İHA -
Edirne Selimiye Camii avlusunda açıklamalarda bulunan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, “Bizlere Kur’an’ı Kerim ile dünya ve ahiret huzurunu temin eden ilkeleri bildiren, peygamber göndermekle lütufta bulunan, dinimiz İslam’a ve milletimize hizmet etme gibi ulvi bir görevi nasip eden Yüce Allah’a sonsuz hamd-ü senalar olsun. Hz. Adem’den bu yana hakikatin öncüsü olan bütün peygamberlere ve bilhassa mabedi hayatın merkezine koyarak erdemli bireylerden oluşan faziletli toplum inşa eden Hazreti Muhammed Mustafa Efendimize sayısız salat ve selam olsun. Allah’ın kelamını, Resulünün ahlakını ve İslam’ın ahkamını insanlığa ulaştıran, aziz milletimizin manevi hayatına rehberlik eden değerli din görevlisi meslektaşlarım, sözlerimin başında sizleri en kalbi duygularımla, hürmet ve muhabbetlerimle selamlıyorum. Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun. Geçmişten bugüne Din-i Mübin-i İslam’a ve insanlığa hizmet yolunda gayret eden, mücadele veren hocalarımızdan ahirete irtihal edenleri rahmetle yad ediyor, hayatta olanlara sağlık, sıhhat ve afiyet içerisinde daha nice hizmetler nasip etmesini Rabbimizden niyaz ediyorum" dedi.
Camiler ve Din Görevlileri Haftası açılış programında olduklarını ifade eden Erbaş, "Medeniyetimizin önemli şehirlerinden, her köşesi ecdat yadigarı eserlerle dolu Edirne’mizdeyiz. Malumunuz olduğu üzere “Camiler ve Din Görevlileri Haftası” münasebetiyle her sene bir konu belirleyip o konuyu etraflıca ele alıyoruz. Bu seneki temamızı, zor zamanlarda vefakar çalışmalarıyla toplumumuzun takdirini kazanan din görevlilerimize ithafen “Cami, din görevlileri ve vefa” olarak belirledik. Bu hafta, söz konusu tema çerçevesinde gerçekleştireceğimiz programlarla vefa konusunda bir farkındalık oluşturmaya çalışacağız. Yapacağımız faaliyetlerin hayırlara vesile ve istifadeye medar olmasını Allah’tan niyaz ediyorum. Kardeşlerim, öncelikle başkanlığımızla alakalı, zaman zaman ifade ettiğim önemli bir hususa dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Diyanet İşleri Başkanlığı, millet ve medeniyet tarihimizin en köklü kurumlarındadır. Anayasal olarak toplumu din konusunda aydınlatmakla görevli bir teşkilattır. Tarihi boyunca, dinimizin ilke ve emirlerin yerine getirme noktasında kurulduğu günden beri dinimizin temel kaynakları olan Kur’an ve sünnetin referansında bilgi ve hizmet üreten, dinimiz İslam’ın tevhit, vahdet, güven, samimiyet, hukuk, adalet ve güzel ahlak gibi değerleriyle buluşturmak olmuştur. En zor şartlarda bile İslam akaidine muhalif hiçbir görüşe ve anlayışa prim vermemiştir. Bunlardan her zaman uzak durmuştur. Başkanlığımız, milletimizin, nesillerimizin, inancı ve değerleriyle irtibatını güçlendirmek için minber, kürsü, televizyon, diğer vasıtalarla, yayın araçları vasıtasıyla, sahih bilgiler ışığında milletimize rehberlik etmiş, ibadetten eğitime, aileden sosyal hayata kadar pek çok alanda nitelikli hizmetler üretmiştir" ifadelerini kullandı.
