1 Temmuz 2022’de yayımlanan ve kısmen 1 Ocak 2023, kısmen de 1 Ocak 2024’te yürürlüğe girmesi beklenen Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un e-ticaret ekosistemi ve bu ekosistem içinde pazarlama ve reklam ekosistemine dair etkilerini çeşitli veriler üzerinden değerlendirmek mümkün. Türkiye’nin e-ticaret büyüklüğüne dair birkaç istatistik paylaşmak gerekirse; 2021 yılı T.C. Ticaret Bakanlığı ETBİS verilerine göre:
Yüzde 69’luk büyümeyle sektördeki toplam büyüklük 381,5 milyar TL’ye ulaştı.
Yurt içi toplam e-ticaret hacmi 349 milyar TL.
Yüzde 46’lık bir büyümeyle toplam sipariş hacmi 3 milyar 347 milyon adede ulaştı.
E-ticaretin genel ticarete oranı yüzde 17,7 (2021 Kasım ayında yüzde 20,4 olarak gerçekleşmiş)
2020’ye göre yüzde bir puan artışla e-ticaretin GSYİH içindeki payı yüzde 5,1’e ulaştı.
Toplam işletme sayısı 484 bin. 26 bin işletme hizmet sağlayıcı konumunda. Pazaryerlerinde 473 bin işletme yer alıyor ve kendi sitesinde satış yapan 15 bin işletme bulunuyor.
Ayrıca e-ticaret oyuncuları en büyük reklam ve medya yatırımı yapan grup olduğu için reklam ve medya üzerindeki etkilerine de değinmek gerekiyor. DPİP’in önderliğinde hazırlanan Reklamın Türkiye Ekonomisine Katkısı Raporu’na göre 2020 yılı reklam ve medya yatırımları 17 milyar 469 milyon TL olarak gerçekleşmiş durumda. 1 TL’lik reklam yatırımının milli gelire 19,4 TL geri dönüş sağladığını ortaya konmuş, GSYİH’ya doğrudan ve dolaylı katkısı da yüzde 6,73 olarak hesaplanmış. GSYİH oranına bakınca gelişmiş ekonomilere kıyasla 2,5 kat düzeyinde bir potansiyele sahip olduğu görülüyor.
Bileşenler ve etki alanları
Konuyu önemli bileşenleri ve farklı bakış açılarıyla anlamak için öncelikle büyük resimdeki etkilerini ele almak gerekiyor. Bu minvalde yeni e-ticaret yasasının öz etkisi aşağıdaki beş alanda gruplandırılabilir:
Medya yatırımlarına dönük kısıtlamalar,
Promosyon, kampanya, ödül, puan ve benzeri ticaretin artmasına dönük taktiksel faaliyetler ve bütçelerinde kısıtlamalar,
Satıcılar için fiyat şeffaflığı ve fiyat belirleme,
E-ticaret oyuncularının “superapp” yolculuğunu engelleyen ödeme ve lojistik faaliyetlerine dönük kısıtlamalar,
Ekonomik bütünlük kavramıyla pazaryerlerinin satıcı pozisyonunun engellenmesi, tescilli markaları için reklam, tanıtım, pazarlama faaliyetleri yapamaması…
Medya yatırımına etkiler
Medya yatırımlarına olan kısa dönemli etkilerin yanında sektör oyuncuları uzun dönemli etkileri öngörmekte zorlanıyor. E-ticaret yasasının getirdiği kısıtlamalar doğrultusunda e-ticaret oyuncularının alacağı aksiyonlar ve medya yatırım bütçelerini ağırlıklı kullanacakları mecra tercihlerinin henüz öngörülememesi nedeniyle olası uzun dönem etkilerini doğrudan söyleyebilmek zor. Ancak söz konusu tercihlerin hala ülkemizde çok geniş kitlelere erişimde tercih edilen televizyon mecrasında azalışa neden olacağını söylemek zor. Kısıtlı reklam yayın süresi ve kapasite gerçeği değişmeyeceği için televizyon reklamlarında beklenen fiyat indirimi ve yer bulanamaması ihtimali çok yüksek görünüyor. Diğer taraftan e-ticaret şirketlerinin en önemli medya yatırım kalemlerinden biri influencer pazarlama… Hatta influencer ekosistemi neredeyse e-ticareti yaratan ve ayakta tutan oyuncuları olarak görülüyor. Medya yatırımlarındaki önemli etkilerden birinin influencer ekosistemi üzerinde olacağı öngörülüyor. Önümüzdeki dönemde influencer pazarlama ve performans pazarlamanın birleşme olasılığı ön plana çıkıyor.
E-ticaret ekosistemine etkiler
Şüphesiz ki e-ticaret oyuncuları büyüdükçe yükümlülükleri ve maliyetleri artacak. Yeni e-ticaret yasasının getirdiği en önemli endişe yatırımcılar için büyüme iştahının azalma ihtimali. Adil ticaret (yasanın içinde geçtiği haliyle haksız ticaret uygulamalarının engellenmesi) açısından bakınca büyümeyi engelleyebilecek maddeler olduğu dikkat çekiyor. Gelişmiş ekonomilere baktığımız zaman aslında şirketlerin büyüklüğü ile ilgilenmek yerine adil ticareti tesis etmek üzere şirketlerin yatırım yaptığı farklı iş kollarını regüle etmeye odaklanıldığını görüyoruz. Bu noktada öne çıkan soru şu: Adil ticareti beslerken ve tesis ederken aynı zamanda şirketleri nasıl büyütebiliriz? Adil ticaret için satıcı-pazaryeri ilişkisini düzenleyen önemli konuları aşağıdaki şekilde sıralayabiliriz:
Pazaryerlerinin kendi markasını öne çıkarmasının engellenmesi,
Satıcılara fiyat belirleme özgürlüğü sağlanması,
Promosyon, kampanya, ödül, puan ve benzeri ticaretin artmasına dönük taktiksel faaliyetler ve bütçede kısıtlamalar,
Satıcıların birden fazla pazaryerinde yer alabilmesi,
Satıcıların müşteri bilgilerine erişiminin sağlanması…
Satıcıların ve Türkiye özelinde baktığımız zaman özellikle KOBİ ve hatta mikro işletmelerin ticari hayatları için satış kanalı yaratabilmeleri çok kritik. Gelişmiş ekonomilerde KOBİ ve mikro işletmeler gerçek anlamda çok kanallı satış ve pazarlama yapabilirken Türkiye’de bu segmentteki ticari kuruluşlar pazaryerleriyle hayat buldular ve büyüdüler. Pandemiyle birlikte de özellikle fiziksel kanallarda kısıtlamaların olması nedeniyle birçok işletme için pazaryerleri vazgeçilmez oldu.
