AJANSLAR -
ABD’nin Ankara Büyükelçisi Tom Barrack, “Avrupa Türkiye’yi hâlâ istemiyor” diyerek Washington’un yıllardır söylemediği gerçeği yüksek sesle dile getirdi.
ABD, Türkiye’nin NATO’daki askeri ağırlığını “vazgeçilmez” olarak tanımlarken Avrupa’nın Ankara’yı sistematik biçimde dışladığını kabul ediyor.
Bu açıklama, Türkiye’nin jeopolitik değerinin yeniden fiyatlandığı; NATO güç dengesinin Berlin–Paris ekseninden Ankara’ya doğru kaydığı yeni dönemin işareti olarak görülüyor.
Barrack’tan Sert Tespit: Avrupa Türkiye’yi Dışlıyor, ABD İse NATO’nun Ağırlık Merkezinin Ankara Olduğunu Kabul Ediyor
ABD’nin Türkiye Büyükelçisi Tom Barrack, kamuoyunda büyük yankı uyandıran son açıklamasında diplomatik nezaketin ötesine geçerek Washington’un yıllardır perde arkasında konuştuğu tabloyu açık şekilde ifade etti: “Avrupa hâlâ Türkiye’yi Avrupa Birliği’nde istemiyor.” Barrack, “Biz Türkiye’nin Amerika’dan sonra en büyük NATO müttefikimiz olduğunu söyleriz, ki öyledir. Ama Avrupa tarafından pek saygı görmüyorlar” diyerek hem Brüksel’in stratejik ikiyüzlülüğüne hem de Türkiye’nin uzun süredir devam eden AB tıkanıklığına işaret etti.
Bu sözler, ABD diplomasisinin Ankara’yı konumlandırma biçiminde yaşanan sessiz dönüşümün güçlü bir yansıması. Washington, artık açıkça Türkiye’nin üç temel rolünü vurguluyor: NATO’nun güney kanadının güvenliği, Orta Doğu ile Avrupa arasındaki enerji–lojistik geçişi ve Karadeniz’de Rusya’yı çevreleyen caydırıcı mimarinin merkezinde durmak. Bu üstün askeri ve coğrafi rol, ABD’nin Türkiye’yi “vazgeçilmez” kategoriye yerleştirmesine yol açıyor. Buna karşılık Avrupa, 25 yıldır devam eden üyelik müzakerelerine rağmen Ankara’yı kapının dışında tutuyor.
Barrack’ın yorumu, ABD’de güçlenen şu yeni yaklaşımı yansıtıyor: Türkiye zor bir müttefik olabilir ama görmezden gelinemez. Washington, Berlin ve Paris’in Ankara’yı itmesiyle oluşan boşluğu dolduruyor. Avrupa’nın Ankara’yı dışlaması, ABD’nin bölgedeki etkisini genişletmesine imkân veriyor.
Türkiye açısından bu açıklama, yıllardır dillendirilen bir kanaatin teyidi niteliğinde: Brüksel Türkiye’nin stratejik kapasitesine ihtiyaç duyuyor, ancak siyasi ve kurumsal anlamda üyeliğini istemiyor. Bu durum, Türkiye’nin önümüzdeki dönemde AB yerine ABD–NATO hattındaki ağırlığını artıracağını ve jeopolitik menfaatlerini bu eksende yeniden kalibre edeceğini gösteriyor.
Sonuç olarak, Barrack’ın sözleri sadece diplomatik bir gaf değil; ittifak içi güç dengesinin yeniden şekillendiğinin açık bir işareti. Washington’un mesajı net: Avrupa Ankara’yı dışlasa da, NATO’nun ağırlık merkezi artık sadece Berlin ya da Paris değil, aynı zamanda Ankara. Bu tablo, 2026’ya girerken Türkiye’nin küresel pazarlık gücünün daha görünür hale geldiği yeni bir siyasi–jeopolitik dönemin kapısını aralıyor.
