Amed'in verdiği ders; "No way out!.."
Çoktandır görüşmüyorduk,
Sözleştik ve sonunda bir araya geldik.
Havadan sudan konuşurken; bir delikanlı geldi.
Ali ismini sordu,
Amed, dedi.
2001 doğumlu,
Henüz yirmisine yeni girmiş.
Üniversite sınav sonucunu bekliyor.
Moda tabirle, Z kuşağının tam göbeğindeki birisi.
Bir süre kendi aramızda konuşmaya daldık ve delikanlıyı unuttuk sanki…
Konu, ekonomi-siyaset-bürokrasi-diplomasi falan filan gibi, genel gidişat idi.
Tam bu esnada Amed dedi ki;
"Bence, olacak bir seçimin kaderini Z Kuşağı belirleyecek."
Bir anda ona döndük.
Kendi tabiriyle, kendisi de Z Kuşağından olan Amed'ten böyle bir tepki beklemiyorduk.
İlgimi çekti,
"Bir şey diyeceğim" dedi.
Merakla bekliyordum; ne diyeceğini.
Ve, "Yol yaparak övünen başka bir ülke var mıdır…" diye söyleyince, şaşkınlığım daha da arttı.
Ondan böyle bir söz, hiç mi hiç beklemiyordum.
Hani, güya; Z Kuşağının sosyal-siyasal ve toplumsal olaylarla alakası yok diye biliyorduk ya…
Televizyon izliyor, gazeteleri takip ediyor musun, diye sordum.
Kendinden emin bir şekilde;
"Ne gerek var ki,
Zaten, hepsi yalan-dolan dolu,
Sosyal medya ve YouTube kanalları gerçekleri öğrenmeye yetiyor", dedi.
Ali de, ben de ve ikram ettiği güzel çayından yudumladığımız Haktan da şaşırmıştı.
Amed devam etti;
"Ya abi, bir devlet için üç önemli alan var,
—Eğitim,
—Sağlık,
—Ulaşım…
Bu üçlemenin odak noktası "kazanç" üzerine kurulu olursa halimiz ne olacak; hiç düşünüyor muyuz" dedi.
"Bir ülke öğrencisini, hastasını, yolcusunu müşteri gibi görebilir mi abi,
Bu nasıl olur" deyince;
Amed'e döndüm ve "Seni kutluyorum, hayranlık ve hayretle dinliyorum" dedim.
Sonra, Haktan Başkan araya girdi ve;
Bizim kuşağın fikrî dokusuna uygun bir realiteye vurgu yaptı.
Haklıydı ve doğruydu da…
Aynı zamanda, gerçeklik de onu teyit ediyordu.
Hemfikirdim, ben de…
Ama, Amed ve kendi kuşağı için o gerçekliğin bir belirleyiciliği yoktu.
Sanki, "ortamı bu noktaya siz getirdiniz ve o kısmını da siz düşünün" dercesine, bize bakıyordu…
Unutmadan,
Amed, neredeyse yaşıyla yaşıt olan iktidarın 20 yılını üçe ayırdı ve şöyle anlattı;
"—2010'a kadar çalmamışlar, çaldırmamışlar ve gayet güzel işler yapmışlar.
—Sonraki beş-altı yıl, bu durum "iyi-kötü" bir arada devam etmiş.
—Son dönem ise; maalesef, "iyi" iyice azaldı ve "kötü" tam gaz ilerliyor…"
Gerçi, Amed bu üç süreci çok daha güzel anlatmıştı da; ben onun kadar iyi ve veciz ifade edemedim. Ya da, etmek istemedim galiba.
Bir de, zaman zaman dile getirilen "bizden öncesinde kıtlıklar-kuyruklar vardı" önermesine dair, ilginç bir değerlendirmede bulundu.
Aynen şöyle dedi:
"Ak Parti iktidara geldiğinde bir yaşındaydım.
An itibariyle önceki, daha önceki, daha daha önceki, daha daha daha önceki iktidar, yine bu parti idi.
Ama yine de geçmişe gidelim ve o kastedilen dönemi ele alalım.
Kuyruk-kıtlık vardı deniyor;
Kuyruğa giren olduğuna göre, halkın, kıt olan malı alacak imkanı vardı,
Yoksa kuyruğa neden girsinlerdi ki…
Ama şimdi, raflar dolu ama onu almak için cepte para yok veya malların fiyatı arttığı için paranın alım gücü yok…
Ve, dolayısıyla da kuyruklar da yok.
Soruyorum size; hangisi daha iyi abi…"
Hadi buyur, cevap ver bakalım…
Oturduk kaldık, yerimizde.
Valla Amed'e bir şey diyemedik ve kaçmayı tercih edip; "Geç oldu hadi kalkalım" dedik!
Başka ne diyebilirdik ki…
Hani, şeyimiz sıkışınca atasözüne sığınırız ya, hemen…
Biz de, "yiğitliğin onda dokuzu kaçmak" dedik ve Amed'in başka söyleyeceklerini duymaktan kaçtık,
Yani, kendi çocuğumuzdan,
Yani, yeni neslin söyleyeceği hakikatlerden,
Gerçeğin, tokat gibi yüzümüze çarpmasından; kaçtık!..
William Shakespeare:
Serçenin ölmesinde bile bir bildiği vardır kaderin.
Şimdi olacaksa bir şey, yarına kalmaz,
Yarına kalacaksa, bugün olmaz.
Bütün mesele hazır olmakta.
Madem, hiçbir insan bırakıp gideceği şeyin gerçekten sahibi olmamış,
Erken bırakmış ne çıkar; ne olacaksa olsun!..