"FETÖ, DEAŞ, PKK GİBİ ÖRGÜTLERE, SAPKIN ANLAYIŞLARA VE ZARARLI ALIŞKANLARA KARŞI MİLLETİMİZİ VE BİLHASSA GENÇLERİMİZİ BİLİNÇLENDİRDİK"
Terör örgütlerine karşı gençleri bilinçlendirdiklerini ifade eden Erbaş, "Başkanlığımız, bir taraftan milletimizin birlik, beraberlik, kardeşlik, dayanışma ve yardımlaşma duygularını güçlendirmek için azami gayret gösterirken diğer taraftan da fitne ve tefrika odaklarıyla yılmadan her zaman mücadele etmiştir. Özellikle yakın geçmişte yaşadığımız 15 Temmuz ihanetine karşı milletimizin direnişine büyük katkı sunmuş ve akabinde inanç ve medeniyet değerlerimizi istismar eden FETÖ, DEAŞ, PKK gibi örgütlere, sapkın anlayışlara ve zararlı alışkanlara karşı milletimizi ve bilhassa gençlerimizi bilinçlendirmek için adeta bir seferberlik ruhuyla çalışmalar yapmıştır. Aynı şekilde bu güzide kurum ve onun mensupları, yangın, sel, deprem ve salgın hastalık gibi doğal felaketlerin meydana geldiği zor zamanlarda da daima milletimizin yanında yer almış, hizmetinde bulunmuştur. Böylece, milli ve manevi değerlerimizin muhafazası konusunda yaptığı hizmetlerle milletimizin güvenini kazanmış, teveccühüne mazhar olmuştur. Nitekim bunun açık bir tezahürü olarak gerek yurt içinde gerekse yurt dışındaki hizmetlerimize yönelik aziz milletimizin maddi ve manevi desteğinin her geçen gün daha da attığını müşahede etmekteyiz” dedi.
“ALGI YÖNETİMİ VE İTİBAR SUİKASTI YAPILIYOR”
Erbaş, açıklamasının devamında, “Kardeşlerim, altını çizerek ifade etmeliyim ki, Diyanet İşleri Başkanlığı, devletimiz, milletimiz ve tüm İslam âlemi için kıymetli bir imkandır. Bugün birçok ülkede, özellikle de İslam coğrafyasında din üzerinden yaşanan kavga ve kargaşanın ülkemizde yaşanmamasında, teşkilatımızın varlığı ve mensuplarının azimli, kararlı ve bilinçli bir şekilde yaptığı çalışmaların etkisi ve önemi büyüktür. Ne var ki, görsel, yazılı ve sosyal medya organlarında zaman zaman bunu özellikle ifade etmeliyim ki başkanlığımızla ilgili asılsız, iftira dolu, art niyetli olduğu aşikar haberlere ve paylaşımlara da şahit oluyoruz. Bu milletin değerlerine yabancı çevrelerce üretilen yanlış bilgi ve mesnetsiz yorumlar üzerinden bir algı yönetimi ve itibar suikastı yapılmaya çalışıldığını da maalesef görüyoruz. Bilinmelidir ki bu gibi durumlar, milletimizin geleceğine yönelik yapacağımız hizmetlerden bizleri asla alıkoyamayacaktır. Çünkü biz hizmetlerimizi imani bir mükellefiyetle yapıyoruz. Anayasal bir görev olarak yapıyoruz. İnsanî bir sorumluluk duygusuyla yapıyoruz. Bu noktada açıkça ifade edeyim ki, din hakkında konuşup yazan herkese önemli bir sorumluluklar düşmektedir. Yazılı, görsel ve sosyal medya aracılığıyla kamuoyuna hitap eden herkes, hakikate bağlı kalmak zorundadır. Dini değerlerin ve dine ait hükümlerin, tahlile ve teyide muhtaç bilgilerle gelişigüzel tartışmalara konu edilmesi, hiç kimseye fayda sağlamayacaktır. Bilakis, bu hususta sorumsuzca ve fütursuzca yapılan açıklamalar, nesillerimizin bilincinde onulmaz yaralara, telafisi mümkün olmayan toplumsal sorunlara yol açacaktır. Dolayısıyla dini argüman ve söylemlerle kendisini hakikatin merkezinde gibi gösteren fakat usul, esas ve hakikatten yoksun bir şekilde kaynağı belirsiz bilgiler paylaşarak zihinleri bulandıran tavırların Müslüman bilinci ve ciddiyetiyle asla bağdaşmadığını vurgulamak istiyorum. Söz söyleyen herkesin hakka ve hakikate karşı sorumluluğu vardır. Hakikate karşı vefasızlık, hastalıklı bir kalbin ve aklın sonucudur. Nefsine, ihtiraslarına, ön yargılarına teslim olarak hakka, hakkaniyete karşı vefasızlık yapmak, kişinin, vicdanına, kalbine, çevresine, toplumuna ve insanlığa karşı en büyük kötülüktür” şeklinde konuştu.
