Emeviler-Muaviye ve Allahcılık!..
Adam tam bir oportünist…
Babası Ebu Süfyan'dan geri kalmaz bir stratejist.
Zeki, sinsi, kurnaz, sabırlı, yetenekli, akıllı ve müthiş bir muhteris.
Hem de, kifayetli bir muhteris.
Her yol var adamda…
Yeter ki galip gelsin, hükümran olsun; yapamayacağı hiçbir şey yoktur.
Hani Makyavelli denen bir adam vardı; "hedefe ulaşmak için her yol mubahtır" demişti,
Makyavelli yazdığı kitabı, sanki Muaviye'nin hayatını incelemiş de yazmış!..
Bir araştırmacı Muaviye'yi şöyle tarif eder;
"Tarih sahnesinde, savaş meydanlarının anlı-şanlı bir kahramanı olarak parlamaktan ziyade, nadir yetişen bir diplomat, çevresini iyi tanıyan, tahlil eden ve dolayısıyla masa başı mücadelelerden hep zaferle ayrılan bir politikacı olmuştur."
Yani adamda her ayak var ve iktidarı elinde tutabilmek için kullanamayacağı bir yol-yöntem ve değer yoktur.
Muhaliflerini ekarte etmek ve siyasetini pekiştirmek için neler yapar ve neleri yapmaktan imtina etmez; gelin bir bakalım:
—Vaat,
Sınırsızca…
—Otoriterlik ve adam kullanma,
Atadığı valilere ve onların kamusal itibarlarından istifadeye bakınca hemen anlaşılıyor.
—Psikolojik baskı-Sindirme faaliyetleri ve Propaganda,
En vazgeçilmezidir ve başarmak için her türlü enstrümanı kullanmaktan imtina etmez.
—Kabileler arası ihtilafları tepe tepe kullanabilirlik,
—Her türlü politik komplo ve siyasi tuzak,
Tehdit, şantaj, gözdağı en çok ve çekinmeden başvurduğu yöntemlerdir.
—Askeri Müdahale ve mücadele,
Şiddeti kurumsal boyutla kullanmak onun için son çaredir ama gözünü kırpmadan uygular.
Daha çok da, müdahale boyutlu kullanır.
Zaten halifeliği de bir darbe sonucudur.
Üstelik tam bir alavare-dalavare içerikli bir darbe.
—Öldürme, siyasi infaz ve suikastlar,
Asla imtina etmez ve etmemiştir.
Engel gördüğü kimseleri, tereddütsüz yok etmiş veya ettirmiştir.
Tüm bunları yaptığı ve yapabilen bir tıynette olduğu için hep kazanmış ve kazanan olmuştur.
Sıffin Savaşı…
Muaviye ilk defa kaybetmek üzere.
Ama bir anda Muaviye askerleri mızraklarının ucuna Kuran sayfalarını takarlar.
Hz. Ali'ye elçi gönderip "Kuran aramızda hakem olsun/Savaşın sonucu Allah'ın dediği gibi belirlensin" derler.
Tabi sonrası malum.
Muaviye bir taşla birkaç kuş vuruyor.
Hem savaşı kaybetmekten kurtulur, hem de Hz. Ali tarafını parça parça eder!..
İşte bu Muaviye, Emevi Hanedanlığını kurup 20 sene yönetiyor.
Sonra?
Sonra yerine, daha kendisi ölmeden "Veliaht Halife" seçtirdiği oğlu Yezid geçiyor.
Babasından geri kalır mı?
Asla…
Her konuda, daha da ileri gidiyor.
Ayet, hadis ve Allah adını, siyasetini konsolide etme konusunda tepe tepe kullanıyor.
Adeta, "biz babadan böyle gördük" dercesine…
İslam Tarihine kara bir leke gibi kazınan, Kerbela mezaliminin altında onun imzası var.
Babasıyla en benzeşik yanı, dine aykırı her haltı işlemesine rağmen her şeye dini bir kılıf uydurmasıdır.
Her ikisi de, "Allahcılık/İslamcılık" abidesi.
