başladığı 1872 yılı kabul ediliyor. O tarihte bugünkü gar binası ile kıyaslanamayacak kadar sade bir istasyon binası yapılmış, Haydarpaşa Garı inşa edilince bu eski yapı ortadan kaldırılmış.

Rengarenk Vitraylar
İki kolu farklı uzunlukta U şeklinde plana sahip olan gar binası, 2 bin 525 metrekarelik bir alana oturtulmuş. Binanın iç avlusu kuzeye, kulelerin bulunduğu ve cephe boyunca uzanan merdivenler üzerinde yükseltilmiş olan deniz tarafı ise güneye bakıyor. Binanın Hereke’den getirilen pembe granitten temeli, denize çakılı her biri 21 metre boyundaki 1700 ahşap kazık üzerine yerleştirilmiş. Hiç kaynak kullanılmadan demir putrellerin “bulonlama” (vidalama) ile birbirine bağlanmasından oluşan ana strüktürün arasına tuğla dolgu sistemi uygulanmış. Bu yüzden tarihi garın, İstanbul’u sarsacak bir depremde hasar görme olasılığı çok az. Zaten şimdiye dek bir santimlik bir çökme dahi görülmemiş. Bu iskeleti dıştan örten, Osmaneli’nden getirilmiş, işlenmesi kolay ancak zamanla sertleşen nefti renkli Lefke taşının kalınlığı, düz yerlerde 30-40 santim iken; oymalı kısımlarda 80 santimi buluyor. İnce yapraklar biçiminde ayrılabilen arduvaz (kayağan taş) kaplı çatı, 6 Eylül 1917’de bir sabotaj sonucu meydana gelen yangında zarar gördüğü için yeniden yapılmış. 1979 yılında Haydarpaşa mendireği açıklarındaki tanker kazası sırasında kırılan, Alman ressam Linneman’ın yaptığı vitraylar da daha sonra mimar ve vitray sanatçısı Şükriye Işık tarafından yenilenmiş.

Yapını İmgesel İşlevi
Tarihi Haydarpaşa Garı, 19. yüzyıl koşullarında demiryolu ile İstanbul’a gelenlerin şehri ilk göreceği yer olarak konumlandırılmış. Haydarpaşa, Selimiye Kışlası ve Askerî Tıbbiye (Eski Haydarpaşa Lisesi) ile birlikte Batı’ya öykünen Osmanlı’nın Anadolu yakasındaki yeni imajını oluşturması hedeflenmiş. Anadolu’dan gelen halkın (tebaa), karşısında ilk kez Haydarpaşa’nın yapısında Batı’yı ve ona meyilli Devlet-i Ali’yi bulması istenmiş. İşte bu yüzden yapıya azametli, görkemli ve ezici bir karakter verilmiş. Gar inşa edilirken denize doğru çıkılarak, o zamanlar İstanbul’unun Kadıköy’e bakan her yerinden rahatlıkla görülebilmesi sağlanmış. Garın hizmete girmesi, civarda büyükçe bir mahallenin oluşmasına neden olmuş. İstanbul ile Anadolu arasında yolcu ve asker sevkiyatı başlamış. Gar önünden İbrahimağa’ya uzanan cadde üzerinde oteller açılmış. Öte yandan önce İstanbul - Bağdat demiryolunu ve ardından Haydarpaşa’da görülen Osmanlı - Alman işbirliğini, Birinci Dünya Savaşı’nda gerçekleştirilecek ittifakın habercisi ve hazırlayıcısı olarak görmek mümkün.




