“Ne anladın Yurdagül!..”
Demirel’in avukatı ve eski bakanlardan Yaşar Topçu anlatıyor:
“Yıl 1979,
Bir Temmuz ayı,
Demirel Başbakan,
Demirel’in yanına girdim.
“Önemli bir şey var mı?” diye sordu.
Ben de “Önemli bir şey değil, ama bir bilgi arz etmek istiyorum.
Antalya’nın bir ilçesinde vatandaşın birisi kahvehanede size hakarette bulunmuş, küfür edip ağır ve galiz sözler söylemiş.
Vatandaşı tutuklamışlar.
Mahkeme şikayetçi olup olmadığımızı soruyor” diye anlattım.
Demirel dedi ki:
Bu hâkim ve savcı arkadaşlar bazen kantarın topuzunu kaçırıyorlar.
Başbakan’a hakaret etti diye bir vatandaş tutuklanır mı?
Biz burada oturuyoruz ama yaptığımız uygulamalarla kim bilir adamı nasıl bunalttık, nasıl canını sıktık ki bize galiz küfürler etmiş” dedi.
Sonra, “Hemen Antalya’ya, o ilçeye git ve o vatandaşı hapisten çıkar ve gel. Sevaba girersin.
Durup dururken bir ülkenin vatandaşı Başbakanına sövmez.” dedi.
Hemen Antalya’ya gittim.
Mahkemeye gidip Asliye Ceza Hâkimine, “Sanığın tahliyesini talep ediyoruz. Müvekkilim Başbakan Demirel şikayetçi değil” dedim.
Ve,
Vatandaşın tahliyesine karar verildi.”
Yıl 2024,
Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşuyor.
Salonda bulunan 8-9 kişilik bir grup İsrail’le ticareti protesto ediyor.
Hakaret yok,
Küfür yok,
Hatta sloganlarına “Sayın Cumhurbaşkanım…” diye başlıyorlar.
Ama karga-tulumba dışarı çıkartılıyorlar.
Bununla da kalınmayıp “Cumhurbaşkanına hakaret ve Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet" gerekçesiyle tutuklanıyorlar.
Ne kadar ironik,
Ve nasıl trajik değil mi?
Eminim ki bu kişiler,
Erdoğan “one minute” dediğinde, “İşte benim ve ümmetin lideri” diye alkış tutmuşlardır,
Ve eminim ki yıllarca AKP’ye oy vermişlerdir.
Daha manidar olan ise,
Zorla dışarı çıkartılanlar arasında “başörtülü bacıların” da bulunması…
Yıllarca 28 Şubat sürecini, “Başörtülü bacılarımız kollarından tutularak üniversitelerden dışarı atıldı ve tutuklandı” diye eleştireceksin,
Ve de haklı olarak dönemin yanlışı üzerinden siyaset yapacaksın,
Şimdi ise “başörtülü bacıların” kollarından tutularak salondan çıkartılmasına ve tutuklanmasına vesile olacaksın!
Üstelik de, Türkiye Siyasal İslamcılarının sembol kavgası “Filistin Davası” için yapılan İsrail protestosu nedeniyle…
Bir bu olanlara,
Bir de Rahmetli Demirel’in tepkisine bakıyorum,
Ama artık şaşırmıyorum…
Halbuki,
Çağırsaydı yanına,
Dinleseydi, anlatsaydı,
Mikrofonlardan uzak; hemfikir olduğunu ve içinin ne kadar yandığını paylaşsa,
Hikmet-i hükümet gereği her şeyi söyleyemediğini dile getirse,
Ve böylece,
Olanlar keşke hiç olmasaydı; ne olurdu yani!
Hemen birileri,
“…ama bunlar provokatör,
Bunların amacı Filistin-Milistin değil” demeye kalkabilir.
Velev ki,
Öyle bile olsa,
O “muhafazakar kardeşler ve bacılar” böyle kötü bir muameleye tabi tutulmasa,
Ve anlattığım gibi karşılansa idi,
Provokasyon bile boşa çıkmaz mıydı?..
Ama maalesef yapılmadı,
Ve hala tutuklular!
Ne anladın Yurdagül!..
Sebebi neydi ki!..
***********
Siyaset ve Medyanın İlginç İsimleri
DEM Parti Eşbaşkanları Tuncer Bakırhan ve Tülay Hatimoğulları
Bakırhan, sanki yedi kuşaktan ağa çocuğu,
Ve lise dahil, yıllarca İngiltere’de eğitim almış bir centilmen edasında,
Hatimoğulları ise, çocukluğundan beri önce aile sonra aşiret baskısına maruz kalmış isyana bile isyan edebilecek potansiyelde asi bir çocuk tarzında.
Bakırhan, en zor anda ve en girift mevzuda bile sükunetle konuşabiliyor,
Hatimoğulları, en kolay anda ve en basit mevzuda bile agresif olabiliyor.
Bakırhan, kızarken bile mütebessim,
Hatimoğulları, tebessüme bile muhalif.
Bakırhan, fırsat olursa neden gülümsemeyelim edasında,
Hatimoğulları, “siz benim neden gülümsemediğimi nereden bileceksiniz!” ısırganlığında…
Ahmet Türk
Hep ağa,
Görevde olsa da, görevden alınsa da hep ağa…
Ne zaman çözüm süreci konuşulsa,
Ne zaman Öcalan’la diyalog gündeme gelse,
Akla gelen ilk isim…
Devletle Kürtler, Devletle Örgüt arasında Malabadi Köprüsü gibi…
Diğeri Hanımağa Pervin Buldan…
Kerametinin neyden menkul olduğunu bilmiyorum doğrusu.
