• Arşiv

Türk milliyetçisini Yahudi yapan gafiller

'Benim hayatta yegane fahrim, servetim, Türklük’ten başka bir şey değildir' diyen Mustafa Kemal’in kemiklerini sızlatanlar, bu vebalin altından nasıl kalkacak?
Türk milliyetçisini Yahudi yapan gafiller
Aybüke Özkan - Yedi düvel Türk topraklarını dört bir yandan işgal etmişken o, Türk milletinin önüne düştü, yol gösterdi ve Anadolu’da bir kurtuluş yürüyüşü başlattı.

Yıllar süren Kurtuluş savaşının sonunda düşman mağlup edildi ve Türk milleti yeniden bir vatan coğrafyasına sahip oldu.

Bozkurt Atatürk bu vatan coğrafyasında yeni bir devlet kurdu ve adını da "Türkiye Cumhuriyeti" koydu.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk, gerek hayatta olduğu dönemlerde gerekse vefatından sonra birçok iftiraya maruz bırakıldı ve bu iftiralar nezdinde gafiller amaçlarına ulaşıp Türk milletini kurtarıcılarından yana şüphe ettirmeyi başardı. 

Peki, gerçekten söylendiği gibi Gazi Mustafa Kemal Atatürk Yahudi dönmesi, Sırp, Bulgar veya Makedon mu? İşte tüm merak edilenler; 

Şanlı Türk tarihinin kutsal simgesi “Bozkurt”
Semboller ve o sembolleri benimseyen milletler arasında bazı karakter benzerlikleri vardır. Sembol ile milletin birbirine en uygun düşeni ise, şüphesiz ki kurt ile Türk’tür. Bozkurt, bugün Türk milliyetçiliğinin sembolüdür.

Atatürk tarafından da ulusal sembol ilan edilmiş ve birçok yerde kullanılmıştır. Cumhuriyet’in ilk yıllarında Türk lirası üzerine Bozkurt resimleri basılmıştır. 



Bozkurt Türk Milletinin kültürel değerleri arasında, dini duygu ve dini değerlerden sonra, Türk kudret ve hakimiyetinin sembolü olarak ikinci sırayı işgal eder. 

Günümüzdeki Türkmenistan Devlet Başkanı Sapar Murat Türkmenbaşı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a Türkmenistan ziyareti sırasında adalet, kudret ve kalkınmanın sembolü olduğunu söyleyerek altından minyatür bir kurt başı hediye etmiştir.

Kurt yüzyıllar boyunca eski Türkler arasında saygıdeğer bir hayvan oldu.

Özellikle İslam öncesi Türk destanlarında ‘Kurt-Ata’ olarak geçmekte olup, kimi zaman Türklerin anası, kimi zaman babasıdır. 

Destanlar çağımızın Bozkurt’u, Türk’ün hayat ve savaş gücünü temsil eder. O, Oğuz Han’a yol gösteren, gök yeleli, gök tüylü, devlet sembolü kutsal varlıktır. 
Hemen belirtelim ki, bu kurda Türkler tarafından saygı ve sevgi duyulmuş fakat ona asla tapılmamıştır. Günümüzde de Bozkurt tarihi-kültürel bir hatıradan ibarettir.

Bozkurt neden Türklerin simgesidir? 
Çünkü kurt, hayvanlar dünyasının pençesi en sert olan bir hayvandır. Türk ise, insanlık aleminin yiğitlikte en önde bulunan yüce bir candır. 

Kurt hürriyetine düşkün, cesur ve atılgan bir hayvandır. Bu özellikler aynı zamanda Türk Milletinin karakteristik özelliğidir. 

Türk Milleti bu yapısı ile hayat mücadelesinde kurdu anmıştır. Kurdu benimsemiş ve Bozkurt neslinden olduğuna inanmıştır. 

Kurt güçlü bir hayvandır. Bunun için Türk Halkları arasında bir kudret sembolü olmuştur. 

Büyük bahadırların gözleri de kurda benzetiliyordu. En keskin oklar ise, ‘kurt dilinden’dir deniliyordu.  