Sanatsal Başyapıt

Ana gişelerin bulunduğu büyük salon, kurşun vitraylı camlardan süzülen gün ışığı ile aydınlanıyor. Tavanda görülen gül desenlerinde, kemer içlerinde vazodan kıvrılarak çıkan bitki dallarında ve ejder motifleriyle bezenmiş alçı kabartmalarda barok üslup kendini gösteriyor. Garın Kadıköy’e bakan yüzünde bulunan kapıların üzerinde anlamlı kabartmalar göze çarpıyor. Nakliyat Müdürlüğü yazan kapıda iki posta güvercini, restoranın kapısında ise büyükçe bir meyve tabağı dikkat çekiyor. Birinci İşletme Müdürlüğü Odası’nın girişi olan doğu kulesi kapısındaki ejderha ve şahlanarak birbirine dolanmış iki denizatı figürü çok ilginç. Odanın pencere ve çıkma üstleri, ay yıldızlı motiflerle süslü. Üst katlara doğru yükselen, çifte kırmızı halı serilmiş merdivenlerin iki başındaki taş kürelerin üzerine kanatlı aslanlar yerleştirilmiş. Dal motiflerinden oluşan ferforje merdiven korkulukları, kaynak kullanılmadan bükülerek halkalarla birbirine tutturulmuş. Tavan, koyu kahverengi taşlarla örülmüş Neo-Gotik üslupta geometrik dokularla bezenmiş. Tavanlardaki Barok süslemeler ise sadece bir odada, permi odasında kalmış; diğerlerinin hepsinin üzeri maalesef sıvayla örtülmüş. Birinci İşletme Müdürlüğü Odası, tarihi garın en özel bölümlerinden biri. Bu makam odasındaki en çarpıcı obje, demiryollarının simgesi kabul edilen kanatlı tren tekerleği olabilir. Odadaki ahşap iskemle, duvardaki lambri ve Sultan İkinci Abdülhamid için yapıldığı sanılan abanoz üzerine sedef kakmalı sehpa, günümüze kalan antika değerindeki sayılı eski eşyalardan biri.

Türk Sinemasında Haydarpaşa
Haydarpaşa Garı, toplumsal bellek oluşturma işlevine sahip alanlardan biri olan Türk sinemasında da önemli bir yere sahip. Pek çok filmde ayrılık ve kavuşma sahneleri burada çekilmiş. Ayrıca, özellikle 1950’li yıllarda başlayan içgöç olgusu Yeşilçam’da yerini bulmuş. Anadolu’dan İstanbul’a büyük bir hızla akan insanların İstanbul’da ilk ayak bastıkları, büyük kentle ilk tanıştıkları ve belki de ilk şoku yaşadıkları mekân olarak Haydarpaşa beyazperdede sık sık kullanılmış. 1964’te Halit Refiğ’in çektiği “Gurbet Kuşları”nın bu açıdan önemli bir yeri var. Başrollerini Tanju Gürsu ve Filiz Akın’ın oynadığı film, Maraş’tan İstanbul’a göç eden bir ailenin Haydarpaşa’da trenden inmesiyle başlıyor. Ancak büyük kentte yaşadıkları karmaşık sorunlar sonucu umutları boşa çıkan aile, yeniden Maraş’a dönmek üzere Haydarpaşa’ya geliyor. Bu arada tarihi garda inen yeni bir Anadolulu ailenin göründüğü sahne ile film sona eriyor.



Fikret Hakan'dan Genco Erkal'a
Haydarpaşa Garı ile ilgili bir diğer iyi film ise Duygu Sağıroğlu’nun 1965 yılında çevirdiği “Bitmeyen Yol”dur. Başrollerini Fikret Hakan ve Selma Güneri’nin oynadığı filmde, İstanbul’a iş aramaya gelen altı arkadaşın başından geçenler anlatılıyor. Yine 1973’te Lütfi Ömer Akad’ın çektiği ve başrollerini Hülya Koçyiğit ile Kerem Yılmazer’in oynadığı “Gelin” filmi de Haydarpaşa Garı’nı mekân olarak kullanan filmlerden. Örnekleri arttırmamız gerekirse… 1979 yılında Yavuz Özkan’ın çektiği “Demiryol” ve 1984’te Ali Özgentürk’ün yönetmenliğini yaptığı ve başrolünü Genco Erkal’ın oynadığı “At” filmlerinde de Haydarpaşa Garı sinemaseverlerin huzurunda yer buluyor. Tarık Akan ve Fikret Hakan’ın rol aldığı “Demiryol” filmi ise demiryolu işçilerinin grevi üzerine yapılmış. Yarı belgesel niteliği taşıyan eser, hemen hemen tümüyle Haydarpaşa’da çekilmiş tek film olma özelliği taşıyor.
Yorum Yazın