“Ya bendensin ya değilsin” siyaseti

Garip bir ülkeyiz doğrusu…
Her şeye “siyah ve beyaz” penceresinden bakıyor,
Herkesi “ya bendensin ya değilsin” gözüyle kategorize ediyoruz.
Sağcımız da böyle, solcumuz da…
Muhafazakarımız da böyle, seküler olanımız da…
Bununla da yetinmiyor,
Bir de “mahalle baskısı” oluşturarak; “Oh Oh, suyundan da koy!” misali linç yapıyoruz.
“Satılmış, Hain, Dönek” gibi ithamlar havada uçuşuyor.
Yıl, 2013
Gezi Protestosu…
“Katılanlar kahraman ve yurtsever,
“Katılmayanlar” korkak, satılmış, pasif…
Öyle bir mahalle baskısı ki;
Meşhur ve medyatik isimler orada poz verip sosyal medya hesaplarından paylaşmak zorunda kaldılar.
Yıl 2016,
15 Temmuz Darbe Girişimi,
Ve ardından başlayan “Demokrasi Nöbetleri”…
Katılırsan darbe karşıtı/FETÖ karşıtı olduğunu ispat ediyorsun,
Katılmıyorsan, “Neden katılmadın? Yoksa sen de mi FETÖcüsün?” soru ve kuşkusuna muhatap oluyorsun!
Gittiğini ispatlamak zorundasın.
Nasıl?
Git, poz ver ve sosyal medya hesabından paylaş…
Şimdi yeni bir süreç başladı.
Muhalefete, ve iktidar karşıtlarına dönük soruşturmalar, gözaltılar ve tutuklamalar süreci.
Muhalif medyada başlayan yeni akım:
Soruşturma ve kovuşturmaya maruz kaldıysan tamam; madalyalı kahramansın.
Maruz kalmadıysan korkak, pasif ve eksiksin…
İktidarın her türlü tasarrufunu eleştiriyorsan “adam gibi” muhalifsin,
Objektif söylem ve yorum yaparsan “satılmış” ve “korkaksın”!
Ya iktidar?
Durmak yok yola devam…
Kalem oynattığın veya ağzını açtığın an iş tamam;
Soruşturma kapıda her an…
Yani demem o ki;
Yine ve hep bir kategorizasyon,
Yine “ya karşısın ya değilsin” kompozisyonu,
Ve serseri mayın gibi sallanan Demokles’in Kılıcı…
Bu noktadan hareketle,
Var mı iktidar-muhalefet farkı?..
Başka bir husus:
Abdullah Öcalan’ın yeğeni,
Şanlıurfa milletvekili Ömer Öcalan İmralı’ya gidip geldikten sonra Abdullah Öcalan’ın şu mesajını açıklıyor:
“Meclis'te kimi zaman bazı gerilimler yaşanıyor onları tasvip etmediğini söyledi. “Meclis'te paradigma tartışılması gerekirken kavgalar oluyor” diyerek bunu eleştirdi.”
Vay anasını, vay anasını…
Ne hallere düştük ey Gazi Hünkar…
Tercüme edeyim,
Özetle Öcalan demiş ki:
“Ayıp ulan ayıp…
Hapiste olan birisi olarak,
Ben bile Ortadoğu’yu,
Ve barışı düşünüp; paradigmatik tasavvurun hayalini kurarken,
Siz, oturmuş birbirinizi yiyorsunuz.
Demedi demeyin; bu tavrınız hiç hoşuma gitmiyor.
Eğer o kavgaları bitirmezseniz, “Ne kadar çağırırsanız çağırın; vallahi gelmem bak!
Bahçeli’nin kutsal çağrısına rağmen gelmem.
Canımı sıkmayın; örgütü-mörgütü de lağvetmem.
Ona göre ayağınızı denk alın!”.
Öcalan bile artık fikrî bir otorite haline gelip,
Junior Öcalan vasıtasıyla Meclis’te yapılan kavgalara kınama mesajı gönderebiliyor ise; bu ayıp, Meclis’e de yeter hepimize de yeter,
Hatta artar bile…
***************
Milletvekili ve Yeni Hakim Olan Yeğeni
Beştepe’de Adli ve İdari Yargı Kura Töreni
Yüzlerce hakim ve savcı adayının atanması yapılacak.
Cumhurbaşkanımız da orada…
AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin mikrofonu alıyor ve başlıyor konuşmaya:
“Sayın Cumhurbaşkanım!
Kurada hemen göremeyeceğiz ama benim yeğenim Arif Dağhan'ı da telaffuz etmek istiyorum.
Benim yeğenim,
Hiç olmazsa size bir selam versin.
Kurada da adını görürüz…”
Ve Arif Dağhan da kalkıp Cumhurbaşkanına kendini gösteriyor ve selamlıyor.
Doğrusu bana çok garip geldi.
Gerçekten ne gerek vardı,
Ne alaka arkadaş…
Yahu,
AKP belediye başkan adaylarının açıklandığı tören olsa hadi neyse,
AKP’nin üyelik katılım töreni olsa hadi neyse,
Ve hatta Gazze’ye gidecek Gönüllü Barış Gücü töreni olsa, hayda hayda neyse…
Yahu Muhtereme!
O tören devlet töreni,
Adalet dağıtıcılarının, hakim ve savcıların atanması töreni,
Ve sen tutup, “yeğen” reklamasyonu yapıyorsun!
Ne anladık Yurdagül!
Acaba diyorum,
Orada bulunan her milletvekili veya bakan veya üst düzey Külliye görevlileri Özlem Zengin gibi yapsa,
Yeğen/kuzen veya akrabasının ismini “telaffuz” edip, Cumhurbaşkanımıza “hiç olmazsa bir selam verdirseydi”;
Salonun yarısı Arif Dağhan gibi ayağa kalkar mıydı?
Galiba, sanırsam, belki de ve çok muhtemelen kalkardı…
Güç zehirlenmesinin metastaz hali bu olsa gerek…
Rahmetli Mahsuni Şerif derdi ki:
Kurban gelir payın yoktur
Haftan yoktur ayın yoktur
Ankara'da dayın yoktur
Mamudo kurban niye doğdun!..
***************
İsrail-Filistin Esir Takası
Bir haftadır takip ediyorum.
Gerçekten oldukça manidar,
Ve aslında acınası bir süreç…
Mesela:
3 İsrailliye karşılık 300 Filistinli,
5 İsrailliye karşılık 900 Filistinli,
9 İsrailliye karşılık 500 Filistinli ,
Sonuç olarak;
Toplamda, 33 İsrailliye karşılık 1900 Filistinli salıverilecek.
Yani?
Yani 1 İsrailliye karşılık 55 Filistinli…
Ama zafer kazanmışçasına sevinç çığlıkları atıyoruz.
Buyurun işte,
Ümmet-i Muhammed’in hal-i pür melali önünüzde…
Kim ne kadar değerli veya değersiz; kararı siz verin…
***********
Fıkra Meniz’den
İyilik hızlı adımlarla yürüyormuş.
Nereye gidiyorsun diye sormuşlar
Cevap vermiş:
Kötülüğün yanına, sahibimi öpmeye…
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.