İşletmelerin pazaryerleriyle çalışmalarında en kilit konularından biri ilgili pazaryerinin ve müşteri portföyünün dinamiklerini anlama (kategori ve ürün seçimleri, fiyatlandırma, kampanya ve promosyon kurguları, önemli günlerin etkisi gibi) konusunda yatırım yapmaları ve ilişkiyi sürdürülebilir kılmaları oldu. T.C. Ticaret Bakanlığı ETBİS verilerinden ve TÜBİSAD e-ticaret ekosistemi çalışmalarından görüldüğü üzere aracı hizmet sağlayıcılar bünyesinde satış yapan işletmelerin yüzde 74’ü yalnızca bir pazaryerinde bulunuyor, yüzde 25’i de yalnızca iki pazaryerinde bulunuyor. Adil ticaret için alınacak en önemli inisiyatiflerden biri işletmelerin çalıştığı pazaryeri ve sahip oldukları kanal sayısının çeşitlenmesi olarak görülüyor.
Ülkemiz için önemli açılımlardan biri özellikle kadın girişimcilerin desteklenmesi olarak ele alınabilir. Mikro işletmeler açısından bakıldığında pazaryerlerinin kadın girişimcileri desteklediği, ücretsiz eğitimler verdiği ve her geçen gün kadın girişimcilerin ekosistemdeki varlığının arttığı görülüyor. Diğer taraftan yasa sadece Türkiye içindeki ticaret ile ilgili olsa da ve yurt dışına ilişkin kısıtlamalar getirmese de şirketlerimizin ana pazarı Türkiye olduğu için Türkiye’deki büyüklüğün azalmasının yurt dışındaki büyümeyi negatif etkileme olasılığı da yüksek.
Bundan sonraki adımlar…
Tüm e-ticaret ve medya ekosisteminin, ilgili STK’ların temsiliyle, e-ticaret yasasını destekleyecek yönetmelikler ve ek çalışmalar için proaktif olarak çalışması, sektörün sağlıklı gelişimini sağlayacak düzenlemelere katkı vermesi ve olası gri alanları netleştirmede sahadan geri bildirimleri sağlaması kritik adımlar olarak öne çıkıyor.
1- E-ticarete getirilen lisans ücreti
Yeni E-Ticaret Kanunu’na göre e-ticaret pazar yerlerinde gerçekleşen ticaret hacmi üzerinden bir lisans ücreti alınacak. Yasaya göre, net işlem hacmi 10 milyar TL'nin ve iptal ve iadeler hariç işlem sayısı 100 bin adedin üzerinde olan e-ticaret aracı hizmet sağlayıcılar, faaliyetine devam edebilmek için 1 Ocak 2025 tarihine kadar ilgili bakanlıktan lisans alacak ve lisansını yenileyecek. Peki bu lisans bedeli komisyon ücretleri ile büyümesini sürdüren şirketlere nasıl bir maliyet bindirecek?
Aşağıdaki tabloda detayları verilmekle birlikte örneğin 35 milyar TL net işlem hacmi olan bir şirket işini sürdürebilmek için lisans bedeli olarak sadece 100 milyon liralık bir tutarı Ticaret Bakanlığı’na ödeyecek. Bu hacim 100 milyarı bulduğunda ise ödenecek meblağ bir anda 12 milyar lira düzeyine fırlayacak. Bu durum da sektör içinde önemli ölçüde maliyetler anlamında bir çifte standardı beraberinde getirecek.
Ayrıca peşin tahsil edilecek, net işlem hacminin yüzde 25’ini bulabilecek oranda lisans ücreti getirilmesi, e-ticarette adeta bir çifte vergilendirme dönemini başlatacak.
KOBİLERE YANSIMASI OLUMSUZ OLABİLİR
Adeta ekonominin kılcal damarlarına kadar taze kan akıtan e-ticaret sektörü bir anda hesapta olmayan lisans bedeli adı altında dev bir mali yükle karşı karşıya kalacak. Oysa her yıl yaratılan faaliyetlerden elde elde edilen gelir üzerinde kurumlar vergisi veren, satış gelirlerinden yüzde 7.5 Dijital Hizmet Vergisi kesilen, pazarlama faaliyetleri kapsamında reklam harcamalarından da yüzde 15 oranında stopaj ödeyen sektör oyuncuları kamuya olan tüm yükümlülüklerini yerine getirirken bir de üzerine milyarlarca liralık ‘lisans bedelleri’ ödemeye çalışacak. Net işlem hacmi, sadece e-ticaret şirketinin gelirini değil, satıcıların yaptığı satışların da dahil edildiği toplam geliri ifade ettiği için platformdaki satıcıların hakkı olan gelirden de kamuya pay verilmesi söz konusu olacak.
Elbette bu ek mali yükler bu platformlarda işini büyüten esnaf ve KOBİ’lere ilave maliyetler getirecek ve ölçek ekonomisinin yarattığı fiyat avantajlarından faydalanan tüketiciye de büyük bir ceza kesecek.
AĞIR CEZALAR DA MALİYETLERİ KATLAYACAK!
Ceza demişken E-Ticaret Kanunu’nda oldukça sektör oyuncularına dönük ağır ceza hükümleri yer alıyor. Ölçülü ve orantılı olmaktan bir hayli uzak olan ve 30 milyar liralara kadar çıkabilecek cezalar da sektöre bazılarının kaldıramayabileceği ek maliyetler yükleyecek gibi görünüyor.
2-Pazarlama faaliyetlerine getirilen sınırlamalar
Yeni yasa kapsamında, e-ticaret şirketlerinin pazarlama bütçelerine limit getirilirken, bu alandaki bütçelerin artık özgürce belirlenmesinin önüne geçiliyor.
Tartışma yaratan maddelerden biri olan bu maddeye göre, net işlem hacmi 30 milyar TL, iptal ve iadeler hariç işlem sayısı 100 bin adedin üzerinde olan e-ticaret platformları, net işlem hacminin aynı takvim yılına ilişkin on iki aylık ortalama Tüketici Fiyat Endeksi değişim oranı uygulanmış tutarının 30 milyar TL'lik kısmı için bu tutarın yüzde 2'sine, 30 milyar TL'nin üzerindeki kısmı için ise bu tutarın binde 3'üne kadar reklam harcamasını izleyen takvim yılında yapabilecek. İlk etapta artık tüketici daha az fırsatla karşılaşacak.
