İsmail Çetin Korkmaz - SEYYAH DERGİSİ ARALIK 2016 -
Endülüs’te her şehirde Magriplerin yani Müslümanlar’ın etkilerini görmek mümkün zaten her şehirde de bir Yahudi mahallesi vardır. Avrupa’da birçok şehri gören biri olarak buralara sıra dışı görmemek mümkün değil. Madrid’den sonra Sevilla sıradan sokakların da gezerken bile Akdenizin sıcaklığını hissedebiliyorsunuz. Bunların başında adeta her sokakta bulunan turunç ağaçları… Bir Adanalı olarak bana çok tanıdık geliyor şehre gerçekten çok yakıştığını ve çok sıcak bir his verdiğini itiraf etmeliyim. Yine daracık sokaklarında kavuştuğu anda bir anda karşınıza çıkan küçük meydanlar öylesine güzel ki; hem hepsinde turunç ağaçlarının altına kurulmuş Restaurantları görmek mümkün. Endülüs de popüler olan sokakta içmek “botellon” kesinlikle tavsiye edilir ,özellikle Sevilla’da bir meydan dolusu insanın “botellon” içitiğini görebilirsiniz. Bir de turistik olduğu kadar hala ispanyollar’ın sevdiği “flamenco” var. Meydanlarda flamenco gösterisi seyredebiliyorsunuz ve çok daha keyifli oluyor.Ama unutmayın bedava olduğu için inanılmaz çok kalabalık olabiliyor.Sevilla’da Her katolik şehrinde olduğu gibi en merkezde büyük bir katedrali var. Bir de yine merkezde “El real alcazar” yani kale-saray arası güzel bir bahçesi olan yapı var, “Plaza de Espana” daki iki kuleli enteresan ama çok özel olan bina, “Museo Militar” yani Savaş Müzesi… Tabii şehrin geri kalan kısmı da çok güzel ve özel ancak geri kalan kısmı rastgele gezerek de keyifle gezebilirsiniz.
Cordoba, Sevilla’ya göre daha küçük bir şehir. Ve açıkçası müslüman etkisinin daha yoğun hissedildiği de ayrı bir gerçek. Cordoba’nın da tam ortasında bir katedral var. Şaşırtıcı olan ise bu katedralin “Mezquita” yani camii diye anılması. Zira bu yapı aslında bir camii olarak yapılmış ancak şehir hristiyanların eline geçince katedrale çevrilmiş. İşin enteresan yanı hala tabelalarda “Mezquita” olarak gösteriliyor. Bol sütunlu etkileyici bu yapı şehrin en büyük turistik unsuru. İşine yarayabilecek bir detay olarak normal girişi 8 euro kadar olan bu yapıya sabah 8 civarı bedava girebileceğinizi müjdelemek isterim. Katedral gerçekten çok büyük ve içinde gerçekten de farklı kültürlerden ögeleri görmek mümkün , Yine hemen “mezquita”nın yanında “Alcazar de los Reyes Cristianos” yani Hristiyan Kralların Kalesi var.Açıkçası kalenin önündeki bahçe de en az kalenin kendisi kadar güzel. Ayrıca kaleyi güzel kılan özelliklerden bir tanesi ise küçük ve şehrin kalanı ile uyumlu olması.
”Endülüs Emevi Devleti” Hem o kadar uzak olması hem de hep hristiyan bildiğimiz İspanya’da olması durumu daha da enteresan kılıyordu. İşte tam da o zamanlarda Endülüs Emevi’lerinin başındaki kişi kendisini halife ilan edip muazzam bir saray yaptırıyor kendisine. Şehirden bir kaç kilometre dışında olan bu kompleks şu anda biraz yıkık ve harap halde de olsa; var olan hali bile geçmişte ne ölçüde ihtişamlı olduğunu tahmin etmenize yetiyor. Cordoba küçük bir şehir olduğu için insan hemen alışıyor ve benimsiyor, ayrıca her köşeden tarihi eserler de size bir yerden tanıdık gelecektir. Yine çok ucuz bir şehir olduğundan yemek konusunda şansınızı zorlarken çok düşünmenize gerek kalmayacaktır. Kurtuba Camii (İspanyolcada Arapça “Mescit” kelimesinden türemiş Mezquita adıyla bilinir) İspanya’nın Cordoba şehrinde sonradan kiliseye çevrilmiş olan camidir.