Sözleştik ve sonunda bir araya geldik.
Havadan sudan konuşurken; bir delikanlı geldi.
Ali ismini sordu,
Amed, dedi.
2001 doğumlu,
Henüz yirmisine yeni girmiş.
Üniversite sınav sonucunu bekliyor.
Moda tabirle, Z kuşağının tam göbeğindeki birisi.
Bir süre kendi aramızda konuşmaya daldık ve delikanlıyı unuttuk sanki…
Konu, ekonomi-siyaset-bürokrasi-diplomasi falan filan gibi, genel gidişat idi.
Tam bu esnada Amed dedi ki;
"Bence, olacak bir seçimin kaderini Z Kuşağı belirleyecek."
Bir anda ona döndük.
Kendi tabiriyle, kendisi de Z Kuşağından olan Amed'ten böyle bir tepki beklemiyorduk.
İlgimi çekti,
"Bir şey diyeceğim" dedi.
Merakla bekliyordum; ne diyeceğini.
Ve, "Yol yaparak övünen başka bir ülke var mıdır…" diye söyleyince, şaşkınlığım daha da arttı.
Ondan böyle bir söz, hiç mi hiç beklemiyordum.
Hani, güya; Z Kuşağının sosyal-siyasal ve toplumsal olaylarla alakası yok diye biliyorduk ya…
Televizyon izliyor, gazeteleri takip ediyor musun, diye sordum.
Kendinden emin bir şekilde;
"Ne gerek var ki,
Zaten, hepsi yalan-dolan dolu,
Sosyal medya ve YouTube kanalları gerçekleri öğrenmeye yetiyor", dedi.
Ali de, ben de ve ikram ettiği güzel çayından yudumladığımız Haktan da şaşırmıştı.
Amed devam etti;
"Ya abi, bir devlet için üç önemli alan var,
—Eğitim,
—Sağlık,
—Ulaşım…
Bu üçlemenin odak noktası "kazanç" üzerine kurulu olursa halimiz ne olacak; hiç düşünüyor muyuz" dedi.
"Bir ülke öğrencisini, hastasını, yolcusunu müşteri gibi görebilir mi abi,
Bu nasıl olur" deyince;
Amed'e döndüm ve "Seni kutluyorum, hayranlık ve hayretle dinliyorum" dedim.
Sonra, Haktan Başkan araya girdi ve;
Bizim kuşağın fikrî dokusuna uygun bir realiteye vurgu yaptı.
Haklıydı ve doğruydu da…
Aynı zamanda, gerçeklik de onu teyit ediyordu.
Hemfikirdim, ben de…
Ama, Amed ve kendi kuşağı için o gerçekliğin bir belirleyiciliği yoktu.
Sanki, "ortamı bu noktaya siz getirdiniz ve o kısmını da siz düşünün" dercesine, bize bakıyordu…
Unutmadan,
Amed, neredeyse yaşıyla yaşıt olan iktidarın 20 yılını üçe ayırdı ve şöyle anlattı;
"—2010'a kadar çalmamışlar, çaldırmamışlar ve gayet güzel işler yapmışlar.
—Sonraki beş-altı yıl, bu durum "iyi-kötü" bir arada devam etmiş.
—Son dönem ise; maalesef, "iyi" iyice azaldı ve "kötü" tam gaz ilerliyor…"
Gerçi, Amed bu üç süreci çok daha güzel anlatmıştı da; ben onun kadar iyi ve veciz ifade edemedim. Ya da, etmek istemedim galiba.
Bir de, zaman zaman dile getirilen "bizden öncesinde kıtlıklar-kuyruklar vardı" önermesine dair, ilginç bir değerlendirmede bulundu.
Aynen şöyle dedi:
"Ak Parti iktidara geldiğinde bir yaşındaydım.
An itibariyle önceki, daha önceki, daha daha önceki, daha daha daha önceki iktidar, yine bu parti idi.
Ama yine de geçmişe gidelim ve o kastedilen dönemi ele alalım.
Kuyruk-kıtlık vardı deniyor;
Kuyruğa giren olduğuna göre, halkın, kıt olan malı alacak imkanı vardı,
Yoksa kuyruğa neden girsinlerdi ki…
Ama şimdi, raflar dolu ama onu almak için cepte para yok veya malların fiyatı arttığı için paranın alım gücü yok…
Ve, dolayısıyla da kuyruklar da yok.
Soruyorum size; hangisi daha iyi abi…"
Hadi buyur, cevap ver bakalım…
Oturduk kaldık, yerimizde.
Valla Amed'e bir şey diyemedik ve kaçmayı tercih edip; "Geç oldu hadi kalkalım" dedik!
Başka ne diyebilirdik ki…
Hani, şeyimiz sıkışınca atasözüne sığınırız ya, hemen…
Biz de, "yiğitliğin onda dokuzu kaçmak" dedik ve Amed'in başka söyleyeceklerini duymaktan kaçtık,
Yani, kendi çocuğumuzdan,
Yani, yeni neslin söyleyeceği hakikatlerden,
Gerçeğin, tokat gibi yüzümüze çarpmasından; kaçtık!..
William Shakespeare:
Serçenin ölmesinde bile bir bildiği vardır kaderin.
Şimdi olacaksa bir şey, yarına kalmaz,
Yarına kalacaksa, bugün olmaz.
Bütün mesele hazır olmakta.
Madem, hiçbir insan bırakıp gideceği şeyin gerçekten sahibi olmamış,
Erken bırakmış ne çıkar; ne olacaksa olsun!..
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.
ege