Peki bu kısıtlamalar ekonomide büyümeyi önemli ölçüde adeta kamçılayan sektörün yarattığı aktivitede nasıl bir hasara yol açacak?
Pazar yerleri, reklam harcamalarını esnaf ve KOBİ’lerin satışlarını artırmaları için gerçekleştiriyor. Dolayısıyla küçük işletmelerin hesaplı bütçelerle işlerini büyütmeleri sağlanırken indirim ve kampanyalarla da tüketici daha büyük bir fiyat avantajı elde ediyor. Ancak diğer yandan ise e-ticaret pazar yerlerinin reklam harcamalarının kısıtlanması, bu şirketlerin toplam reklam harcamaları içinde geleneksel mecralardan Google, Facebook vb. yabancıların söz sahibi olduğu dijital alanlara kaydırmalarına sebebiyet verecek. Belki de bu uygulama fiyatlamalara olumsuz yansıması bir kenara Türkiye’deki kaynakların yurtdışına gitmesi, Türkiye’de vergilendirilmemesi gibi pek çok peşi sıra probleme yol açacak. Dünyada örneği olmayan bu uygulama serbest piyasa ekonomine de adeta geri adım attırmış olacak.
3-Pazaryerlerine kendi özel markalarını platformlarında satma yasağı
E-Ticaret Kanunu’nda pazar yerlerinin, platformları üzerinde satış yapan firmalarla rekabet etmesini engellemek amacıyla, kendi markalı ürünlerini platformlarında satmaları da yasaklanacak. Söz konusu düzenleme her ne kadar markalı üreticilerin ticaretini korumaya dönük gibi görünse de özellikle tekstil sektöründeki üreticilerin önemli bir iş hacmini ortadan kaldırma riskini içinde barındırıyor. Üstelik bu kısıtlama e-ticaret üzerinden üzerinden yürüyen milyarlarca dolarlık ihracatı ve kazanılan pazarları da kaybettmeye sebebiyet verecek gibi görünüyor. Yüzbinlerce kişinin çalıştığı binlerce fabrikada üretilen bu ürünlerin satışına getirilecek kısıtlama beraberinde üretim sektöründe darboğaza ve artan işsizliğe bile neden olabilecek.
4-Lojistik faaliyetlerine dönük kısıtlamalar
Yasa ile, e-ticaret alışverişlerinde kargo ve lojistik hizmetlerine de yeni düzenlemeler getirildi. Buna göre e-ticaret aracı hizmet sağlayıcılar; aracılık hizmeti sunduğu e-ticaret pazar yerlerindeki satışlar, kendisinin veya ekonomik bütünlük içinde bulunduğu kişilerin e-ticaret hizmet sağlayıcı olarak yaptığı satışlar ve e-ticaret dışındaki satışları hariç eşya taşımacılığı, taşıma işleri organizatörlüğü ve posta hizmet sağlayıcılığı faaliyetlerinde bulunamayacak. Peki bu ne anlama geliyor?
E-ticaret firmalarının sektöre girişi ile lojistik sektöründe çalışanlarının koşullarında iyileşmeler olmuş sektör daha kurumsal ve mali açıdan ayakları üzerinde durabilen bir hale gelmişti.Ayrıca platformların taşıma hizmetleriyle e-ihracat faaliyetlerine hız verecek yüklü miktarda yatırımlar yapıldı ve bilerce kişi bu alanda istihdam imkanı buldu. Üstelik sektörde rekabet fiyat ve kalite üzerinden yapılmaya başlanmıştı. Bu kısıtla da sektör aktörlerince sağlanan kazanımların ortadan kalması riski bulunuyor.
5-Diğer alanlarda ilanla satışa aracılık faaliyeti yasağı
Kanunun 8'inci maddesinde pazaryerlerine seyahat, konaklama, danışmanlık, eğitim, kültür, sanat, eğlence, spor, istihdam, insan sağlığı, sigorta, gayrimenkul ve motorlu kara taşıtı ticareti gibi diğer alanlarda ilanla satışa aracılık faaliyetleri kısıtlanıyor. Bu düzenleme tüketici açısından azalan rekabetle bu alanlarda avantajlı fiyatları sınırlarken e-ticaretin güçlü sermayelerle büyümesini de sınırlayıcı nitelikte.
İŞ DÜNYASI ÖRGÜTLERİ NASIL TEPKİ VERİYOR?
Gelelim iş dünyasının çatı örgütlerinin yasa henüz yürürlüğe girmeden önce ilgili kurumlara ilettikleri kritik önemdeki görüş, itiraz ve önerilerine…
1-TUSİAD (Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği):
a- (Lisans Bedeli Maddesi): Hali hazırda ETBİS vb. kayıtbulunmaktayken ayrıca bir yükümlülüğünün getirilmesinin kanaatindeyiz. Zira her yıl lisans yenilemesi ve lisans ücreti ödenmesi uygulamada operasyonel ve mali açıdan çeşitli sorunlara neden olabilecektir. Öte yandan söz konusu hüküm sonucu platformlara büyüme sınırı getirilmiş olacağı; böyle bir sınırın rekabete engel olacağı ve tüketici tercihlerini kısıtlayacağı değerlendirilmektedir. Mevcut vergiler üzerine getirilecek olan ve işlem hacmi üzerinden ilave bir verginin alınmasının büyüme evresinde olan ve ülkeye en çok yatırım yapan sektörlerin başında olan e-ticarete büyük bir zarar vereceği düşünülmektedir. Hem işlem hacmine dayalı lisans ücretinin belirlenmesi hem de talep edilen lisans ücretinin çok yüksek olması sektörde komisyon oranlarına, ürün fiyatlarına ve nihai olarak tüketiciler aleyhine etki edebilecektir.
b- (Diğer alanlarda aracılık hizmeti) : Bu maddeden kanun koyucunun belirli bir büyüklüğün üzerindeki aracı hizmet sağlayıcılarına özel sorumluluklar getirdiği anlaşılmaktadır. Öncelikle maddede belirtilen 67 milyar TL’lik eşiğin hangi ölçütlerle belirlendiği ve bu büyüklükteki teşebbüslerin neden olduğu zarar ile düzenleme arasındaki ilişkinin netleştirilerek gerekçelendirilmesinde fayda olduğu düşünülmektedir. Ticaret şirketleri doğası gereği büyümek üzere kurulmuş olup büyümenin teşvik edilmediği durumda ülkeye yatırım çekilmesi zorlaşacaktır. Bahse konu sektörlerdeki faaliyet yasaklarının belirli bir ölçekten sonra uygulanmaya başlanması verimsizlik yaratacak, ayrıca müşteri memnuniyetsizliğine yol açacaktır.