İslamcı retorik tavan yapmış durumda…
Ama Hz. Peygamberin soyunu kurutmak, sindirmek ve yok etmekten de imtina etmeyen bir İslamcılık!..
Az kalsın unutuyordum.
Muaviye genelde Şam'da olduğu için, o devirde Bizans'a sınırdaş idi.
Bu durum Muaviye'de "Bizansçılık" da oluşturmuş.
Kamu yönetiminde tam bir Bizans muhibbi gibi…
Gerçi daha çok entrikalarını almış ama bu hayranlık oğluna da tevarüs etmiş.
Tarihçiler bilir; o dönemde, Bizans'ta kilise her şeyin önünde ve en büyük otorite idi.
Öyle ki; kilise, yatmaktan-kalkmaya, yemeden sıçmaya kadar, her şeyin belirleyici kaynağı haline gelmişti.
Bundan olsa gerek; Muaviye ve oğul Yezid de insanları zaptu rapt altında tutmak, manipüle etmek, siyasetlerini sürdürmek ve muhaliflerini yok etmek için en kullanışlı enstrüman olarak "din imkanını" ve buna bağlı olarak "ayet ve hadisleri", tepe tepe kullanmışlardır.
Hatta, kimi ayet ve hadisi, işlerine-dişlerine ve siyasetlerine göre değiştirecek, yontacak ve adeta kendilerini işaret ediyor vurgusu yapacak kadar!..
Şöyle ki;
Kerbela cinayeti sonrası Hz. Zeynep, Şam'a Yezid'in huzuruna getirilir. Gelene kadar türlü hakaret ve aşağılanmaya maruz bırakılmıştır.
"Kafire" bile yapılmayan muamele yapılmış, sefil ve perişan halde getirilmiştir.
Hz.Zeynep, Hz. Ali'nin kızı, Hz. Hasan ve Hüseyin'in kardeşi,
Annesi Peygamberimizin kızı Hz. Fatıma olan,
Hz. Peygamberin torunu Zeynep…
Yezid denen bu adam, Şam'daki yabancı temsilciler de dahil; önde gelen herkesi saraya davet etmiştir.
Gücünü, zaferini, ne kadar muhteşem olduğunu sergileyecek ya…
Tam bir "Rezalet-Zulmet ve Zillet Seramonisi"!..
Hz. Hüseyin'in kesik başı ortada durmaktadır.
Yezid ise son derece küstah, mütekebbir ve ukala şekilde Hz.Zeynep'e döner ve adeta "bak gördünüz mü; başınıza gelenleri" dercesine;
"Kardeşini kim öldürdü, biliyor musun?" diye sorar.
Hz. Zeynep büyük bir matem, keder ve kızgınlık içinde;
"O'nu sen öldürdün/siz katlettiniz!.." der.
Yezid;
"Hayır, bizim yaptıklarımızı bize Allah yaptırıyor. Kardeşini de Allah öldürttü" der.
***
Ne kadar ilginç ve manidar değil mi…
Sen her haltı et, cinayeti işle ve hatta Peygamberin torununu katlet, hile ve düzenbazlıkla darbe yap, hilafeti ele geçir, hanedanlık kur; sonra da sorumluluk alma ve her şeyin sebebi Allah'tır de!..
Ve üstelik, kendini Allah nezdinde "en muteber-en muhterem ve en seçilmiş" gibi lanse et ve böyle göster!..
Halbuki halkı,
Yani Müslümanları,
Yani kendi jargonlarıyla Ümmeti, sosyo-psikolojik boyutta, inanç ve İslam algısı bağlamında öyle bir ayrıştırdılar ki;
—Bir kısmı reaya'ya dönüştü,
Ne verseniz, "neden-niçin" demeden, düşünmeden, akletmeden yer ve kabul eder hale geldi.
Düşünebiliyor musunuz,
Peygamberin soyunun kurutulmasına, Ehl-i Beytin yok edilmesine; bırakın karşı durmayı, alkış tuttular alkış!..