“MEKANLARIN RUHU, ANCAK TAŞIDIĞI DEĞERLERE GÖSTERİLEN İLGİYLE CANLILIK KAZANIR”
Erbaş, açıklamasının sonunda, “Kardeşlerim, İslam, bütün insanlığın huzur ve selametini isteyen ve müntesiplerini bu uğurda çalışmaya sevk eden bir inanç, düşünce ve hayat nizamıdır. Kuşkusuz bu nizamın merkezinde de medeniyetimizin beşiği olan camiler yer almaktadır. Esasen insanlığın tarihi cami ile başlamaktadır. Zira Yüce Rabbimiz Al-i İmran suresinin 96. ayetinde insanlar için kurulan ilk evin alemlere hidayet ve bereket kaynağı olan Mekke’deki ev yani Kabe olduğunu bizlere haber vermiştir. Hiç şüphesiz başta Kabe olmak üzere onun birer şubesi konumunda olan cami ve mescitler, hem İslam toplumlarının kimliği, hem de İslami düşüncenin, hayatın ve medeniyetin merkezi olmuşlardır. Camiler, aynı zamanda edep, ahlak, ilim ve irfanın aşılandığı birer yaygın eğitim merkezleridir. Sevgi, saygı ve kardeşlik ekseninde ibadetin yapıldığı muhabbet membalarıdır. Hüzünlerin ve sevinçlerin paylaşıldığı, toplumsal dayanışma, yardımlaşma, kaynaşma ve huzurun yaşandığı sekinet limanlarıdır. Büyükle küçüğün, yönetenle yönetilenin, zenginle fakirin, köylüyle şehirlinin aynı safta buluştuğu vahdet mekanlarıdır. Tarihi gerçekler ışığında bir değerlendirme yapıldığında açıkça görülecektir ki müminlerin zihin ve gönül dünyalarını inşa eden değerler, hep camiden neşet etmiştir. İslam’ın evrensel değerleri, hayatın farklı kademelerine hep camiden yayılmıştır. Müminlerin kendileriyle, çevreyle ve toplumla ilişkileri, caminin temsil ettiği değerlerle istikamet bulmuştur. Nitekim tevhit ve iyilik mücadelesinin merkezine Mescid-i Nebi’yi koyan Hazreti Muhammed Mustafa, İslam’ın hayat veren bütün değer ve ilkelerini buradan insanlığa ulaştırmıştır. İşte bu değerlerden biri de haftamızın teması olarak belirlediğimiz vefadır. İslam ahlakının temel esaslarından biri olan vefa, her şeyden evvel müminin Rabbi ile yaptığı ahde bağlılığın ifadesidir. Vefa, O’nun verdiği nimetlerin kıymetini bilmek, şükretmek ve kulluk görevlerini yapmaktır. Kur’an-ı Kerim’deki temel ahlaki kavramlardan olan “vefa” söz ve söylemden ziyade eylem ve uygulama ile ortaya konması gereken erdemli bir tutumu ifade etmektedir. Cenab-ı Hak, Kur’an-ı Kerim’de, kendisine kulluktan anne babaya saygıya, sözünde durmaktan nimetin kadrini bilmeye, antlaşmalara riayetten yetim malını koruyup gözetmeye kadar birçok konuda vefa hatırlatması yapmaktadır. Tevhit yolundaki mücadelelerini anlattığı ve bizlere örnek gösterdiği tüm Nebilerin en belirgin vasıflarından birinin vefa olduğunu bildirmektedir. Kur’an-ı Kerim, bizlere bir taraftan Allah’a ve onun kullarına karşı nasıl vefalı olmamız gerektiğini öğretirken diğer taraftan da vefasızlık örneklerini göstererek bizleri uyarmaktadır. Bu doğrultuda Allah’a verdikleri ahde sadık kalanlara büyük mükafatlar vaad etmektedir. Ahdini yerine getirmeyenleri ise bozguncu olarak nitelendirmekte ve onların ahirette hiçbir nasip alamayacaklarını haber vermektedir. Ne yazık ki ilgi ve algıların günbegün değiştiği günümüzde manevî değerler ötelenerek maddî hazlar ön plana çıkarılmaktadır. Kişisel arzu ve istekleri hayatın odağına yerleştiren bu tür yaklaşımlar, vefaya dair samimiyet, sadakat, sözünde durma, güven, fedakarlık, yardımlaşma ve dayanışma gibi kavramların içinin boşaltılmasına zemin hazırlamaktadır. Bu itibarla Müslümanlar, vefa bilincinin diri tutulması için bugün her zamankinden daha fazla gayret göstermek zorundadır. Bu da geçmişte olduğu gibi günümüzde de öncelikle Ma’bud’a ve mabede vefa ile mümkün olacaktır. Camilerimizi başta vefa olmak üzere İslam ahlakının evrensel