Bu rol, belki de yıllar önce kaçırılan ve öldürülen kocasından kalan bir miras mı acaba…
İsteksiz ve kerhen tebessümüne bakınca,
Keşke redd-i miras yapsaydım edasında…
Sonraki,
Sırrı kendinden menkul Sırrı Süreyya Önder…
Kelam efendisi, mizahla izahın üstadı, herkesin makbulü.
Çözüm süreci denildi, arabulucu edildi; Öcalan’dan Kandile posta güvercini yapıldı.
Bu yüzden mahpusa gönderildi,
Burada tatil yap denildi.
Sonra?
O şimdi Meclis Başkanvekili…
Yeni bir süreç,
Ve ilk akla gelen görüşmeci…
Bir diğeri ise, Politikacı-Manken ve Kreatif Kürt Sırrı Sakık…
İtalyan modelistlerin gözdesi, sırrı isminden menkul ve Kürt siyasetinde her devrin popüleri,
Şarap gibi; yıllandıkça makbulleşiyor ve yıllar, onun devlet nezdindeki muteberliğine halel getiremiyor…
Ömer Çelik
“Bir elimde cımbız, bir elimde ayna
Umurumda mı ki bu dünya?
Her gün başka bir alemde, her gün başka bir gönülde
Günümü gün ediyorum sefam olsun oh, oh…” şarkısının vücut bulmuş hali sanki…
Ona siyaset dünyasının Sergen Yalçın’ı diyorum.
Zeka var, yetenek var,
Bilgi, birikim ve söze hakimiyet o biçim..
Havasında olursa aforizmatikleşir,
Ve siyasal entellektüelizmden motifler sunar,
Havasında değilse, “havas” edasında ve “ben nereye düştüm lan!” havasında bozuk çalar!
Ak Partili’dir ama tarzı Ak Partisizdir,
Siyasetin önemini bilir ama kendini daha önemli görür,
Teoride muhafazakardır ama pratikte bazen seküler, bazen modernist bazen de Halil Cibrancı bir algısallığı vardır.
İyi konuşur, iyi yazar ama sadece hayatını yaşar!
Mehmet Uçum
Erdoğan’ın yeniden aday olmasından sorumlu Cumhurbaşkanı Yardımcısı gibi…
Sanki o olmasaydı; Anayasa demode kalacak,
Ve Anayasal Yönetim, krize girecekti…
Adeta “Anayasa’ya değil; benim ne dediğime bakın” edasında…
Her konuşmasında skandal bir kavram veya cümle ile kamuoyu oluşturmaktan müthiş haz alıyor.
Hukuksal hedonizm
Ve Makyavelist Anayasacılığın kitabını yazıyor.
Popülizm eleştirisi yaparken bile popülizmin dibine vuruyor,
Sanki işini-gücünü bırakmış; meccanen, ülkenin/milletin hukukuna kendini adamış gibi…
Ama son tahlilde,
Onun tek bir gayesi var:
Her şey Erdoğan’ın yeniden seçilmesi için…
Ahmet Davutoğlu
Konuş baba konuş…
Bozkır’dan çıkan entelijansiya…
Diplomasinin kitabını yazan,
Turkish Kissenger…
Ama “Stratejik Derinlik” teorisi Emevi Camiinde kılınan cenaze namazına müteakip İdlib kırsalında toprağa verildi.
Hala öyle çok konuşuyor,
Ve konu Suriye olunca öyle çok defansa çekiliyor ki;
Yakın gelecekte “Ben Başbakanken; Suriye Savunması” isimli bir kitap yazarsa hiç şaşırmam.
Keçiören Belediye Başkanı Mesut Özarslan
Sanki Mansur Yavaş Melih Gökçek’e özenmiş,
Onun Osman’ı varsa benim de Mesut’um var demek istemiş…
Sanki junior ve imite Mustafa Sarıgül…
Valla adam istediği anda komik olabiliyor.
Geleceği çok parlak…
Bu aşk ve şevkle, yakın gelecekte adından çok söz ettireceği bir gerçek…
Jilet gibi,
Sanki siyasetin Erman Toroğlu’su…
Masa yumruklarken “kodum mu oturturum ulen!” edasında,
Ama nedense mimikleri insanın gülesini getiriyor,
Okul müsameresindeki muzip çocuklar gibi…
Mehmet Şimşek
Sanki “inceldiği yerden kopsun” dercesine,
Salmış sallamış,
“Borç bine çıkınca kuzu eti yiyeceksin” havasında…
Şaka gibi bir adam.
Gençlerin don alacak parası yok,
Beyimiz, “ayda 5 bin TL” artırırsan bilmem şu kadar kazanırsın diyor.
Emekli, dul-yetim hadımım diyor,
Beyimiz “kaç çocuk var?” diye soruyor.
Valla “Ağam bizimle eğleniii!”…
Bangladeş gibi kazan Belçika gibi yaşa…
Hey Muhterem!
Galiba rüyanda Amerika veya İngiltere’nin Maliye Bakanı olduğunu görüyorsun,
Ve rüyanın etkisiyle,
Uyanınca da böyle konuşuyorsun!
Ama üzgünüm burası Türkiye…
Galiba Şimşek çakamaz oldu,
Ve Mehmet, Nebatileşmeye başladı…
Mehmet Emmi!
Yemek yemim mi,
Aç mı kalim ben…
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.
egemen