Peygamber unutuldu, Kuran rafa kaldırıldı ve kerameti kendinden menkul Muaviyecilik'le ikame edildi.
Allah adı bile, Emeviciliğin iktidar emellerine ve halkı hipnotize etmelerine araç haline geldi.
Ve bu kesim Emevicilik/Muaviyecilikle Allah'a tapmayı aynı şey sanma noktasına geldi.
—Bir kısmı ise, "sizin yaptıklarınızın kaynağı bu din ise ve size bunları Allah yaptırıyor ise; o din hangi din, o Allah hangi Allah" diye düşünmeye,
Eğer sen "Emir-el Müminin" yani Müslümanların emiri isen; böyle yapmamalısın-yapamazsın demeye,
Peygamberin söyleyip yaptıklarıyla, Kuran'da anlatılanlarla sizin söyleyip yaptıklarınız çelişiyor diyerek ayrışmaya başladılar.
Bu hal, zamanla öyle kronik bir ayrışmaya büründü ki; kıyamete kadar sürecek ihtilaf-fitne ve farklı İslam algılarının oluşmasına ve dinin siyasete alet edilmesine yol açtı.
Her devre uygun, dönemin koşul ve kılığına girmiş revize ve modifiye bir Emevicilik kol gezmeye ve insanları din üzerinden manipüle etmeye başladı.
Ne yazık ve çok acıdır ki; hiç de bitmeyecek gibi…
Bugünden geçmişe bakıp da, "Emevi'lerin diline pelesenk olan söz ve söylemler nelerdir?" denecek olsa, eminim ki; şu sözler, onları çok net özetler;
"Bütün bunları bize Allah yaptırıyor.
Bunlar aslında Allah'ın istediği şeyler.
Dolayısıyla bize karşı çıkarsanız Allah'a karşı çıkmış olursunuz.
Bize karşı çıkmayın.
İtaat edin ve susun."
Öylesine işte…
Aklıma geldi, Emeviler-Muaviye ve Yezid'i anlatayım dedim.
Dediklerimi de ben demedim; tarih böyle diyor…
Babası Ebu Süfyan'dan geri kalmaz bir stratejist.
Zeki, sinsi, kurnaz, sabırlı, yetenekli, akıllı ve müthiş bir muhteris.
Hem de, kifayetli bir muhteris.
Her yol var adamda…
Yeter ki galip gelsin, hükümran olsun; yapamayacağı hiçbir şey yoktur.
Hani Makyavelli denen bir adam vardı; "hedefe ulaşmak için her yol mubahtır" demişti,
Makyavelli yazdığı kitabı, sanki Muaviye'nin hayatını incelemiş de yazmış!..
Bir araştırmacı Muaviye'yi şöyle tarif eder;
"Tarih sahnesinde, savaş meydanlarının anlı-şanlı bir kahramanı olarak parlamaktan ziyade, nadir yetişen bir diplomat, çevresini iyi tanıyan, tahlil eden ve dolayısıyla masa başı mücadelelerden hep zaferle ayrılan bir politikacı olmuştur."
Yani adamda her ayak var ve iktidarı elinde tutabilmek için kullanamayacağı bir yol-yöntem ve değer yoktur.
Muhaliflerini ekarte etmek ve siyasetini pekiştirmek için neler yapar ve neleri yapmaktan imtina etmez; gelin bir bakalım:
—Vaat,
Sınırsızca…
—Otoriterlik ve adam kullanma,
Atadığı valilere ve onların kamusal itibarlarından istifadeye bakınca hemen anlaşılıyor.
—Psikolojik baskı-Sindirme faaliyetleri ve Propaganda,
En vazgeçilmezidir ve başarmak için her türlü enstrümanı kullanmaktan imtina etmez.
—Kabileler arası ihtilafları tepe tepe kullanabilirlik,
—Her türlü politik komplo ve siyasi tuzak,
Tehdit, şantaj, gözdağı en çok ve çekinmeden başvurduğu yöntemlerdir.