Türkler için en kutsal mekan elbette ki yaşadıkları vatandır, yurttur. Türklerin hayranlığını kazanan kurt; Gökbörü, Gökkurt, Bozkurt'tur. 

Bütün dünya Türklüğü Bozkurdu sembol görmüş ve ardına gitmiştir. Bozkurt, Türk Milletinin manevi birlik ve dayanışmasını temsil etmiştir. 

Göktürkleri Ergenekon’dan çıkaran Bozkurt bir tanedir. Bu hükümdarın adı Bozkurt manasına gelen Börteçine’dir. 



Göktürkler Ergenekon’dan çıkışı bayram olarak kutlarlar. Türk Kurultayda örse çekiç vurarak ateş üzerinden atlarlar. 

Düşmanlar kurt gördükleri zaman oradan kaçar. Uygurların Türeyiş Destanı’nda da kurt geçer. 

Gafillerin Yahudisi’nin Bozkurt aşkı
Çok önceleri Atatürk dönemlerinde kurulan Türk Ocaklarının, Milli Türk Talebe Birliğinin sembolleri Bozkurt’tu. Fakat, Türk halkı tarafından pek bilinmese de resmi olarak Bozkurt’un ilk kullanımı Mustafa Kemal Atatürk'e aittir. TBMM hükümetinin 23 Ocak 1922 tarihinde Mustafa Kemal Paşa’nın emriyle bastırdığı ilk pulda Bozkurt resmi vardı. 



Ayrıca Türk Ocaklarının Maarif Vekaleti, bugünkü adıyla Milli Eğitim Bakanlığıı’nın girişine konulan Ergenekon’dan çıkış tablosu, üzerinde Bozkurt resmi bulunan paralar ve diğer posta pulları, Bozkurt marka sigara ve Bozkurt adını taşıyan yolcu gemisi Atatürk’ün atalarına bağlılığını, Bozkurt sevgisini gösteriyordu.



İstanbul Darülfünun, bugünkü adıyla İstanbul Üniversitesi meşale tutan Bozkurt amblemi aynı zamanda yayın organı olan derginin kapağı.



Atatürk’ün 1928 yılında Türk Ocağı Genel Merkezi binası olarak yaptırdığı Cumhuriyet döneminin en güzel mimarilerinden olan ve günümüzde, Ankara Devlet Resim ve Heykel Müzesi olarak hizmet veren binanın üst katına çıkan merdivenlerin başına Atatürk’ün isteği üzerine ünlü ressamlarımızdan İbrahim Çallı’nın Türkler’in Ergenekon’dan çıkışını, canlandıran “Ergenekon I” adlı tablosu asılmıştır.

2 Ağustos 1926 gecesi Türkiye'nin ''Bozkurt'' adlı yolcu gemisi, Fransız ''Lotus'' gemisi ile Ege Denizi'nde çarpışır. Bozkurt gemisi batar ve 8 Türk denizcisi boğularak ölür. Ertesi gün, İstanbul'a gelen Lotus gemisinin kaptanı tutuklanır ve Türk mahkemelerince 80 gün hapis cezasına çarptırılır. Lotus gemisinin kaptanının karşı çıkışları sonucu dava, Lahey Sürekli Adalet Divanı'na intikal eder. Lahey Sürekli Adalet Divanı, 7 Eylül 1927'de, Türkiye'nin hukuka aykırı davranmadığına karar verir. Bu kararla birlikte ''Geminin adı ve Türk milletinin milli simgesi, Türk özgürlük ve bağımsızlığının timsali olmasından ötürü'', Türk heyetine, Atatürk'e verilmek üzere tunçtan bir Bozkurt heykeli armağan edilir. Bu davadan dolayı, dönemin adalet bakanı Mahmut Esat'a, Atatürk tarafından Bozkurt soyadı verilmiştir. 



