BRÜKSEL/ANKARA (AA) - "Avrupa'nın Birlik projesini zorlayan noktalar" başlıklı dosya haberin ikinci bölümünde AA muhabirleri, AB'de yeniden ilgi odağına yerleşen göç tartışmalarını ve düzensiz göçle mücadele yöntemi olarak iç sınır kontrolleri uygulayan ülkeleri derledi, bu kararların Şengen bölgesinin geleceğine yönelik risklerini uzman görüşleriyle değerlendirdi.
Gelecek yıl kurucu anlaşmanın imzalanmasının 40. yıl dönümü kutlamaya hazırlanan Şengen bölgesi, 2024'te, kurulduğundan bu yana daha önce hiç olmadığı kadar çok sınır kontrolüne tanıklık etti.
Fransa, güvenlik tehditleri ve düzensiz göçle ilgili artan endişeleri gerekçe göstererek 1 Kasım'dan itibaren komşuları Belçika, Almanya, İtalya, Lüksemburg, İspanya ve İsviçre ile kara sınırlarında kontrollere başladı.
Fransa'nın bu adımı, Almanya'nın tartışmalara yol açan sınır kontrollerini yeniden başlatma kararının ardından geldi.
Benzer nedenlerden dolayı 16 Eylül itibarıyla sınırlarında geçici kontrolleri yeniden başlattığını duyuran Almanya, kara sınırları bulunan Avusturya, Polonya, Çekya, İsviçre, Fransa, Belçika, Hollanda, Danimarka ve Lüksemburg'u kapsayan kontrollerin 15 Mart 2025'e kadar süreceğini bildirdi.
Almanya'nın kararının ardından İtalya, Slovenya, Avusturya ve Danimarka da halihazırda uygulanmakta olan sınır kontrollerinin süresini uzatmaya karar verdi.
Sınır kontrollerini yeniden uygulamaya 2022'de başlayan Danimarka, Ağustos 2023'te ülkede Kur'an-ı Kerim yakma olaylarının artmasının ardından kontrolleri sıkılaştırdı.
Hollanda ise komşu ülkelerle geçici olarak sınır kontrolleri uygulayacağını duyuran son ülke oldu. Hükümetin aldığı karara göre kasım sonundan itibaren yalnızca Belçika ve Lüksemburg sınırları kontrollerden muaf tutulacak.
Şengen ilkeleri "tehdit altında" mı?Şengen bölgesindeki ülkeler arasında sınırların açık olması 400 milyondan fazla insanın sınır kontrolünden geçmeden serbestçe seyahat etmesini sağlıyor.
Üye ülkelerce alınan bu kararlar, AB'nin 27 ülkesi arasında pasaportsuz seyahat imkanı sağlayan ve Avrupa entegrasyonunun "temel taşlarından biri" sayılan Şengen bölgesinin serbest dolaşım ilkesine "bir meydan okuma" olarak görülerek tepki çekti.
Şengen Sınırları Kanunu uyarınca bu bölge içindeki ülkelerin kamu politikası veya iç güvenliğe yönelik bir tehdit durumunda istisnai olarak sınır kontrollerini uygulamasına izin verilse bile AB Komisyonu, bu tür önlemlerin "son çare ve geçici olarak uygulanmasını" istiyor.
Sınır kontrollerinden etkilenen ülkelerin yetkilileri de durumdan memnun değil. Lüksemburg İçişleri Bakanı Leon Gloden, "Bu, Lüksemburg için kabul edilemez. Şengen, AB'nin en büyük başarılarından biridir. Sınırların insanların zihinlerinde yeniden yer etmesine izin veremeyiz." sözleriyle bu kararı alan ülkeleri eleştirdi.
Öte yandan, Romanya ve Bulgaristan'ın karadan da Şengen'e dahil olmasının ardından iç sınır kontrollerinin yakın gelecekte kaldırılması beklenmiyor.
Zira Almanya İçişleri Bakanı Nancy Faeser ülkeye gelen göçmen sayısı düşene kadar Almanya'nın tüm sınırlarında kapsamlı kontrollerin süresiz devam edeceğini açıkça belirterek "Almanya'daki sayılar bu kadar yüksek olduğu sürece kontroller de devam edecek. Şengen bölgesi Almanya için büyük önem taşıyor ancak mültecilerin daha iyi bir şekilde dağıtılması da gerekiyor." değerlendirmesinde bulundu.