—Askeri Müdahale ve mücadele,
Şiddeti kurumsal boyutla kullanmak onun için son çaredir ama gözünü kırpmadan uygular.
Daha çok da, müdahale boyutlu kullanır.
Zaten halifeliği de bir darbe sonucudur.
Üstelik tam bir alavare-dalavare içerikli bir darbe.
—Öldürme, siyasi infaz ve suikastlar,
Asla imtina etmez ve etmemiştir.
Engel gördüğü kimseleri, tereddütsüz yok etmiş veya ettirmiştir.
Tüm bunları yaptığı ve yapabilen bir tıynette olduğu için hep kazanmış ve kazanan olmuştur.
Sıffin Savaşı…
Muaviye ilk defa kaybetmek üzere.
Ama bir anda Muaviye askerleri mızraklarının ucuna Kuran sayfalarını takarlar.
Hz. Ali'ye elçi gönderip "Kuran aramızda hakem olsun/Savaşın sonucu Allah'ın dediği gibi belirlensin" derler.
Tabi sonrası malum.
Muaviye bir taşla birkaç kuş vuruyor.
Hem savaşı kaybetmekten kurtulur, hem de Hz. Ali tarafını parça parça eder!..
İşte bu Muaviye, Emevi Hanedanlığını kurup 20 sene yönetiyor.
Sonra?
Sonra yerine, daha kendisi ölmeden "Veliaht Halife" seçtirdiği oğlu Yezid geçiyor.
Babasından geri kalır mı?
Asla…
Her konuda, daha da ileri gidiyor.
Ayet, hadis ve Allah adını, siyasetini konsolide etme konusunda tepe tepe kullanıyor.
Adeta, "biz babadan böyle gördük" dercesine…
İslam Tarihine kara bir leke gibi kazınan, Kerbela mezaliminin altında onun imzası var.
Babasıyla en benzeşik yanı, dine aykırı her haltı işlemesine rağmen her şeye dini bir kılıf uydurmasıdır.
Her ikisi de, "Allahcılık/İslamcılık" abidesi.
İslamcı retorik tavan yapmış durumda…
Ama Hz. Peygamberin soyunu kurutmak, sindirmek ve yok etmekten de imtina etmeyen bir İslamcılık!..
Az kalsın unutuyordum.
Muaviye genelde Şam'da olduğu için, o devirde Bizans'a sınırdaş idi.
Bu durum Muaviye'de "Bizansçılık" da oluşturmuş.
Kamu yönetiminde tam bir Bizans muhibbi gibi…
Gerçi daha çok entrikalarını almış ama bu hayranlık oğluna da tevarüs etmiş.
Tarihçiler bilir; o dönemde, Bizans'ta kilise her şeyin önünde ve en büyük otorite idi.
Öyle ki; kilise, yatmaktan-kalkmaya, yemeden sıçmaya kadar, her şeyin belirleyici kaynağı haline gelmişti.
Bundan olsa gerek; Muaviye ve oğul Yezid de insanları zaptu rapt altında tutmak, manipüle etmek, siyasetlerini sürdürmek ve muhaliflerini yok etmek için en kullanışlı enstrüman olarak "din imkanını" ve buna bağlı olarak "ayet ve hadisleri", tepe tepe kullanmışlardır.
Hatta, kimi ayet ve hadisi, işlerine-dişlerine ve siyasetlerine göre değiştirecek, yontacak ve adeta kendilerini işaret ediyor vurgusu yapacak kadar!..
Şöyle ki;
Kerbela cinayeti sonrası Hz. Zeynep, Şam'a Yezid'in huzuruna getirilir. Gelene kadar türlü hakaret ve aşağılanmaya maruz bırakılmıştır.
"Kafire" bile yapılmayan muamele yapılmış, sefil ve perişan halde getirilmiştir.
Hz.Zeynep, Hz. Ali'nin kızı, Hz. Hasan ve Hüseyin'in kardeşi,
Annesi Peygamberimizin kızı Hz. Fatıma olan,
Hz. Peygamberin torunu Zeynep…
Yezid denen bu adam, Şam'daki yabancı temsilciler de dahil; önde gelen herkesi saraya davet etmiştir.