Adı geçen Bozkurt heykeli 1968 yılına değin Anıtkabir'de sergilenmiş, 1968'de Samsun'da Gazi Müzesi'nin açılmasıyla Atatürk'ün birçok özel eşyası ile birlikte Samsun'a yollanmıştır. Bu Bozkurt heykeli 1978 yılına dek Samsun Müzesi'nde sergilenmiş, fakat müzenin deposuna konulmuştur.

Konu hakkında araştırmalar yapan Türkiye Gazetesi muhabiri rahmetli Kemal Çapraz, heykelin izini sürer ve Samsun'daki Gazi Müzesi'nde bulunduğunu öğrenir. Müze müdürü Mustafa Akkaya'dan bilgi almak ister. Müdür böyle bir heykelin bulunmadığını söyler. Kemal Çapraz, bozkurt heykelinin müzenin deposunda olduğunda ısrar eder ve nihayet heykel depoda bulunup gün ışığına çıkarılır. Fakat müdür bey, akmazsa damlar misali yine zorluk çıkarmak ister ve heykelin fotoğraflarının çekilmesine izin vermez. Lakin acar gazeteci Kemal Çapraz bakanlıktan aldığı yazılı izinle heykelin fotoğraflarını çeker.



Zübeyde Hanım’ın soyu
Zübeyde Hanım'ın soyu Yörük'tür. Fatih döneminde Karamanoğlu Beyliği'nin yıkılmasından sonra, Balkanlar'da fethedilen yerlerin Türkleştirilmesi için göç ettirilen ailelerdendir. Konya bölgesinden geldikleri için bu aileler, "Konyarlar" ismi ile resmi kayıtlara geçti ve böyle anıldı.

Mustafa Kemal’in kız kardeşi Makbule Hanım, annesi Zübeyde Hanım’ın soyunu tasdikler şekilde şunları söylüyor;

"Annemden sık sık şunları dinlemişimdir. Bizim esas soyumuz Yörük’tür. Buralara Konya-Karaman çevrelerinden gelmişiz" ve ailenin bir kısmının Konya’ya geri döndüğünü ilave ederek "Dedem Feyzullah Efendi’nin büyük amcası Konya'ya gitmiş, Mevlevi dergahına girmiş, orada kalmış. Yörüklüğü tutmuş olacak" diyor. 

Lord Kinross “Atatürk Bir Milletin Yeniden Doğuşu” adlı kitabında Atatürk hakkında edindiği bilgileri şöyle aktarıyor; " Ailesi Selânik'in batısında, Arnavutluk'a doğru, sert ve çıplak dağların geniş, donuk sulara gömüldüğü göller bölgesinden geliyordu. Burası, Türklerin Makedonya ve Teselya'yı almalarından sonra Anadolu'nun göbeğinden gelen köylülerin yerleştikleri yerdi.

Bu yüzden Zübeyde Hanım, damarlarında ilk göçebe Türk kabilelerinin torunları olan ve hala Toros dağlarında özgür yaşamlarını sürdüren sarışın Yörüklerin kanını taşıdığını düşünmekten hoşlanırdı. Mustafa da annesine çekmişti; saçları onun gibi sarı, gözleri onun gibi maviydi. Annesinin üzerindeki etkisi büyük oldu.

Mustafa bu etkıye zaman zaman saygıyla, zaman zaman da başkaldırarak karşılık verdi. Bir halk kadını olan ve bundan başka türlü görünmek de istemeyen Zübeyde Hanım güçlü bir iradeye ve sağlam bir köylü güzelliğine sahipti. Doğuştan akıllı bir kadındı, yalnız yeteri kadar eğitim görmemiş, okuma yazması ancak öğrenebilmişti. "

Ali Rıza Efendi’nin soyu
Sultan Murat Hüdavendigar zamanında başlamak üzere, Rumeli ve Balkanlar'ı Türkleştirmek için soyu temiz Türk ailelerinden oluşan özel güçlerin bu bölgeye gönderildikleri bilinen bir gerçektir.