2-TESK (Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonu):
a-(Pazarlama harcamalarına sınır) : Esnafımız, hem ürün niteliği hem de ürün fiyatları eşanlı olarak tüketici tarafından karşılaştırıldığını bildiği için, ürününü satabilmek için dijital pazarlarda daha rekabetçi olması gerektiğini bilmekte ve bunun için çaba sarf etmektedir. Bu yönüyle elektronik pazar yerleri, firmaları daha rekabetçi olmaya itmektedir. Aracılık hizmeti sunduğu elektronik ticaret pazar yerlerinin yapabilecekleri reklam harcamalarına ilişkin sınırlama getirmek yerine önerimiz, reklam harcamalarında belirli eşikleri aşan e-ticaret pazar yerlerine “e-ticarette dezavantajlı konumdaki küçük firmaların” reklamlarını belirli bir süre için ücretsiz yapma zorunluluğunun getirilmesidir. Düzenleme ile bir reklam kısıtlaması halinde ülkemizden çıkan yeni markaların ürünlerinin pazar bulması da zorlaşacaktır.
b- (Özel marka yasağı) : Hem elektronik ticaret yapan hem de Özel Marka- Private Label (PL) olarak mal ürettiren ve gelirlerinin önemli bir kısmı elektronik ticaretten olan büyük firmaların varolduğu bir piyasa yapısında, PL ürünlerinin ticaretini kısıtlayarak bu markaların önüne geçmek olası görünmemektedir. Bunun yerine özellikle konfeksiyon alanındaki PL ürünlerin, “platform tarafından talep edilen koşulları” sağlayan “küçük tezgah sahibi esnaf ya da küçük işletme” tarafından üretilmesi sağlanmalıdır. Bu şekilde özellikle konfeksiyon alanında binlerce mikro işletme hem standartlara uygun üretim yapar hale gelecek, hem gelir elde edecek hem de e-ticaret sistemine entegre bir şekilde büyümesi sağlanacaktır.
PL’ye yönelik olarak bir yasaklamanın hayata geçirilmesi durumunda yerli atölyelere ve atölye çalışanlarına çok ciddi olumsuz etkileri olacak ve istihdamda olumsuz yansımaları olacağını belirtmek isteriz. Ayrıca tüketici nezdinde ciddi bilinirliği olan markaların kapatılmak zorunda bırakılması tüketiciler açısından da olumsuz etkileri olacaktır.
3-ATO (Ankara Ticaret Odası):
a- (Lisans Bedeli Maddesi) : Lisans ücreti alınması, komisyon ücretlerine yansıyacak ve satıcı da fiyat artışı yapmak zorunda kalacaktır. E-ticaret şirketlerinin kendilerine ait markaların satışına izin verilmemesi rekabet ve müşteri memnuniyeti açısından olumsuz sonuçlar doğurabilir.
b-(Özel marka yasağı) : Müşteriye daha fazla ürün çeşitliliği sunmak ve pazar yerlerinin kendi karlılığını devam ettirmek adına kendi markaları satışta olmalıdır. Başlangıçta pazar yeri olmadan kendi markasını satan web siteleri daha sonrasında pazar yeri olarak hizmet etmeye devam ettiklerinde bu madde haksız rekabete yol açacaktır.
'LİSANS BEDELİ SÜRDÜRÜLEBİLİR DEĞİL'
Öte yandan geçtiğimiz günlerde konunun masaya yatırıldığı C Level Club Roundtable etkinliğinde konuşan Elektronik Ticaret İşletmecileri Derneği (ETİD) Genel Sekreteri Ömer Gürkan, yeni kanunla birlikte ekonomik bütünlük kavramının geldiğini söyledi.
Gürkan, "Şirketlerin aynı zamanda hem ödeme alma hem kurye hizmeti sunma gibi haksız rekabete yol açabilecek şekilde birçok sektöre yayılması ve her işi kendi bünyesinde gerçekleştirmesi engellenmek isteniyor. Ancak perakende tarafında bu ekonomik bütünlük aranmıyor. Yani bazı grupların serbest bırakıldığı bir tablo söz konusu" dedi.
Kanunun çıkış nedeninin 6563 sayılı kanunun eskimesi ve pandemiyle birlikte gelişen yeni iş modellerini kapsamaması olduğuna değinen Gürkan, "Yeni gelen kavramlardan biri de 'büyük ölçekli firmalar'. Reklam ve ilan giderlerinde ciro kıstası getiriliyor. Kanundaki önemli maddelerden biri de lisanslama ücretlerinin gelmesi. Bunun büyümenin önünde bir engel olduğunu düşünüyoruz. Net işlem hacmi 60 milyarı geçerse müthiş bir lisans bedeliyle karşılaşıyorsunuz ve bu sürdürülebilir değil. Örneğin, net işlem hacmi 37 milyar olursa lisans ücreti 179 milyona çıkıyor. Bazı noktalarda itirazımızı ilettik. Yönetmeliklerle kanun maddesindeki uygulamaların esnetileceğini düşünüyorum" ifadelerini kullandı.
'REKLAM PAZARINDAKİ DENGELER DEĞİŞECEK'
Aynı etkinlikte açıklamalarda bulunan Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Sektörler ve Girişimcilik Dairesi Başkanı Ahmet Saygın Baban da, e-ticaret sektörünün hem bölgesel kalkınmaya hem de KOBİ’lerin ürünlerinin pazara çok daha kolay erişebilmeleri anlamında ekonominin önemli faktörü haline geldiğine değindi.
Sektörün son 4 yılda 10 kat büyüdüğünü ve büyüme eğiliminin sağlıklı bir şekilde sürdürülebilmesi adına bir düzenlemeye ihtiyaç duyulduğunu kaydeden Baban, "Haksız ticari uygulamaların engellenmesine yönelik tasarlanan e-ticaret yasasında yer alan sınırlamaların çok büyük ölçüde Avrupa Birliği mevzuatıyla uyumlu, e-ticaret ekosistemini daha güvenli hale getiren, dolayısıyla tüm aktörleriyle birlikte e-ticaretin büyümesine ve sağlıklı bir şekilde gelişimine katkı sağlayan sınırlamalar olduğunu değerlendiriyorum" dedi.
