AA -
İran Uzmanı Gazeteci-Yazar Selahaddin Eş Çakırgil, Irak'ın güneyindeki Basra kentinde, 8 Temmuz'da "kamu hizmeti yoksunluğu, işsizlik ve yolsuzluklara" karşı başlayan ve yaklaşık iki aydır aralıklarla devam eden gösterilerde İran'ın rolünü ve İran'ın bundan sonra ülkede izleyeceği olası politikaları AA muhabirine değerlendirdi.
Eş Çakırgil, 8 Temmuz'da, Basra kentinde meydana gelen olaylarda valilik binası, devlet televizyonu, Şii partiler, Milis gruplarına ait binalarının ve İran'ın Basra Başkonsolosluğu'nun göstericiler tarafından ateşe verildiğini hatırlatarak olayın derin ve tarihsel bir arka planı olduğunu anlattı.
İran’ın ve başka güçlerin Irak'taki yanlış politikalarının bu süreci hazırladığını kaydeden Eş Çakirgil, ''Basra'da baş gösteren bu sorunlar Osmanlı'dan sonra ülkede uygulanan yanlış politikaların bir devamıdır. Başka bir şekilde açıklanması mümkün değil. Petrol zengini bir ülke ve petrolü yok. İnsanların suyu yok, elektrik günde 4-5 saat veriliyor. Irak gibi sıcak bir ülkede 6 saatten fazla elektriğin olmaması açıklanabilir bir şey değil. Aynı şekilde gıda maddesi yok. Fakirlik en üst seviyelerde. Bazen bir cephaneliği bir kıvılcım havaya uçurur. Dolayısıyla halk 8 Temmuz'da ayaklandı. İran aleyhine büyük gösteriler yapıldı. Bu protestolar kısa bir süre sonra İran Konsolosluğu’na yöneldi. İran Konsolosluğu basıldı, yakıldı, içinde her ne varsa ateşe verildi. Gösteriler boyunca 30 kişi öldü. Bir çok yaralı var.'' şeklinde konuştu.
Eş Çakırgil, Basra'da kamu hizmetleri yoksunluğu gibi insanı gerekçelerle başlayan protestoların İran'ın müdahalesi ile siyasi bir sürece evrilebileceğine dikkati çekti.
İran'ın tüm müdahalelerine rağmen Irak'ta seçimi kazanan Sadr Koalisyonun, Şii dini lider el-Hekim ve eski Başbakan Allavi'nin koalisyonu ile ittifak oluşturarak hükümet kurduğunu belirten Eş Çakırgil, İran'ın hükümet kurma aşamasındaki müdahalelerini ise şöyle özetledi:
''Sadr grubunun seçimleri kazanmasından sonra İran, Irak'ın iç işlerine daha çok müdahil olmaya başladı. İran, Irak'ta her şeye müdahale ediyor aslında. Hatta Irak’ta kimin hükümete geleceğini belirleme konusunda bile kendisini yetkili görüyor. Yaklaşık 3 ay önce yapılan seçimlerde Sadr grubu birinci parti oldu. İran, Sadr grubunun hükümet kurmasını istemiyordu. Çünkü Sadr grubu başına buyruk hareket ediyordu. Suriye ile ve diğer ülkelerle görüşmeler yapıyordu. Yani İran’dan emir almadan, bağlı kalmadan bağımsız hareket ediyordu. Bu da İran'ın Irak politikası ile çelişen bir durum. Haydar İbadi'nin yeniden başbakan seçilmesi tamamen Sadr Grubu'nun 'evet' demesiyle kesinleşecekti. İranlı general Kasım Süleymani Irak'a halka 'şunu destekleyin, bunu desteklemeyin' yönünde baskı yapmaya çalışıyordu. Öte yandan ABD'nin ve Suudi Arabistan'ın desteklediği Haydar İbadi Basra’ya gitti. Orada binlerce insan Haydar İbadi’yi protesto ederek susturdu. Dolayısıyla bu çabalar sonuç bulmadı. İşte tüm huzursuzlukların temelinde bunlar yatıyor. Yani su, elektrik, gıda sorunu ya da fakirlik durup dururken çıkmadı. Bu sadece bir kıvılcım ve cephaneliği havaya uçurabilir. Gösterilerde İran'ın doğrudan hedef gösterilmesi ve İran'a yönelik suçlamalar şunu bize çok net gösteriyor, Şii olmanın da tek başına yetmediği. Çünkü İran Şiiliği ile Irak Şiiliği arasında bir doku uyuşmazlığı başından beri hep vardı.''
