'Gerçek' mi, 'Gerçeklik' mi..
“-Nereden nereye… Troyalı.
-Nereden nereye..?
-Başladığın yerden, hiç başlamayacağın yere…
Yani "gerçek"ten, "gerçeklik"e,
”Gerçeklik”in yalancı gerçeğine…”
"Gerçek" pür hakikattır.
Doğal olandır,
Vicdanî, insanî, insafî ve safî olandır,
"Gerçeklik" ise gerçek gibilik ve hakikat gibi yutturulmak istenendir.
Doğal değildir,
Vicdanı ve insafı yoktur,
İnsanîlikten uzaklaşmaktır,
Safiyeti olmayan bir zaafiyettir.
Gerçek temellidir ve kökü derindedir, gerçeklik ise portatif ve yüzeyseldir.
Gerçek uyandırır, gerçeklik uyutur, sarhoş eder.
Gerçek tektir, gerçeklik süprüntü bir çokluktur.
Gerçek insanın kendidir, iç dünyasıdır, gerçeklik ise görüntü, örüntü ve döküntüdür.
Gerçek görünmezdir ve içerisidir, gerçeklik ise görünen ve dışarısıdır.
Gerçek öz’dür, özeldir, insan olgusunun öz vatanıdır.
Gerçekçilik ise kabuktur, dıştır, özle ilgisi olmayandır.
Hatta öz'ü inkar, tahkir, tezyif ve saptırmadır.
Gerçek nettir, "gerçeklik" nefret eder, netlikten.
Gerçek hak'kı temsildir, gerçeklik ise gücü…
Gerçek hakka ve hakikata çağıran sestir,
Gerçeklik ise hak ve hakikatı örten, karanlığın sesidir.
Gerçek adaleti hakim kılmak ister,
Gerçeklikse; adaleti güçlünün, zorbanın, kuvvetlinin insafına bırakır.
Gerçek hukuk der, hak der, hakikat der,
Gerçeklikse kanun der, kural der, "benim dediklerim" der…
Gerçek "biz" der, herkes ve hepimiz der,
Gerçeklikse "ben" der, benden olan der, "benimleysen var" der…
Şimdi bak Troyalı…
Bak…
Hali pür melalimize bir bak..
Başladığımız nokta "gerçek"çilikti.
Gelmeyeceğimiz nokta ise "gerçeklik"çilik.
Ne kadar acı değil mi Troyalı…
Ne kadar acı…
Görmüyoruz.
"Gerçeklik"i kabullenip, "gerçek" gibi yutturmaya çalışıyoruz.,
Başlangıç parolamızı bile kaybettik.
Geldiğimiz noktada; hiç olmayacağımızı iddia ettiğimiz noktayla ittifak ettik.
Ne uğruna Troyalı…
Ne uğruna…
Hükümran olmak, hükmedebilmek, "ben"liği sürdürmek için…
Değer miydi…
Bu kadar tefessühe, yoldan çıkışa, varlık içinde yok oluşa, yaşarken bitişe; değer miydi…
Hani "pür gerçek" olunacaktı,
Hani inanç, iman ve yeminle yola çıkılmıştı…
Hani asla, "gerçeklik"e teslim olmayacak, cazibesine kapılmayacak ve cezbedici şehvetine esir olunmayacaktı…
Hani "gerçeği yaşat ki devlet yaşasın"dı.
Gerçek kaim ve daim olacak ve müdavimi olunacaktı..
Hani "gerçeklik ayakların altında" idi ve o "batıl, süfli, riyakar" ucubeye pirim verilmeyecekti.
Hani "gerçek"in gücüne teslim olunacak,
Güçlünün "gerçeklik"ine boyun eğilmeyecekti.
Hani "gerçek" gibi adil olunacak,
Gerçeklik'in zulmüne mani olunacaktı.
Çok kötü Troyalı…
Çok kötü…
"Biz"liğimizi yitirdik…
Bir araftayız artık.
Ne yazık ki; "gerçek" diye diye, "gerçeklik"e teslim olduk,
Esiriz artık Troyalı…
Riyanın esiri,
Gücün esiri,
Dünyasıllığın esiri,
Maddenin esiri,
"Gerçeklik"in esiri…
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.
Meliha Arda