Gücünü, zaferini, ne kadar muhteşem olduğunu sergileyecek ya…
Tam bir "Rezalet-Zulmet ve Zillet Seramonisi"!..
Hz. Hüseyin'in kesik başı ortada durmaktadır.
Yezid ise son derece küstah, mütekebbir ve ukala şekilde Hz.Zeynep'e döner ve adeta "bak gördünüz mü; başınıza gelenleri" dercesine;
"Kardeşini kim öldürdü, biliyor musun?" diye sorar.
Hz. Zeynep büyük bir matem, keder ve kızgınlık içinde;
"O'nu sen öldürdün/siz katlettiniz!.." der.
Yezid;
"Hayır, bizim yaptıklarımızı bize Allah yaptırıyor. Kardeşini de Allah öldürttü" der.
***
Ne kadar ilginç ve manidar değil mi…
Sen her haltı et, cinayeti işle ve hatta Peygamberin torununu katlet, hile ve düzenbazlıkla darbe yap, hilafeti ele geçir, hanedanlık kur; sonra da sorumluluk alma ve her şeyin sebebi Allah'tır de!..
Ve üstelik, kendini Allah nezdinde "en muteber-en muhterem ve en seçilmiş" gibi lanse et ve böyle göster!..
Halbuki halkı,
Yani Müslümanları,
Yani kendi jargonlarıyla Ümmeti, sosyo-psikolojik boyutta, inanç ve İslam algısı bağlamında öyle bir ayrıştırdılar ki;
—Bir kısmı reaya'ya dönüştü,
Ne verseniz, "neden-niçin" demeden, düşünmeden, akletmeden yer ve kabul eder hale geldi.
Düşünebiliyor musunuz,
Peygamberin soyunun kurutulmasına, Ehl-i Beytin yok edilmesine; bırakın karşı durmayı, alkış tuttular alkış!..
Peygamber unutuldu, Kuran rafa kaldırıldı ve kerameti kendinden menkul Muaviyecilik'le ikame edildi.
Allah adı bile, Emeviciliğin iktidar emellerine ve halkı hipnotize etmelerine araç haline geldi.
Ve bu kesim Emevicilik/Muaviyecilikle Allah'a tapmayı aynı şey sanma noktasına geldi.
—Bir kısmı ise, "sizin yaptıklarınızın kaynağı bu din ise ve size bunları Allah yaptırıyor ise; o din hangi din, o Allah hangi Allah" diye düşünmeye,
Eğer sen "Emir-el Müminin" yani Müslümanların emiri isen; böyle yapmamalısın-yapamazsın demeye,
Peygamberin söyleyip yaptıklarıyla, Kuran'da anlatılanlarla sizin söyleyip yaptıklarınız çelişiyor diyerek ayrışmaya başladılar.
Bu hal, zamanla öyle kronik bir ayrışmaya büründü ki; kıyamete kadar sürecek ihtilaf-fitne ve farklı İslam algılarının oluşmasına ve dinin siyasete alet edilmesine yol açtı.
Her devre uygun, dönemin koşul ve kılığına girmiş revize ve modifiye bir Emevicilik kol gezmeye ve insanları din üzerinden manipüle etmeye başladı.
Ne yazık ve çok acıdır ki; hiç de bitmeyecek gibi…
Bugünden geçmişe bakıp da, "Emevi'lerin diline pelesenk olan söz ve söylemler nelerdir?" denecek olsa, eminim ki; şu sözler, onları çok net özetler;
"Bütün bunları bize Allah yaptırıyor.
Bunlar aslında Allah'ın istediği şeyler.
Dolayısıyla bize karşı çıkarsanız Allah'a karşı çıkmış olursunuz.
Bize karşı çıkmayın.
İtaat edin ve susun."
Öylesine işte…
Aklıma geldi, Emeviler-Muaviye ve Yezid'i anlatayım dedim.
Dediklerimi de ben demedim; tarih böyle diyor…
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.
Hakan Demirci