''Irak’ta Şii-Şii çatışması çıkmaz''
Eş Çakırgil, Şii parti binaları ve İran Başkonsolosluğu'nun yakılmasının ülkede Şii iç savaşını tetikleme riski doğurabileceğine dair yorumların Irak'ın Şii yapılanmasına uymadığını belirtti.
Irak’ta yaşanan olayları, bir Şii-Şii çatışmasından çok İran’ın ülkedeki etkisine set çekmek şeklinde tanımlayan Eş Çakırgil, ''Şu ana ülkede İran'ın gücüne set çekilmeye çalışılıyor. Aslında olay bir Şii-Şii çatışmasından çok İran-Irak çatışması haline dönüşüyor. Yani Iraklılar şunu söylemeye çalışıyorlar 'İran nasıl bağımsız bir ülkeyse Irak'ta aynı şekilde bir ülke Irak bir ülkedir, Tamam komşuyuz, geçmişte de savaştık ve o dönem kapandı.' Irak, 'İran artık bizim iç işlerimize karışmasın' noktasına geldi. Kısaca meselenin özü bu.'' ifadelerini kullandı.
Gösteriler sırasında Haşdi Şabi merkezlerinin yakıldığını bunun üzerine Haşdi Şabi'nin göstericilere yönelik silahlı müdahalede bulunabileceğine dair açıklamasının mümkün olmadığına da vurgu yapan Çakırgil şöyle devam etti:
''Göstericiler Haşdi Şabi’ye de saldırıldı. Haşdi Şabi de orada ağır darbeler yedi. Haşdi Şabi silahla karşılık verseydi durum çok daha vahim olurdu. Binlerce insan her tarafı ateşe veriyordu. Orada Haşdi Şabi’nin fazla yapacağı bir şey yoktu. Daha sonraki olaylarda silah kullanır mı? Bence yapamazlar yani o anda yapamazlar. Çünkü halkla karşı karşıya gelmek istemezler. Çünkü Basra halkı İran'a yönelik çok büyük bir tepki verdi. Hatta İran İnkılap Muhafızları Ordusu’nun yayın organları önümüzdeki günlerde Irak'ın bir çok şehrinde çok daha düşmanca gösterilerin olabileceğine dair haberler bile yayınlandılar.''
"ABD, Şii-Sünni kavgası bitmemesi için İran'ı tamamen güçsüz bırakmaz"
Çakırgil, olayların, İranlı ve Iraklı muhaliflerin tahrikleri, sansasyonel haberler sonucu bu sürece evrildiği iddialarını ise şöyle değerlendirdi:
''Ben basının her iki ülkede de o kadar etkili olduğunu sanmıyorum. Hem Irak’ta hem İran’da. Hele İran’da zaten tamamıyla medya devletin siyasetine aykırı bir şey yazamaz. Irak’ta da aşağı yukarı durum öyle. Haberler, fotoğraflar çekiliyor anında dünyaya yayılıyor. İki ülkenin muhalifleri İran’da rejim muhaliflerinin Irak’taki karışıklığı fırsat bilerek iki ülkenin münasebetlerini zayıflatmaya çalıştığı iddialarını da çok tutarlı görmüyorum.Her iki ülkenin muhalifleri de çıkabilecek ciddi bir sorunda ülkelerinin zarar görebileceğini biliyordur. Dolayısıyla muhalif unsurların bir tarafı tahrik ettiğini sanmıyorum. Sadece İran’ın Irak siyasetini etkilemeye çalışması muhalefetin eleştirilerine neden olmuş olabilir. Veya İran’ın 'şunu şöyle yapın, bunu böyle yapın' diye yol göstermesi rahatsızlık veriyor.''
Çakırgil, ABD'nin olayların arakasında olduğu veya olayları yönlendirdiği ile ilgili ise şu ifadeleri kullandı:
''Olayların arkasında Amerika olabilir, İsrail olabilir, Suriye olabilir, İran’la problemi olanların her birinin etkisi olabilir. Bu tabiidir. Yani bunlar masum değiller. Bunun ötesinde bir durum var o da, ABD ve Suudi Arabistan'ın Irak dahil olmak üzere tüm bölgede İran’ın gücünü sınırlamak istiyor. Bakın tamamen yok etmek değil sadece sınırlamak istiyor. ABD, bölgede tamamen güçsüz bir İran istemiyor. Çünkü Müslüman dünya arasında Şii ve Sünni kavgasının devam etmesi için İran’ın tamamen güçsüz olmaması lazım. İran güçlü olursa Şiiler güçlü olur o zaman Sünnilerle Şiilerin çatışmasını sağlayabilirim hesabını yapıyor Amerika.''