değerlerinin hayata taşındığı mekânlara dönüştürmekle gerçeklik kazanacaktır. Kardeşlerim, mekanların ruhu, ancak taşıdığı değerlere gösterilen ilgiyle canlılık kazanır. Mabede vefanın bir gereği olarak Diyanet İşleri Başkanlığımız, irşat ve rehberlik hizmetlerini cami merkezli sürdürmeye devam edecektir. Bu sebeple camilerimizin günümüz insanının ihtiyaçlarına cevap verebilecek fonksiyona sahip olması için büyük bir gayret sarf etmekteyiz. Bizler, 7’den 70’e bütün Müslümanların camilerimizde rahat ve huzur içerisinde ibadetlerini yapabilmelerini, sosyal ve kültürel faaliyetlerini buralarda rahatlıkla gerçekleştirebilmelerini arzu ediyoruz. Bu isteğimizin tam anlamıyla yerine gelmesi için çocukluk çağından itibaren herkesin cami ile irtibatını ve bu irtibatın devamını sağlamak, nesillerimizi caminin taşıdığı değerlerle buluşturmak için yoğun çalışmalar yapıyoruz. Cami müştemilatında yapılan gençlik merkezlerini, 4-6 yaş Kur’an kurslarını, sosyal aktivite alanlarını ve bu çerçevede ifa edilen Kur’an-ı Kerim, Hadis, Fıkıh, Tefsir, İlmihal gibi alanlardaki cami derslerini bu kapsamda değerlendirebiliriz. Fiziksel ve işlevsel olarak camilerimizin daha iyi bir noktaya getirilmesi için gereken çalışmaları hassasiyetle sürdürmekteyiz. Bu noktada din görevlilerimize çok önemli görevler düştüğünü özellikle ifade etmeliyim. Zira İslam’ın değerleri, ancak onu temsil edenlerinin yaşantısında tebarüz ettiğinde teveccüh bulur. Din hizmeti, ancak din görevlisinin şahsında ve rehberliğinde şekillenerek istenilen hedeflere ulaşır. Din görevlisi, görev mahallinde -camiye gelen ya da gelmeyen- herkesin hocasıdır. Dolayısıyla o, hiç kimseye karşı ön yargılı davranamaz, söz ve davranışlarında kırıcı ve yıkıcı olamaz. Gördüğü yanlışları uygun bir metot ve yapıcı bir üslupla düzeltmeye çalışır. Din görevlisi, çevresindeki herkesle ünsiyet kuran ve kendisiyle de ünsiyet kurulabilen kimsedir. İnsanlarla ilişkilerinde dinin ve dini değerlerin izzetini korur. İtidali hiçbir zaman elden bırakmaz. Her zaman ve her yerde inancının kendisine kazandırdığı olgunluk ve vakarı muhafaza eder. Hocalarımız, kendisini itibarsızlaştıran ve din hizmetlerini aksatan üç büyük hatadan mutlaka uzak durmalıdır. Birincisi, söylem ve eylemlerinde tutarsızlık; ikincisi, temel dini ilimlerde yetersizlik; üçüncüsü ise toplumsal sorunlara karşı duyarsızlıktır. Hocalarımız, din görevlisi meslektaşlarım, malumunuzdur ki, topluma din hizmeti sunan kimseler, medeniyetimizde “hademe-i hayrat” yani “iyiliklerin hizmetkârları” olarak isimlendirilmektedir. Hademe-i hayrat olmaya gönül vererek ümmetin ve insanlığın geleceğine rehberliği gaye edinmek, her şeyden önce sağlam bir usul, sahih bir bilgi ve temiz bir üslup sahibi olmayı, çağın ihtiyaç ve beklentilerini hesaba katarak hizmet üretmeyi gerekli kılmaktadır. Sizler öyle önemli bir görevi ifa ediyorsunuz ki, bu hizmet sayesinde dünyanız ve ahiretiniz inşallah mamur olacaktır. Bilmeliyiz ki dinimiz İslam’a ve milletimize hizmet etme görevinin üstünde daha ulvi bir görev yoktur. Bu görev bizi canlı ve dinamik tutmalı ve hayatımıza anlam katmalıdır. Bu görev heyecansız olmaz. Mihrap, minber ve kürsü hizmetleri acziyet göstermeyi, ihmal etmeyi ve ötelemeyi kabul etmez. Sürekli yenilenmeyi, umudu diri tutmayı, fedakârlığı ve çalışmayı gerektirir. Bu yüzden öncelikle görev yerlerimizdeki muhataplarımızın özelliklerini iyi tanımak durumundayız. Zira muhatap tanınmadan üretilen hizmetler, hiçbir zaman verimli, etkili ve yeterli olmayacaktır. Milletimizin ve insanlığın derdi ve sıkıntısı bizim derdimiz olmalıdır. Çevremizde din ve dini değerlerden