Endülüs Emevilerinin başkenti Kurtuba’da 600 cami vardır. Bu camilerin en anıtsal ve ihtişamlısı Kurtuba Camii’dir. Vadil-Kebir nehri kenarındaki caminin temelini 786’da I. Abdurrahman atmıştır. Caminin kare minaresinin kenarları 8,48 m’dir. Kubbe sisteminde üst üste binen kemerlerde kırmızı beyaz mermer kullanılmıştır. Cami içinde 1293 sütun vardır (Özkeçeci, 2006:247). Bu ulu cami bugün Cordoba Katedrali’dir. Oymalı mermer mihrabı bütün camiler içinde en güzel mihraplardandır. Duvarlarda kufi yazılar lacivert zemine altınla yazılmıştır. Minber, pek çok fildişi parçayla, değerli taşlardan altın çivilerle yapılmıştır. İspanya’nın Cordoba (Kurtuba) şehrinde, şehrin ortasından geçen Guadalquivir (Vad’il Kebir) ırmağının kenarında bulunan Kurtuba Camii dünyanın en büyük ve en eski camilerinden biridir. Abdurrahman I tarafından yaptırılan ve 785 yılında inşaasına başlanan caminin yapımı bir yılda tamamlanmıştır. İlk yapıldığındaki büyüklüğü 75 metre eninde ve 100 metre boyundaydı. Daha sonraki hükümdarlar camiyi çeşitli eklemelerle büyüttüler. 833 yılında, Abdurrahman II, doğu ve batı taraflarına birer sahın ekleyerek sahınların sayısını 11’e çıkardı. 961 yılında II. Hakem, camiye 11 sahın ve 11 kemer daha ekleyerek uzunluğu 47,5 metreye çıkardı. Bu ilaveler ilk şekli bozmadan, aynı üslupta yapılmıştır. Bu eklemelerden sonra mabet 175 metre uzunlukta, 134 metre genişlikte muazzam bir yapıya dönüştü. Caminin çevresinde 12,20 metre yükseklikte kalın bir duvar vardır. Yine Cordoboda Da Medınetü'l Zehra Sarayı İspanya’nın Cordoba kenti yakınlarında yer alan Endülüs döneminde inşa edilmiş bir saraydır.
III. Abdurrahman tarafından bir kır sarayı olarak inşaa edilen Medinetü’l-Zehra Sarayı, surlarla çevrili bir tepede yer alıyordu. Sarayın kalıntıları yıllarca süren kazılar sonucu ortaya çıkarılmıştır. 935 yılında yapımına başlanan saray II. Hakem döneminde tamamlanmıştır. Etrafı surlara çevrili olduğu ve devasa büyüklüğü nedeniyle “şehir-saray” olarak nitelendirilir. Saray hükümdarın gözde hanımı Zehrâ’dan alır. Sarayın yeri, Kurtuba’nın (Cordoba) kuzeybatısı tarafındaki Vadi’ül-Kebir (Guadalquivir) nehrine bakmaktadır. Kulelerle takviye edilmiş surlarla çevrilidir. Üç teraslı bir şemaya göre düzenlenen kompleksin en üstünde halifenin sarayı, aşağılarda ise devlet daireleri ve köşkler yer alır. Daha çok mermer ve alçı kullanılmış, mozaiklere de geniş yer verilmiştir. Saray 1013 yılında çıkan bir isyanda tahrip edilmiştir Medinetü’l-Zehra’da sütun başlıkları ion ve korinth başlıkların karması olan kompozit başlıklardan oluşur. Burada Roma geleneğinin örnek alındığı görülür. Granada Hristiyanlar’ın en son aldığı şehir olduğundan burası müslüman etkisinin en çok hissedildiği yer. Ancak bunu derken satıcıların hepsinin Faslı olmasından bahsetmiyorum. ”Albayzin” olarak anılan ve alhambra tam karşısına düşen ve bence şehrin en özel olan mahallesi yanlış hatırlamıyorsam arap mahallesi diye anılıyordu. Burada daracık sokaklara üst üste kondurulmuş beyaz ve az katlı evler dikkat çekiyor. Yine dışarıdan hiç gözükmese de evlerin çok muazzam avluları var. Alhambra Granada hatta endülüs denince birçok kişinin aklına Alhambra gelir. Granada’nın Magrip Kralının Sarayı… Bir tepeye kurulan bu sarayın birçok avludan oluşan yapısı kesinlikle çok özel ve her duvarında hatta köşesinde görebileceğiniz işlemer de yine çok etkileyici.
El Hamra Sarayı
Endülüs’te İspanya’nın tamamında en sevilen ve Dünyada en çok bilinen en ünlüsü Paella, mezeleri tabii Tapas, çorbası gazpacho, fasulye güveci fabada astruiana, iki dünyanın en iyilerini buluşturan Mari Muntanya, koz helvası Turron, soğuk omleti Tortilla, tatlı mı tatlısı Churro, soğuk lezzetli içeceği horchata, hafif alkollüsü Sangri’dir.
İslâmın İspanya’daki izi ‘Endülüs’
Endülüs’ü ayrıcalıklı yapan unsurlar kültürlerin ve medeniyetlerin iç içe geçmesi durumudur. Bizim ülkemizdede bu konuda benzerlikler görülür. 15.yy’dan sonra Katolikler İber yarımadasını tek tipleştirmeye çalıştıysa da oraları terkeden kültürleri her zaman bu topraklarda yaşamaya devam ettiği günümüzde bile hala etkileri görülmektedir.
Yorum Yazın