Göç yeniden AB'nin gündemine yerleştiSuriye'de 2011'de iç savaşın başlamasıyla AB'nin odak noktasına yerleşen göç konusu, Ukrayna'da başlayan savaşın da etkisiyle gündemdeki yerini savunma temelli konulara bırakmıştı.
Öte yandan Akdeniz üzerinden bu bölgedeki AB ülkelerine doğru yeniden artan sığınmacı ve göçmen akını, Birliğin göç konusunu ele alış biçimine ilişkin tartışmaları bir kez daha başlattı.
AB'nin sınır koruma ajansı Frontex'e göre, düzensiz sınır geçişleri 2023'te bir önceki yıla kıyasla yüzde 12 arttı.
Bu durum özellikle düzensiz göçten etkilenen üye ülkelerin AB Komisyonu'na "daha etkili tedbirler alması ve politikalar geliştirmesi" için baskı yapmasına yol açtı.
AB'nin 2015-2016 döneminde karşı karşıya kaldığı yoğun düzensiz göçten sonra hazırlanan Göç ve İltica Anlaşması, AB Komisyonu tarafından 2020'de önerildi ve yıllar süren tartışmaların ardından 2023'te kabul edildi.
2026'da yürürlüğe girmesi beklenen yeni kurallar temel olarak göç yükünü ilk varış ülkelerinden alıp tüm üyeler arasında dağıtmayı hedefliyor. AB'nin dış sınırlarını güçlendirme, iltica başvurularının süratle sonuçlandırılması, başvurusu reddedilenlerin menşe ülkelerine geri gönderilmelerinin hızlandırılması, kaynak ülkelerle işbirliğinin artırılması, anlaşmaya dair diğer önemli unsurlar arasında yer alıyor.
Uluslararası insan hakları kuruluşları, AB'nin yeni göç ve iltica kurallarının sınırdaki kontrollerin genişletilmesinin, göçmenlerin aylarca kabul merkezlerinde tutulmasının yolunu açabileceğinden endişe ediyor.
Ayrıca "mücbir sebep" durumlarında üye ülkelere çeşitli muafiyetler sağlaması nedeniyle uygulamada mülteci hukuku ve uluslararası insan hakları hukuku kapsamındaki yükümlülüklerin ihlal edilmesi riskine dikkat çekiliyor.
Yeni kuralların, AB'nin üçüncü ülkelerle yaptığı anlaşmalar yoluyla sınır kontrolünü "kendi sınırlarının dışında yapma" ve Avrupa'nın mülteci koruma sorumluluğundan kaçması yönünde bir adım anlamına geldiği belirtiliyor.
"Çok büyük bir darbe"Brüksel merkezli Göç Politikası Grubunun (Migration Policy Group) Baş Araştırmacısı Doç. Dr. Başak Yavçan, "Şengen, AB için çok hayati bir şey. AB'nin varlığının temelinde malların ve insanların serbest dolaşımı var. AB'de yaşayan insanların yaklaşık yüzde 20-30'u sınır bölgelerinde yaşıyor. Bu bölgelerde yaşayan insanların büyük çoğunluğu da bu serbest geçişlerden faydalanan insanlar." diye konuştu.
"AB projesinin temeli bu. Buradan bir darbe, çok büyük bir darbe." diyen Yavçan, şöyle devam etti:
"Örneğin Almanya'nın yaptığı gibi Şengen'in askıya alınması, son kertede olması gereken şeyler ancak bunun böyle olmadığını görüyoruz. Yeni Göç ve İltica Anlaşması uygulanmaya başlandığında ülkelerin rahatlayacağı ve bu önlemlere başvurmayacakları beklentisi var. Ben bundan çok şüpheliyim. Hala anlaşmazlıklar var. Uygulama noktasında sorunsuz bir süreç yaşanacağını düşünmediğim için, her sıkıntıda bir üye ülke daha Şengen'i askıya alırsa son kertede olması gereken bu önlem, uygulamada daha pratik bir hal alacak."
Yavçan, AB içi serbest dolaşım ilkesinin yanı sıra Şengen'in bir diğer amacının da AB dışına karşı vize konusunda bir standart ortaya koymak olduğunu anımsatarak "İşin daha az konuşulan kısmı bence o. Bununla birlikte keyfi vize uygulamaları da artabilir." dedi.