uzak kalan kimselere ulaşmak, onların hakikatle buluşmasına vesile olmak, bizim en temel görevimiz olmalıdır. Nebevi bir yöntem takip ederek toplumun tüm kesimleriyle iletişim içerisinde olmak, inancımıza, vazifemize ve milletimize vefamızın bir gereğidir. Bu sebeple samimi ve içten davranışlarımızla vefayı temsil etme önceliği, hademe-i hayrât olarak bizlere düşmektedir. Kendisine düşmanlık yapanlara bile vefada kusur etmeyen rehberimiz Hazreti Muhammed Mustafa’yı ve onun hayatında sergilediği vefa örneklerini halkımızın gündemine taşımak mecburiyetindeyiz. Eğer görev yaptığımız yerde, yalnızlık ve çaresizlik gibi sebeplerle zararlı alışkanlıklara düçar olan bir kardeşimiz varsa bizim kalbimiz sızlamalı. Değerleriyle buluşamadığı için istismarcı yapılara kapılan bir kardeşimiz olursa vebali bizi kuşatmalı, peygamberimizden, medeniyetin habersiz bir kardeşimiz varsa, ahirette, fayda vermeyen bir pişmanlık bizi saracaktır. Bunu hiçbir zaman aklımızdan çıkarmamalıyız. İşimiz vaktimizden daha çoktur. Alemlerin rabbi olan Allah samimiyetle çalışan kullarını asla yalnız, yardımsız, çaresiz bırakmaz. Ben her bir hocamızın bu inançla ve heyecanla milletimize hizmet ettiğine inanıyorum. Bu bağlamda büyük bir şükran duygusuyla ifade etmek isterim ki, son zamanlarda ülkemizde yaşanan doğal afetlerde ve pandemi sürecinde on binlerce görevlimizin milletimize hizmet noktasında ön saflarda yer alması, bizleri fevkalâde memnun etmiştir. Milletimizi memnun etmiştir. İnancına ve milletine duyduğu vefanın bir gereği olarak üzerine düşen vazifeleri gece gündüz demeden ve bıkkınlık göstermeden yerine getiren bütün mesai arkadaşlarımı huzurlarınızda bir kez daha tebrik ediyorum. Allah hepinizden tüm meslektaşlarımdan razı olsun. Hocalarım, sözlerime son vermeden önce oldukça hayatı olduğuna inandığım birkaç hususu sizlere yeniden hatırlatmak istiyorum. Varisi olduğumuz Sevgili Peygamberimiz nasıl binlerce sahabesini burada yetiştirip her birini bir davetçi olarak gönülleri aydınlatmaya hazır hale getirdiyse biz de peygamberlerimizin varisleri olarak aynı duygu ve heyecanla aynı şeyi yapalım. 10 gençle başladık, sayıyı artıralım. Haftada bir iki kere buluşalım, birisi yüz yüze olursa diğeri telefonla olsun ama mutlaka gençlerimizle irtibatımız devam ettirelim. Halini hatırını soralım. Kitap verelim. Dini sorular sormalarını temin edip cevaplarını verelim. Onların rehberi olalım. Söz ve davranışlarıyla camilerimizde halkımızın dini hayatına rehberlik eden imam hatiplerimizin, tekbir ve şehadet nidalarını ülkemiz semalarında yükselten müezzinlerimizin, Allah’ın kitabını severek öğreten ve sahih bilgilerle zihinleri aydınlatan Kur’an kursu öğreticilerimizin, hakkın ve hakikatin sesini kürsülerden duyuran vaizlerimizin, her türlü hizmette personelimize rehberlik ve mihmandarlık yapan müftülerimizin, eğitim görevlilerimizin, hizmetlisinden yöneticisine her unvan ve kadrodaki kardeşlerimizin ve teşkilatımıza gönül vermiş bütün fedakar mensuplarımızın “Camiler ve Din görevlileri Haftası”nı tebrik ediyorum. Haftamızın hayırlara vesile olmasını Cenabı Hak’tan niyaz ediyor, hepinizi tekrar muhabbetle selamlıyorum” ifadelerini kullandı.
Diyanet İşleri Başkanı Erbaş: 'Algı yönetimi ve itibar suikastı yapılıyor'
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, Camiler ve Din Görevlileri Haftası açılış programı kapsamında Edirne Selimiye Camisinde din görevlileri ile buluştu. Erbaş, açıklamasında, Diyanet İşleri Başkanlığının, inanç ve medeniyet değerlerini istismar eden FETÖ, DEAŞ, PKK gibi örgütlere karşı her zaman gençleri bilinçlendirdiğini söyledi.
Yorum Yazın