Bu göçlerin büyük bölümünü Yörük Türkmen boylarından gönderilen aileler oluşturur. Bu boylar Tanrıdağı ve Karagöz Yörüklerinden olup, Konya yöresine yerleşmiş bulunan isimleri, tek tek yazılı bulunmaktadır. 950 tarih ve 82 numaralı yazıcı defteri ile 1051 tarih ve 469 numaralı il yazıcı defterinde Anadolu'dan Rumeli'ye geçen Türk boy ve ailelerinin isimleri açıkça yazılı bulunur.

Mustafa Kemal'in baba soyu, Aydın/Söke'den gelerek Manastır vilayetine yerleştirilen, Kocacık Yörükleri’ndendir. 

Ali Rıza Efendi, Manastır'ın Debre-i Bala sancağına bağlı Kocacık'ta dünyaya gelmiştir. Aile sonradan Selanik'e göçmüştür. Babası İlkokul öğretmeni Kızıl Hafız Ahmet Efendi'dir. Amcası, Kızıl Hafız Mehmet Efendi'dir. Taşıdıkları "Kızıl" lakabı ve yerleştikleri yere "Kocacık" denmesi; Ali Rıza Efendi'nin soyunun, Anadolu'nun da Türkleşmesinde katkısı olan " Kızıl-Oğuz" yahut "Kocacık Yörükleri-Türkmenleri"nden geldiğini gösterir. Belgeler ile ortaya konulduğu üzere Atatürk'ün dedeleri; Anadolu'dan Rumeli'ye gidip, Yunanistan'da Manastır Vilayeti'nin derebeyi Bala sancağına bağlı bulunan Kocacık Nahiyesine yerleşen ailelerdendir. Kocacık Nahiyesinin tamamen Türk'tür. Atatürk Kocacık Nahiyesine yerleşen ailelerden olan Hafız Ahmet Efendi'nin torunudur. Fetihnamelerde, buralardaki Konya Türklerine hudut gazileri ünvanı verildiği yazılmaktadır. 

Bu Türklere, Yörülen Türkmenlerden denilmekteydi. Atatürk’ün Annesi Zübeyde Hanım’ın annesinin adı Ayşe, Babasınınki de Fatih Sultan Mehmet’in Konya Karaman Bölgesinden Rumeli’ye göndererek iskan ettirdiği Yörük ailesinden gelen Sofizade Feyzullah Efendi’dir.

Öte yandan Osmanlı'da "efendi" şehzadeler ve din adamları, yüksek bürokrat , eğitimli çevresinde sözü geçen kişiler ve köle sahipleri için kullanılan bir unvan idi.

“Ben her şeyden evvel bir Türk Milliyetçisiyim”
Atatürk Komünist de olamaz. Çünkü kendisinin de tabir ettiği gibi Atatürk Türkçüdür, Türk Milliyetçisidir;

Atatürk doğrudan doğruya bir Türk milliyetçisi idi ve salt vatanseverlik olarak algılanmayacak kadar derin ülkülerin sahibi bir liderdi. Dünyadaki sürüp giden mücadeleyi salt bir sınıf mücadelesi olarak gören komünizm fikri ile milliyetçilik fikri birbirleriyle çatışan fikirlerdir;

"Türk aleminin en büyük düşmanı komünizmdir. Her görüldüğü yerde ezilmelidir." 

"Ben her şeyden önce bir Türk milliyetçisiyim. Böyle doğdum. Böyle öleceğim. Türk birliğinin, bir gün hakikat olacağına inancım vardır. Ben görmesem bile, gözlerimi dünyaya onun rüyaları içinde kapayacağım. Türk birliğine inanıyorum, onu görüyorum. Yarının tarihi, yeni fasıllarını Türk birliğiyle açacaktır. Dünya sükununu bu fasıllar içinde bulacaktır. Türk'ün varlığı bu köhne aleme yeni ufuklar açacak, güneş ne demek, ufuk ne demek, o zaman görülecek."   

"Büyük devletler kuran ecdadımız, büyük ve şümullü medeniyetlere de sahip olmuştur. Bunu aramak, tetkik etmek, Türklüğe ve cihana bildirmek bizler için bir borçtur."  
Yorum Yazın