Aşırı sağın artan etkisine de değinen Yavçan, "Konuyu siyasi gelişmelerden de bağımsız görmemek lazım. Aşırı sağ partilerin başarısını sadece sandık başında aldıkları oy olarak görürsek yanlış yapmış oluruz. Gündemi kendi gündemlerine çekmeleri başarılarının bir parçası. Özellikle merkez sağdaki partileri kendi gündemlerine kaydırıyorlar. Aşırı sağ partilere oy kaptırmamak için merkez sağ da 'göçmen karşıtlığı, sınırları nasıl daha iyi koruyacağı' gibi söylemler benimsiyor. Bu da bütün bir gündemin kaymasına sebep oluyor. Bu durum kamuoyundaki mevcut göçmen karşıtlığıyla birlikte kısır bir döngüye yol açıyor. Giderek artan bir göçmen karşıtlığı ortaya çıkıyor." değerlendirmesini yaptı.
Yavçan, "Şengen, AB'yi oluşturan değerlerin çok temelinde bir yerde. Bu uygulamalar çok yersiz. Gerçekten tehdit niteliğinde. Bir ülkenin yersiz bir uygulamasını gören başka bir ülke, seçim zamanı 'ben de faydalanayım' diyor. Bu yol bir kez açıldığında kimse önüne geçemez." ifadelerini kullandı.
"Kilit rol: Aşırı sağın yükselişi"Atina merkezli Helenik Avrupa ve Dış Politika Vakfı (ELIAMEP) uzmanlarından Dr. Emmanuel Comte de 6-9 Haziran tarihlerinde düzenlenen Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinin ardından parlamentoda sağa kayışın olduğunu ve bunda göç politikalarının "kilit rol" oynadığını belirtti.
Comte, "Yeni Komisyonun, bu yaklaşımdaki bariz sorunlara rağmen AB'nin dış sınırlarındaki düşük vasıflı göçü engellemeyi amaçlayan kısıtlayıcı politikalar izlemeye devam etmesi muhtemeldir." değerlendirmesinde bulundu.
Aşırı sağcı partilerin sıklıkla "daha sıkı sınır kontrolleri ve Avrupa dışındaki ülkelerden gelen göçün sınırlandırılması" çağrısı yaptığına işaret eden Comte, "Bunun sonucunda Komisyon, AB'nin sınır ajansı Frontex'in güçlendirilmesi ve göçmenlerin geri dönüş süreçlerinin kolaylaştırılması çabalarını da içerecek şekilde, daha kısıtlayıcı sığınma politikalarını ve daha güçlü dış sınır kontrollerini savunabilir." ifadelerini kullandı.
"Üye ülkeler arasında güven eksikliği göç sisteminin işlemesini engelledi"Brüksel merkezli Avrupa Politika Merkezi (EPC) analistlerinden Anastasia Karatzas, Almanya'nın tüm komşularıyla geçici olarak başlattığı sınır kontrollerinin ülkede meydana gelen terör saldırısına yönelik kamuoyu tepkilerine yanıt vermekle doğrudan ilişkili olduğunu dile getirerek seçimlerin yaklaştığı Almanya'da güçlenen aşırı sağa karşı mevcut hükümetin bu kararla "bir şeyler yaptığını göstermeyi ve seçmenin desteğini almak" istediğini kaydetti.
Mevcut hükümetin daha liberal bir göç politikası taahhüdüne rağmen daha kısıtlayıcı tedbirler uyguladığına dikkati çeken Karatzas, benzer durumun Hollanda'da da yaşandığını ifade etti.
Karatzas, AB'de yeniden baş gösteren göç krizinin nedenleri hakkında değerlendirmede bulunarak "Bence üye ülkeler arasındaki güven eksikliği, tabiri caizse önceki göç sisteminin etkili bir şekilde işlemesini en çok engelleyen faktörlerden biriydi. Biliyorsunuz, Güney Avrupa üye devletleri Kuzey'in kendi payına düşeni yapmadığını söylüyordu." diye konuştu.
Almanya’nın kararının üye ülkeler arasındaki güvene zarar verdiğini aktaran Karatzas, bu kararın "Avrupa projesi" ve Tek Pazar'ın temel işleyişini oluşturan insanların, malların, ürünlerin ve hizmetlerin serbest dolaşımına risk teşkil ettiğini söyledi.
Karatzas, bu kararın ekonomik sonuçları olacağı uyarısında bulunarak "Sınırlarda sıkı kontrollerin uygulanması halinde Şengen bölgesinin kabiliyetine ve elbette Avrupa entegrasyonunu sağlama potansiyeline yönelik temel bir risk söz konusudur." ifadelerini kullandı.
Muhabir: Melike Pala,Selen Valente Rasquinho