KOBİ’lerin, haksız ticari uygulamalar ve kendilerinden çok daha güçlü konumda bulunan pazaryeri işletmecileri karşısında uluslararası standartlara uygun bir şekilde korunduğuna da değinen Baban, "Adil rekabetin tesisi bakımından ise e-ticaret yasası incelendiğinde özellikle aracı hizmet sağlayıcı konumunda olan pazaryeri niteliğindeki işletmeler için son derece köklü ve radikal değişikliklerin olduğunu görüyoruz. Bu doğrultuda kanunun en önemli politika hedefinin e-ticaret ekosistemine hâkim tek bir pazaryerinin oluşumuna engel olunması olduğu görülüyor. Araç ve mekanizma farklı olsa bile, şu an tüm dünyada bu hedef politika öncelikleri arasında yer alıyor" diye konuştu.
Yasa ile reklam pazarındaki dengelerin değişeceğini de kaydeden Baban, "Yapılan düzenlemeyle e-ticaret şirketlerinin reklam bütçelerine üst limit getirildiğini, böylece reklam bütçelerinin serbestçe belirlenemeyeceğini anlıyoruz. E-ticaret sektörü son yıllarda en çok reklam harcaması yapan sektörlerin başında geliyor. Dolayısıyla reklam pazarındaki dengelerin de çok kısa vadede değişeceğini söylememiz mümkün" görüşünü paylaştı.
Ogünhaber yazarı Erkan Yılmaz: 'E-Ticaret Kanunu özel'leştiriliyor mu?'
E-Ticaret, herkesin ve hepimizin rutini haline geldi. Nasıl mı? Daha basit anlatayım;
Yediğiniz yemekten giydiğiniz kıyafete, elektronik eşyadan diğer ev gereksinimlerine, market alışverişinizden, bir dostunuza alacağınız doğum günü hediyesine kadar; her şey ama her şeyi sipariş ettiğimiz platform… Özellikle Pandemi döneminde olağanüstü büyüyen bir piyasa… Hal böyle olur da birileri durur mu! Saldırdılar tabi, ama piyasa koşulları ve olağan rekabet içinde değil, bağlantıları kullanarak, "Al/ver" ilişkileri oluşturarak, ve, tüm bel altı vuruşları sahaya sürerek…
Ne oldu sonra?
Piyasa koşulları çerçevesinde varlık oluşturamayan, müşteri kazanamayan ve teveccüh görmeyenler için tek bir alternatif kalmıştı; E-Ticaret Kanunu üzerinden bindirmek, sindirmek ve piyasayı ele geçirmek… evlere şenlik bir kanun değişikliği yapıldı. Bence, devlet algı ve olgusuyla mütenasip olmayan ve kamunun, kanuni itibarını yerle bir eden düzenlemeydi. Değişikliğe dair önce yavaştan sonra hızlanarak nihayetinde ise ayyuka çıkan söylentiler başlamıştı. Duramadım ve bunları Ticaret Bakanına sordum. Hatta epeyce açık bir dille sordum. Ama artık suçluluk psikolojisinden mi yoksa sağıra yatmak en iyisi diyerek mi herkes sus pus! Fakat devletin kurumunun başındaki kişinin duyarsızlığına rağmen piyasa durmuyor, şükür ki hala bazı konuları dillendirecek medya ve yazarlar da var. Benim yazımdan sonra Dünya Gazetesinden Emre Alkin ve Habertürk'ten Güntay Şimşek konuyu gündeme getirdi. Hem de teknik detaylarına kadar... Sadece onlar da değil; İhlas Haber Ajansı bile, "E-Ticaret platformlarının büyümesine lisans bedeli engeli" başlıklı haberiyle konuyu gündeme getirdi ve kanun değişikliğinde görülen sakatlık ve aksaklıkları duyurdu. Alkin'in kanun değişikliğine dair, " …konvansiyonel ticaret üzerine yatırım yapmış ve bu konuda ciddi paralar harcamış olanların lobi faaliyeti neticesinde ortaya çıkmış gözüküyor." değerlendirmesi oldukça manidar. Bu tespitini, bakanlık nereye koyuyor acaba; çok merak ediyorum doğrusu! Keza, Habertürk yazarı Şimşek'in yaptığı şu eleştiriler oldukça önemli;
"…Ticaret Bakanlığı öyle bir lisans ücreti düzenlemesi yapmış gibi, bazı şirketlerin direkt zarar etmesini sağlıyor.
…E-Ticaret Kanunu'nda yapılan değişikliklerle dünyanın hiçbir yerinde olmayan uygulamalar getiriliyor.
…Kanunda bazı şirketlerin önünü kesmek, bazılarının ise büyümesine destek vermek için özel düzenlemeler yapıldığı dikkat çekiyor.
…Rekabet Kurumu'na paralel biri yapı oluşturuyor.
…Piyasada rekabeti ortadan kaldıracak düzenlemeler içeriyor…."
Tüm bunlara rağmen Ticaret Bakanı ve Bakanlığının sağıra yatmasına/sus-pus haline ve duymazdan gelmesine hayret içindeyim.
Önceki yazımdaki soruları yeniden tekrar etmek istemiyorum fakat kulağıma gelen ve oldukça mide bulandırıcı ve bakanlığı, dolayısıyla devleti bile küçük düşürücü duyumları söylemek ve sormak zorundayım! Aynen şöyle; E-Ticaret Kanununda yapılan değişikliğe "yanlıştır-piyasaya zarar verir- taraflıdır" gibi malumu anlatan, yazı yazan/görüş bildiren/yorum yapanlardan bazılarına, değişiklikten müstefit olduğu düşünülen firmanın birinden telefonlar geldiği ve yazılardan duyulan rahatsızlıkların dile getirildiği söyleniyor. Ve en önemlisi bununla da kalınmıyor; Bu sindirme ve manipüle etme işlemlerini yapanların, "bakan adına/bakanlık bilgisiyle arıyoruz" diye söyledikleri ortalıkta dolaşıyor.
Duyunca inanmak istemedim, Ama sonra; olur mu olur dedim, Neler olmadı ki!.. "Bakan bizim adamımız/biz getirdik onu" diyenler, bunu da hayda hayda yapar diye düşündüm. Ama şimdi farklı bir kesimin dikkatini çekmek istiyorum. Bu değişiklikte dahli olan bürokratlara birkaç sözüm olacak.