''İran bundan sonra daha temkinli hareket edecektir''
Çakırgil, Basra’da ve Irak’ın belli kentlerinde başlayan gösteriler karşısında İran'ın şaşkına döndüğünü, dolayısıyla Irak'a yönelik politikalarında bundan sonra daha temkinli davranabileceğini aktardı.
Basra'da başlayan olayların devam edip etmesinin biraz da İran'ın bu olaylar karşısında belirleyeceği tavra göre şekilleneceğini savunan Eş Çakırgil, ''İran, Irak ile ilgili politikasını bu şekilde sürdüremez. Bundan sonra Irak’ın iç işlerine bu kadar müdahale edemez diye düşünüyorum. Irak'taki olayların devam edip etmemesi de biraz bununla ilgili. Eğer biraz geri çekilirse eskisi gibi fazla müdahil olmazsa, Irak kendi içinde bu meseleleri halledebilir, halletmesi de lazım. Ama eğer artık ok yaydan fırladı, biz bir kere müdahale ettik bunun sonunu getirmemiz lazım denilirse -ki sanmıyorum çünkü İran, Irak'da yeni bir problemle meşgul olacak durumda değil- Onun için daha temkinli hareket eder diye düşünüyorum. Olayların, büyüyeceğini sanmıyorum. Çünkü İran daha fazla hamle yapamaz, yapmaması da gerekir. Bu illa Irak’ın veya İran’ın haklı olduğu manasında değil sürtüşmenin daha kanlı boyutlara, daha içinden çıkılmaz boyutlara gelmemesi için aklı selim ile hareket edilmesi gerektiğini düşünüyorum.''
"İran ile Suudi Arabistan arasında ilan edilmemiş bir savaş var"
Selahaddin Eş Çakirgil, olaylara dolaylı da olsa ABD, İsrail ve Suudi Arabistan'ın müdahale edebileceği görüşünü dile getirerek, sözlerini şöyle tamamladı:
''Suudi Arabistan ve İran zaten birbiriyle kanlı bıçaklı. Yani bir nevi psikolojik bir savaş halindeler. İki ülke de birbirini yıpratmaya çalışıyorlar. Bunu Yemen üzerinden gerçekleştiriyorlar. Şu anda kendi sınırlarında değil de uzak yerlerde sürdürdükleri bu savaşı karşılıklı bir savaşa çevirme ihtimalleri de var. Savaş sinyalleri bizatihi üst düzey İran'lı komutanlar tarafından 'Suudi Arabistan bir yanlış yaparsa Mekke ve Medine hariç bütün Suudi şehirleri yerle bir olur, geride hiçbir şey kalmaz hatta Vehhabilik de kalmaz' şeklinde açıklamalar yapılıyor. Suudi Arabistan da aynı şekilde İran ile savaşabileceğine dair beyanlarda bulunuyor. Nitekim, İran’ın Yemen'de Husilere verdiği 600-700 km menzilli füzeler Suudilerin üzerine gönderiliyor ve bu füzeler Suudiler tarafından havada vuruluyor. Çünkü Suudi Arabistan, ABD'den çok güçlü silahlar aldı. Trump ile Suudi Veliaht arasında 110 milyar dolarlık bir silah anlaşması yapıldı. 110 milyar ne demek! Bölgede ilan edilmemiş fiili savaş var. Suudiler Vehhabilik üzerinden, İran ise Şiilik üzerinden psikolojik savaş yürütüyor. Yalnız burada ilginç bir o kadar da tehlikeli bir durum var ki o da Suudi Arabistan'ın kendini Sünniliğin muhafız gücü gibi göstermeye çalışması ve 'Ey Sünni dünyası biz aslında sizin düşüncelerinizi, inançlarınızı Şiiliğe karşı savunuyoruz' gibi mesajlar vermesi başlı başına bir tehlike. Çünkü Vehhabilik Sünni dünyada sempatiyle karşılanmayan bir cereyandır.''
İran geri çekilirse Basra'da sorunlar çözüme ulaşabilir
İran Uzmanı Gazeteci-Yazar Çakırgil, 'İran hakkında, 'Eğer biraz geri çekilirse Irak'ın içişlerine fazla müdahil olmazsa, Irak ve Basra kendi içinde bu sorunları halledebilir.' dedi.
Yorum Yazın