TİC Holding Header
  • USD 32.204
  • EUR 35.005
  • Altın 2520.078
  • BIST 100 10652.8
  • Medya

Hikâye gıdıklıyorsa yürüyorum

Dizi sektörünün bu sorunları ne zaman çözülür bilinmez ama bu yapının sürdürülebilir olmadığı gün gibi ortada.
Hikâye gıdıklıyorsa yürüyorum
Sultan Gedik - Bütün bu sorunları bir de yapımcı tarafından dinlemek için MediaCat, Ay Yapım’ın CEO’su Kerem Çatay ile bir araya geldi.

Ana meseleden başlayalım. Bu kadar emek verilen yapımların bu kadar kolay sonlandırılması konusuna çözüm bulmak için kanallarla orta yol bulabilecek mi yapımcılar?
Ben buna çok objektif cevap veremeyebilirim. Sonuçta bu ticari bir ilişki. Bir kanalın zararına rağmen sineye çekme kararı bizim bazen iş adamı olarak bazen de duygusal olarak beklediğimiz bir durum ama hayatın gerçeği, zarar ediyorlarsa da bir yere kadar edebiliyorlar. Burada orta ve uzun vadede ortak iyilik için belli bir standart getirmemiz lazım. Belli bir bölüm sayısını görmek lazım. Final yapmadan bitirmek, o işin içindeki herkes için bir problem. Birtakım kanallar, yayıncılar artık bunu yazılı olmayan bir kural haline getirdiler, bir standart oluşuyor sanki.

Bu noktada yapımcı nasıl bir zararla karşı karşıya?
İşin asıl maddi yükü kuruluş aşamasında. Yayın öncesi işin arka planında altı ay civarı bir çalışma oluyor. Saha ekibi en az iki-üç ay öncesinde ciddi bir yükle çalışmaya başlıyor. Biz yolda o yükleri kapatıyoruz. Dolayısıyla, işe göre değişir tabii ama vaktinden önce biten diziler, bir dizinin 3-4 katı kadar yara açar ki bu böyle dekor yapılmış, yurtdışında çekilmiş bir dizi değilse.

Önünüze gelen projeleri onaylarken birkaç yıl öncesindeki güveni hissediyor musunuz yoksa şu anda çok daha fazla risk aldığınızı düşünüyor musunuz?
Dışarıdan nasıl gözüküyor bilmiyorum ama ben o kadar ince hesaplı iş yapmıyorum. “Bu sene şu tip hikâyeler tutuyor” gibi şeyler okuyorum. İnanın öyle bir bakışımız yok. Benim bir huyum var. Amiyane tabirle, eğer hikâye gıdıklıyorsa yürüyorum. Bunu kaybedersek üretken bir şirket olma refleksimizi kaybedebiliriz. Çok hesap kitap yapan bir adam değilim, bunun da sonu genelde iyi bitti.

Gelelim reyting sistemindeki sorunlara. Dizi sektörünün gelişimi hangi açılardan etkileniyor bu sistemde?
Buna sorun diyemem, bu sistem bir tercih. Bir yapımcı olarak reyting sistemlerinin üzerine konuşmam bazen yanlış algılanabiliyor. Bizim de işimiz değişen evrene ayak uydurmak, izleyicinin değişen zevklerini algılamak ve belki de buna dair dünyalar kurabilmek. İzlemesi daha kolay işler üretebilmek. Mutlu olun veya olmayın o kendi içinizde yaşadığınız bir durum. Ama şu anda yaptıklarımızın 7-8 sene öncesinden daha kötü olduğunu da söylemiyorum. İzleme alışkanlığı daha farklı olan hatta daha az televizyon izleyen bir denek yapısı tercih edilince işler de farklılaştı.

Bu bize ne kaybettiriyor sektör ve ülke olarak? Türk dizilerinin dünyadaki etkisi bir yumuşak güçtür. Türk dizileri dünyada yaklaşık 100 ülkeye satılıyor. Bunların 70’inde ciddi bir alışkanlık yapması o işin oyuncusu, yazarı ve yapımcısı için çok güzel. Şu anda Türk dizi sektöründe üretim yapan herkes, en azından yoğun üreten bir sürü insan, yurtdışında çok değerli. Bu yapılan tercihler yurtdışında rekabet avantajını kaybettiriyor.

Dizi ihracatı bu sıkıntıları ne ölçüde telafi ediyor?
Ay Yapım dizi ihracatı olmasa çok zorlanır.

Dizi ihracatıyla dönüyor diyorsunuz şirket.

Herkeste böyle mi bilmiyorum ama biz yurtiçinde aldığımız bütçeyle ancak yapımın maliyetini karşılayabiliyoruz, genelde de zarar ediyoruz.

Peki, bu sistem içinde reklamverenden beklentiler neler?
Benim reklamverenden beklentim şu, reklam birim fiyatlarını yükseltsin, böylece biz de daha uzun diziler, rekabet şansı daha az olan diziler yapmak zorunda kalmayalım. Çünkü sonunda geldiğimiz yer şu: Bu reklam birim fiyatlarıyla bu maliyetler, ancak bu sürelerde çıkıyor.

O yüzden mi 90 dakikalar bile eleştirilirken 150 dakikaya kadar çıktı diziler?
Kanallarla yapımcılar arasındaki anlaşmalarda 150 dakika diye bir şey yazmıyor. 90 dakika yazıyor. 90 dakikanın üstü ise biraz itişmeden kaynaklanıyor. Televizyonda, iyi veya kötü, her şeyi izleyici refleksi belirliyor. Saat 9’da aynı anda başladığınızı düşünün. Biri 90 dakikada bitti, diğeri devam ediyorsa izleyici ona geçiyor. Ve o dizi son 20 dakikada aldığı reytingle ertesi sabah sıralamada sizin önünüze geçiyor.

O zaman diyor ki yapımcı sahadaki yönetmene ve yazara, bu hafta 10 sayfa daha fazla yazalım arkadaşlar, bakın daha iyi olacak reyting. Yazıyoruz, daha da iyi oluyor. Bu sefer öbür yapımcı arkadaş diyor ki bunlar uzun yaptılar siz de bir 10 sayfa daha artırın. Ve bu böyle böyle 150 dakikaya kadar gidiyor.

Son olarak da oyuncu ücretlerinden bahsedelim. Hemen her gün şu oyuncu şu kadar para alıyor ve dizinin maliyetini çok artırıyor gibi haberlere ve konuşmalara denk geliyoruz. Nedir oradaki sorun?
Hemen söyleyeyim. Gazetede çıkanların çoğu doğru olmuyor. Oyuncu arkadaşların da şunu hatırlamaları gerekiyor, hani diyoruz ya bu süreler çok uzun diye, evet uzun ama kimsenin kazancı da 6-7 yıl önceki gibi değil, sette çalışan arkadaşlarımız dahil. Sebep sonuç derken iş buraya kadar geldi...

Şu bir gerçek ki bu dünyanın her yerinde böyle; eğer bir oyuncu üzerine bir hikâye kuruluyorsa ve o kişi izleyicide merak uyandırdığından belli bir reytingi de varsa daha yüksek bir para alır. İşte orada kantarın topuzu kaçıyor bazen. Ben, kaçıranlardan olmadığımı düşünüyorum.
Yorum Yazın
deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler bahis siteleri