Hanımlar beyler, Mahkeme kadıya mülk değildir, Siyasiler, eninde sonunda giderler ama siz bürokratlar orada hancısınız ve kalırsınız. Tehdit filan gibi sakın algılamayın, Bürokrasiyi iyi bilen birisinden dost tavsiyesi gibi düşünün. Siz ne yapıyor, nelere alet oluyor ve yıllardır oluşan itibarınızı bir çırpıda yok ettiğinizin farkında değil misiniz! Kendi bakanlığınıza bağlı kurumları bile ötekileştirdiniz. Siz elinizden geleni ardınıza koymadan tam gaz devam etseniz de; uzun ağaç ucuna kadar yanmaz! Yarın-bir gün emin olun ki; yanlış hesap Bağdat'tan olmasa da; yeni bir bakan gelir ondan geri döner ve yaptıklarınızdan dolayı hesap sorulur!
Bakın, Yeni bir iktidar demiyorum, Yeni bir bakan gelir ve sorgu sual başlatır diyorum. Hemen yanı başınızda bir Tarım Bakanlığı var. Orada Bakan değişti ve önceki Bakan Yardımcısı ve pek çok bürokrat hakkında soruşturma açıldı, suç duyurusunda bulunuldu! Hem de "yolsuzluktan" dolayı… Benden söylemesi… Gerisi sizin bileceğiniz bir şey…
Emre Alkin'ın konu hakkındaki yazısı
Pandemi de hepimiz öğrendik ki 21. yüzyıl artık bir önceki yüzyılda uygulanan çalışma yöntemlerini kaldıracak durumda değil. Hatta bu yüzyılın başındaki çalışma yöntemleri bile Pandemi ile beraber hızla değişmeye başladı.
Herkes anladı ki devasa binalar, kum taneleri kadar insan ve kötü bir dijital altyapıyla hayatta kalma imkanı yok. Dolayısıyla herkes kapasitesini optimal seviyeye getirirken ya da indirirken, dijital altyapısını güçlendirme yoluna gitti. Önce yerel olarak başlayan, ardından da uluslararası hale gelen e-ticaret bir yandan yepyeni bir dünyayı müjdelerken, diğer taraftan kemikleşmiş devlet yapısını endişelendirmeye başladı. Hatta konvansiyonel üretim ve satış metotları ile yola devam edenlerin, alışveriş merkezlerinde dükkan kiraları ile boğuşan firmaların ve fiziki organize pazar yerlerine büyük yatırımlar yapmış olanların hükümetlere baskı yaptığına şahitlik ediyoruz. Bu durum gelişmeye direnç gösteren devlet yapısının elini güçlendirdi diyebilirim.
Her sektörde olduğu gibi perakende sektöründe de, “yenilik gelsin ama yavaş yavaş gelsin” diyen gruplaşmalar var. Bu açıdan bakıldığında, geçenlerde resmi gazetede herkesi şok eden enerji mevzuatındaki değişiklik gibi, asli işi ile yenilikleri harmanlayanların büyük bir sürprizle karşılaştığı yeni e-ticaret yasası üzerine ciddi bir analiz yapmak gerekiyor.
Öncelikle böyle bir değişikliğin kimin faydasına olduğunu , her mevzuatta olduğu gibi önce itiraz edilip sonra sağını solunu düzelteceğimiz bir hale gelip gelmeyeceği, arzu edilen sonuç yerine piyasayı bozucu yan etkileri olup olmayacağı enine boyuna tartışılmadı.
Daha önce birkaç yazımda da belirttiğim gibi, yeni e-ticaret yasası çok büyük ihtimalle konvansiyonel ticaret üzerine yatırım yapmış ve bu konuda ciddi paralar harcamış olanların lobi faaliyeti neticesinde ortaya çıkmış gözüküyor. Bununla beraber firmaların kendi ürünleri haricinde farklı markaların ürünlerini satma işinde tolerans seviyelerini aşmış oldukları da görülüyor.
Ancak bana göre bu yasa çıkarken birden fazla amaç gözetilmiş. Bunlardan biri “su akarken bardağımız dolsun” diyen kamu aklını tatmin etmek. Kesintisiz vergileri sağlamak için bir düzen kurulmuş olduğu gözüküyor. Bundan başka e-ticaret sayesinde fiyatlama esnekliği sağlamış olan firmaların bu esnekliği kaybetmesi sağlanıyor ki, fiziki mekanlarda satış yapanlar mağdur olmasın.
“Firmalar Kabuk Değiştirirken…”
Diğer taraftan Pandemi ve Rusya-Ukrayna krizi neticesinde ortaya çıkan tedarik zincirindeki değişim firmaların kimlik değiştirmesine de yol açmış gözüküyor. Üretip-satmak yerine alıp-satmayı tercih etmiş ve bundan dolayı ummadığı kârlar elde etmiş olan firmaların, artık kendilerinin de bir dijital firma haline dönüşüyor olması not edilmesi gereken ayrı bir gerçek. Ancak bu konuda bazı sektörlere ayrıcalık sağlayıp bazı sektörlerde kısıt koymak doğru bir yaklaşım değil. Mesela GSM firmaları kendilerini finans şirketi gibi ya da perakendeci konumlandırıyor, bankalar ise neredeyse hizmet firmasına dönüşmüş durumda ve bu dönüşümlerini dijitallik üzerinden sağlıyorlar. Yani farklı sektörlerdeki firmalar birbirlerine rakip olmuş durumda ve kanun buna cevap verirken, perakende firmalarının e-ticarette güçlenmesinin önünü kesen veya limitleyen bir yaklaşımı adaletli bulmuyorum açıkçası.
Fazla serbest kalan yerleri devlet fark ettiği zaman oldukça sert bir şekilde müdahale ediyor, bu doğru. Ancak içinden geçtiğimiz dönem hassas bir dönem ve elektrik piyasasından perakende piyasasına kadar ayakta kalmaya çalışan, bazı avantajlarla kar etmeyi başaran firmalara soğuk duş aldırmak, piyasa düzenleyici mekanizmaların gelişmeleri çok geç okuyabildiğini bizlere gösteriyor.
Türkiye'de bazı lobiler çok kuvvetli. Mesela tekstil lobisi, demir çelik lobisi, tarım lobisi, vs. gibi güçlü insanların bulunduğu gruplaşmalar var. Yüce Atatürk’ün dediği gibi “şahsi menfaatler çoğunlukla toplum menfaatinin önüne dikiliyor” ama devletin düzenleyici otorite olarak bunu önlüyor olması lazım. Ancak bu önlemi alırken piyasa kurallarına da saygılı olması lazım. Fertlerin kanun dahilinde kazanç elde etmelerini düzene koyarken, ülkenin geleceğinde var olmayacak konvansiyonel oluşumları desteklememek, onlara suni teneffüs yapmamak lazım.
