“Belediyelere kayyum atama,
Belediyelere SGK hacizleri,
Belediyelerin okul temizliği yapmasına izin vermeme,
Belediye kreşlerini kapatma,
Belediyelerin yurt dışı kredilerini yavaşlatma…”

Basiret bağlanması mı desem,
Feraset kıtlaşması mı desem bilemedim.
Galiba siyasi körlük bu olsa gerek…
Ne demek siyasi körlük?
Toplumsalı okuyamama veya okusa bile yanlış okumadır.
Ama AKP’nin okuyamadığını veya yanlış okuma yaptığını düşünmüyorum.
Durum bence daha vahim.
Bence AKP toplumsalı okuyor,
Üstelik doğru da okuyor ama gördüğüm kadarıyla, artık bu minvalde hareket etmeyi hamallık olarak,
Yük olarak görüyor.
Bu ne demektir?
Seçmeni esas alan siyasetin terk etmek…
Adeta Ak Parti’nin içine eski CHP’li/Kemalist-Solcu bir cin kaçmış gibi…
Devletçi,
Daha doğrusu devlet gücüne dayanmacı,
Siyasal mühendisliğini esas alan bir siyaset anlayışı hakim olmuş vaziyette…
Öyle ki; bu ve benzeri siyasetin handikaplarını düşünmeye bile tenezzül etmiyorlar.
Aklıma sadece iki şey geliyor:
Ya iktidar akıldaneleri ve teorisyenleri gerçekten kör,
Veya iktidar kendi içinden bir sabotajla karşı karşıya…
Ne kadar ironik değil mi;
CHP, 90’lı yılların Erdoğan Belediyeciliğini yapmaya çalışıyor,
İktidar ise, 90’lı yılların Kemalist/Sol CHP’liğine soyunuyor!
Garip bir şekilde,
İktidar yapması gerekenleri yapmadığı gibi,
Halkla inatlaşarak,
Adeta kendi doğrusunu kendi eliyle tahrif edip; “Doğru bir şeyi sadece ben yapabilirim” dikteciliği içinde bir refleks sergiliyor!
Bir örnek daha;
Kent Lokantaları…
Önemli bir eksiği gideriyor, boşluğu dolduruyor mu?
Bence hayır,
Çünkü kapasite açısından teknik olarak bile mümkün değil.
Ama neden hep gündemde?
Yapılması gereken,
Bu soruyu cevaplamak,
Ve o cevabın gereğini yapmak iken,
İktidar ne yapıyor?
Eleştirmek ve küçümsemek…
Hani, bu tavrın siyasi bir getirisi olsa “hadi neyse” diyeceğim de; tam tersi bir etki oluşturuyor ve siyasi götürüsü olduğu apaçık ortada…
Ama iktidar durmak yok vurmaya devam yaklaşımında…
Buyurun,
“Belediye lokantacılık yapmaz” deyin ve Kent Lokantalarını da kapatın.
Hatta,
Belediyelerin verdiği öğrenci burslarını da kesin, belediye yurtlarını da kapatın.
Sosyal yardımları da engelleyin; görelim bakalım o zaman ne olur?
Ama unutmayın ki;
Siz unutsanız da,
Yeni nesil, arşiv araştırmasında çok iyi.
Daha sekiz-dokuz ay önce,
İktidar partisinin İstanbul-Ankara-İzmir belediye başkan adaylarının kreş vaadini ve hatta 100 günde 100 kreş açma vaadini önünüze koyuverir.
Bu ve benzeri belediye hizmetlerinin, bir boşluğu doldurduğu için bu kadar itibar gördüğünü nasıl göremezsiniz!
Bu kadar mı körleştiniz!
Eskiden “Yaparsa Ak Parti yapar!” derdiniz ve yapardınız!
Ama şimdi “yapmam da yaptırmam da” politikasında gibisiniz.
“Gitmesek de gelmesek de/O köy bizim köyümüzdür!” havasında,
Ve adeta tapulu araziniz gibi gördüğünüz belediyelere gecekondu yaptırtmam tarzında bir siyaset içindesiniz!
Yanlış Efendiler, yanlış!
Nasıl mahkeme kadıya mülk değilse,
Belediyeler ve beledî hizmetler de ne kimseye hastır ne de kimsenin tekelindedir!
Siyasal iletişim açısından da söyleyecek bir kelime bulamıyorum doğrusu!
Yapılan, kelimenin tam anlamıyla siyasal bir intihardır.
İktidar, adeta almış eline bir külek Karadeniz tereyağı; ha babam-de babam sürüyor muhalefet ekmeğine…
Valla ne diyelim;
Demek ki kontrolü kaybetmek böyle bir şey olsa gerek…
Kendi düşen ağlamaz kimse yolun bağlamaz!
“İktidar körleştirir, mutlak iktidar mutlaka körleştirir” demekten başka bir söz kalmıyor bize…

Not:
Bir önceki yazımda “Yeni Prens Kim?” başlığını kullanmıştım.
“Prens”ten kastım, aslında Machiavelli’nin “amaca ulaşmak için her yol mubahtır” cümlesiyle akıllarda kalan “Prens” isimli kitabına bir gönderme yapmak.
Ve Türk Siyasetinde öncekilerin de, şimdikinin de, gelecek olanın da pek bir farkı olmadığını/olmayacağını vurgulamaktı,
Ama demek ki ben iyi anlatamamışım!