Unutmadan: Her bir mevzuatın bir felsefesi vardır. Yani bir ruhu. Her yeni çıkan mevzuatta ben bu ruhu ve felsefeyi arıyorum. Ancak her fikir yürütme "mantık" anlamına gelmeyeceği gibi, her çıkan mevzuatın kabul edilebilir bir ruhu olmuyor maalesef. John Stuart Mill‘in 200 yıl evvel söylediği gibi kanunları güçlü insanların beğendikleri ya da beğenmedikleri üzerine çıkarmamalı.
Belki işler çok karıştı ondan dolayı bu olaylarla karşılaşıyoruz. Yine Atatürk'ün belirttiği gibi “devlet ferdin işine karışmamalı ama fertler de devletin görevlerinin bazılarını kısmen ya da tamamen yapmaya kalkmamalı, işte o zaman kaos oluyor”. Hal böyleyken her çıkan mevzuat, ki çok sık yeni mevzuat çıkıyor, bir tarafı düzeltirken diğer tarafı huzursuz ediyor ve işlerini bozuyor.
Elbette mevzuat ve kanunlar politik tasarımlardır ve hiçbir politik tasarım mükemmel olamaz. Mükemmel olmasını beklemiyoruz ama “iyi” olursa hepimizin lehine olur diye düşünüyorum.
Güntay Şimşek, 'E-Ticaret Kanunu her şeyi alt üst edecek'
İnternet üzerinden alışverişin tadını kaçıracak, iş dünyasında tartışmaları başlatacak, rekabeti ortadan kaldıracak ve ülkemizin ekonomik gelişmesine de ciddi anlamda darbe vuracak günlere doğru gidiyoruz. Zira E-Ticaret Kanunu’nda yapılan değişikliklerle dünyanın hiçbir yerinde olmayan uygulamalar getiriliyor.
Kanunda bazı şirketlerin önünü kesmek, bazılarının ise büyümesine destek vermek için özel düzenlemeler yapıldığı dikkat çekiyor. Rekabet Kurumu’na paralel biri yapı oluşturuyor. Piyasada rekabeti ortadan kaldıracak düzenlemeler içeriyor. Eğer ‘E-Ticaret Kanunu’ bu haliyle 2023’te yürürlüğe girerse toparlanmaya çalışan ekonomimize bir darbe de buradan gelecek ve enflasyon daha da yukarı gidecektir.
Ticaret Bakanlığı’nın sektör paydaşlarıyla görüşüp, tartışmadan ve ilgili taraflara haber vermeden E-Ticaret Kanunu’nda değişiklikler yapması yabancı yatırımcıyı ürkütecek, elektronik veya internet üzerinden pazaryerlerinden satış yapan, ürün pazarlayanlara ve tüketicilere telafisi mümkün olmayan zararlar verecek.
7 Temmuz 2022 tarihli Resmî Gazete’de yayınlanan Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun bu haliyle 2023’te yürürlüğe girmesi halinde rekabeti ortadan kaldıracağı için başta tüketici olmak üzere iş hayatında yer alan herkes bu gelişmeden etkilenecek. Peki kim kazanacak? Ticaret Bakanlığı yetkilileri kazananları ve kaybedenleri herkesten iyi biliyordur. Rekabet Kurumu da piyasanın nasıl bozulacağını görüyordur. Ülke olarak, tüketici olarak, iş hayatında yer alanlar olarak hepimiz kaybeden tarafta kalacağız. Bu kadar net.
E-Ticaret Kanunu’ndaki yeni düzenlemeler Türkiye’ye vereceği zararları bir iki maddeyle sıralamak mümkün değil. Elektronik ticaret sektöründe Rekabet Kurumu’nun yetkisinde olan rekabet hukuku uygulamalarına sıkıntılar doğuracak düzenlemeler getiriyor. Bir defa sektörde rekabet hukuku problemi doğurmakla kalmayacak, Rekabet Kurumu ile Ticaret Bakanlığı arasında yetki çatışmasına da sebep olacak. Hem sektörün gelişmesini engelleyecek hem de birtakım belirsizlikleri beraberinde getirecek.
Sadece Türkiye’de değil, her yerde, başta ABD ve Avrupa Birliği’nde (AB) olmak üzere e-ticaret düzenlemeleri tartışılıyor. Pazaryerlerinin de aralarında yer aldığı platformlarla ilgili bir takım yeni kamusal düzenlemeler için çalışmalar yapılıyor. Türkiye’de ise Ticaret Bakanlığı “E-Ticaret Kanunu” düzenlemesiyle dünyadaki uygulamalardan tamamen ayrılıyor. Çünkü bakanlık, ABD ve AB’de olduğu gibi sektöre destek olacak, gelişmesine katkı sunacak değişiklikler yapmak yerine, fırsat eline geçmişken bazı şirketlerin önünü açmak için yasal düzenlemeler yapmayı tercih etmiş. Türk iş hayatı dünyası, tüketiciler ve üreticiler dikkate bile alınmamış!
Ticaret Bakanlığı, dijital alanda yapılması gereken tartışmaları, düzenlemeleri sadece e-ticaret özeline indirgemiş.
Bu gelişmelerin en dikkat çeken tarafı ise Ticaret Bakanlığı’nın başka kurumların yetki alanına girerek, ‘E-Ticaret Kanunu’nu düzenlerken arkasına saklandığı tuhaf gerekçeler.
Bakanlığın iddiası şöyle; “Etkin ve adil rekabet şartlarını korumak, elektronik ticaret hizmet sağlayıcıların, elektronik ticaret pazar yerlerine bağımlılığını azaltmak ve elektronik ticaret aracı hizmet sağlayıcıların faaliyetlerinin takibini sağlamak.”
Fakat aşırı müdahaleci yaklaşımla hazırlanan, birtakım yasaklar içeren kanun, piyasadaki oyuncu sayısını ve rekabeti azaltacak kesin düzenlemeler içeriyor. Başta Rekabet Kurumu olmak üzere birçok kamu kuruluşunun da yetkilerine müdahale ediyor. Söz konusu ‘E-Ticaret Kanunu’ yeni haliyle piyasaları bozacak, üretim ile tüketimde tarafların dengelerini değiştirecek, elektronik platformlar aracılığıyla satış yapanları da belirsizliğe sürükleyecektir.
Şimdi biraz da kanundan detaylar vereyim.
Mesela e-ticarete getirilen lisans ücreti ve para cezalarını anlamak ve izahını yapmak imkânsız. Bu düzenlemeyle sektörde rekabet ortadan kalkacağı gibi elektronik ticaretin etrafında oluşan ekosistem de bozulacak, ilgili taraflar telafisi olmayan zararlar görecek.
Tablo şöyle; Türkiye’de tam mükellef olarak faaliyetlerine devam eden ve kurumlar vergisi mükellefi olan pazaryerlerinin bir bölümü, satış gelirlerinin yüzde 7.5’ini Dijital Hizmet Vergisi (DHV) olarak ödüyor. Dijital ticaretin üzerindeki bir diğer önemli yük de dijital reklam harcamalarının yüzde 15’i oranında ödenen reklam stopajı. Uluslararası anlaşmalar uyarınca 2023’te kaldırılacağı açıklanan DHV’yi dünyadaki en yüksek oranla uygulayan ülke Türkiye oldu. Ayrıca Türkiye, DHV ile birlikte dijital reklam stopajı tahsil eden nadir ülkelerden de birisi.
Fakat asıl önemli husus Ticaret Bakanlığı'nın ‘E-Ticaret Kanunu’nda, e-ticaret pazaryerlerinde gerçeklesen ticaret hacmi üzerinden lisans ücreti tahsil edilmesine dair düzenlemesi. Lisans ücreti ile platformların büyümesine sınır getiriliyor. Fakat böyle bir sınırın hiçbir açıdan ekonomik mantığı yok. Rekabetin sağlanması amacıyla da böyle bir sınır konamaz. Çünkü böyle bir sınır rekabete engel olur. Haksız rekabetin önlenmesi için her açıdan denetlenen sektörde böyle bir sınır tüketicilere zarar verir.
Öte yandan kanun ile e-ticarete getirilecek ilave yükler, esnaf ve KOBİ’leri dijitalleştiren ve milyonlarca kişinin hayatını kolaylaştıran pazaryerlerinin işlem maliyetlerini direkt arttıracak. Bu artışlar da satıcılara ve müşterilere ilave külfet olacak.
Şimdi hükümet, ekonomi bürokrasisi bir yandan enflasyon ile mücadele için KDV indirimleri yaparken, diğer taraftan Ticaret Bakanlığı e-ticaret üzerine ilave vergi yükü getiren lisans ücreti gibi tuhaf düzenlemelere imza atıyor. Bu bir çelişki değil mi?
Ticaret Bakanlığı öyle bir lisans ücreti düzenlemesi yapmış gibi, bazı şirketlerin direkt zarar etmesini sağlıyor. Mesela yıllık işlem hacmi net 100 milyara ulaşan bir pazaryerinin, e-ticaret şirketinin ödeyeceği lisans ücreti net gelirinden fazla olmaktadır. Zira net işlem hacmi 10 ila 65 milyar TL arasındaki e-ticaret şirketleri binde 3 ile yüzde 25 arasında değişen oranlarda lisans ücreti ödeyecek. Diğer ifadeyle 100 milyarlık sınıra ulaşmış bir e-ticaret şirketine Ticaret Bakanlığı yaşam hakkı tanımayacak. Gelirinin çok üzerinde lisans ücreti ödemek durumunda bırakarak zarara sokacak. Küçülmesini isteyecek. Rekabeti engelleyerek, tüketicinin zarar görmesine sebep olacak.
Şimdi kanunda dikkat çeken bazı değişiklikleri ve getirilmiş olan yeniliklerin hukuki, mali ve ekonomik açıdan sebep olacağı problemlerinin bazılarına özetleyeyim.
E-ticarete lisans ücreti;
Fiilen Vergi Usul Kanun’a paralel (mükerrer) ve fahiş bir vergi sistemi yürürlüğe sokuldu. Yetmezmiş gibi kademeli bir sistem benimsenerek serbest piyasa koşullarında serbestçe ve eşit şartlarda rekabet etmesi gereken şirketler arasında rekabeti engelleyici boyutta fahiş maliyet farkları oluşturuldu.
Fahiş idari para cezaları;
Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’a alternatif bir müeyyide sistemi getirilerek Rekabet Kurumu’nun yetkileri Ticaret Bakanlığı bünyesinde kurulan alternatif “paralel” bir yapı ile devre dışı bırakıldı.
Pazaryerlerine reklam sınırı;
Reklam bütçesi ile istihdam sağlayan ajans gibi yan kuruluşların gelirleri ve dolayısıyla istihdam hacimleri küçültülüyor. Bu reklam bütçeleriyle hizmet veren kuruluşlara, medyaya da darbe vuruluyor.
e-para ve ödeme hizmeti yasağı;
Pazaryerlerine, e-ticaret şirketlerine e-para ve ödeme hizmeti sunma yasağı getirilmesinin mantığı anlamak mümkün değil. Hızlı ve kolay e-ticaret engelleniyor. Özellikle ürün iadesi vb. konularda tüketiciler, bankaların uyguladığı uzun para iadesi sürelerine mahkûm ediliyor.
Devlet eliyle rekabet ihlali;
Bazı pazaryeri şirketleri kanundan muaf tutularak, devlet eliyle rekabet ihlali oluşturuluyor. Meraklıları bu şirketlerin kimler olduğunu bulabilir. GSM operatörü de var, havayolu da, posta şirketi de…
Halka açık şirketlere bir bakanlık “ben yaptım” oldu mantığıyla arka çıkabilir mi? Böyle bir kanun düzenlemesi olabilir mi? Her tarafı bir yasayla, mevzuatla çelişiyor. Gelişmelerin bu haliyle kalmaması ve ülkeye zarar vermemesi için Ticaret Bakanlığı’nın E-Ticaret Kanunu düzenlemesini değerlendirmeye devam edeceğim.
Konu CHP’nin iptal başvurusuyla Anayasa Mahkemesi’ne taşındı. En azından kanunun özellikle medya reklam sınırlanması ve lisans ücretindeki eşitsiz düzenlemelerinin Anayasa’nın eşitlik ilkesini ihlal edip etmediği Yüksek Mahkeme’ce değerlendirilecek. CHP’nin kanuna Meclis görüşmelerinde itiraz etmeyip sonradan dava açması dikkat çekici. Bu kadar önemli bir konunun Anayasa Mahkemesi'nin denetiminden geçme imkanının yaratılması açısından faydalı oldu.
E-Ticaret Kanunu nedir ?
Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun 7 Temmuz 2022 tarihli Resmi Gazete’de yayınlandı.
Yorum Yazın