'Adalet kaba kuvvet, kara pusatla mı sağlanır sanırsın..!'
Şeyh Edabali:
Pazar yerinde birinin elin kesmişsin.
Osman;
Hırsızlık etti
Edabali;
İmdi de kendine zarar vermişsin.
(Amcası Dündar Beyin oğlu Batur’u ihanet nedeniyle hançerler. Amcası bu konuyu gündemde tutup, bizde kan kanla temizlenir deyince; hançerini çeken Osman, aynı noktadan kendine hançeri saplar.)
Osman;
Kendi cezamı kendim kestim…
Edabali;
Adalet sen misin Osman bey..!
Osman;
Gerekirse benim…
Edabali;
Adalet kaba kuvvet, kara pusatla mı sağlanır sanırsın..!
Osman;
Haksızlığın hakkından kara pusat gelmez de, ne gelir Edabali…!
Edabali;
Adalet gelir…
Adalet, "ak sütün içindeki ak kılı görüp, kara taşın üzerindeki kara yılan sezmek" gerektirir.
Adalet sadece polat bilek, kara pusat değil; basiret ve feraset de ister.
Hazreti Usame bir cenk esnasında şahadet getirip aman dileyen birini öldürmüştü.
Peygamberimiz Usame’yi çağırır;
Sen imanını ilan eden birini mi öldürdün.?
Usame, korkudan böyle yaptı diye kendini savununca;
Peygamberimiz;
Sen onun kalbini mi yardın ki; niyetini okur, kastını bilirsin, buyurdu.
Osman bey,
Hiç sormadan, danışmadan, arkasını önünü tartmadan; hırsız da olsa, kafana göre adalet uygulaman doğru mudur.?
Hani kadı..!
Hani şahitler..!
Hani mahkeme..!
Hükmü sen verir, sen mi uygularsın.!
Kaldı ki bizler kalpleri okuma makamında değiliz.
Eğer öyle bir hünerimiz varsa evvela kendi kalbimizi okumalıyız.
Gelelim kanayan yarana;
Hz Peygamber, kendini tüm dünya lezzetlerinden uzak tutup vücuduna zarar veren Ebu Derda’yı bile nefsiniz sizin bineğinizdir, ona iyi davranın diye uyarmışken;
Kendine zarar vermen, hançerlemen doğru mudur..!
Osman…
Birden saman alevi gibi tutuşup, sönüveren Osman..!
Osmancık…
Biz sana yürüdüğünde adalet yürüsün,
Tebessüm ettiğinde merhamet gülsün,
Zulme direndiğinde sabır kıyama kalksın,
Ve ahali sende tevhidi görsün, deriz; sen neler edersin..!
Canı tez olanın sağlam işi de az olur.
Bunu böylece bilesin..!”
Daha önce TRT-1’de yayınlanan "Diriliş Ertuğrul"un devamı niteliğinde olup şuanda ATV’de yayınlanan "Kuruluş Osman" dizisinden bu alıntıyı neden yaptım.?
Özellikle yaptım.
Dillerden düşürülmeyen Osmanlı Devletinin temel felsefesinde nasıl bir bilgesellik ve kurumsallaşma mesajı olduğunu paylaşmak istedim.
Mahkeme, hakim, şahit vb. gibi olgularla adalet sistematiğinin nasıl bir objektivite ve hassasiyet içinde yürütülmesi duyarlığını paylaşmak istedim.
Örnek alınan bilge kişilerin söz, söylem ve istişarelerinin kuruluş felsefesi oluşumunda ne kadar müessir olduklarını paylaşmak istedim.
Kibir, bencillik ve enaniyetin yöneticide zehir etkisine; istişare, tevazu ve danışmanın erdemli ve olgunlaşmış lider oluşumuna katkısını paylaşmak istedim.
Osmanlı’nın adaletle kurulup adaletle yükseldiğini, adaletin zaafa uğradığında ise; iniş, inkıraz ve çöküşün başladığını paylaşmak istedim.
Yönetimde gücün önemine ama bunu tek başına intihar olacağına,
Kaba kuvvetin hiçliğine,
Kuvvetin yanında, akıl, bilgi, merhamet, adalet, sabır, disiplin gibi olguların olmazsa olmazlığına parmak basmak istedim.
Osmanlı Osmanlı demekle Osmanlıcı olunmuyor.
Cumhuriyet Cumhuriyet demekle de Cumhuriyetçi olunmuyor.
Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz mesabesinde; söylem-eylem tutarlılığı esastır.
Birşeyi çok söylemek aynı zamanda o şey konusundaki zaafın da dışavurumudur.
Ve bazen insan psikolojisi insana en yapamadığını ve en eksik olduğu şeyi en çok dillendirtir.
Birşeyin çok söylenmesi bir süre sonra bıkkınlık da getirir ve "sahicilik" konusunda tereddütler oluşturur.
Kabak tadı vermeye başlar ve o ana dek yapılmayan yapılarak; samimiyet sorgulanmaya başlar.
İşte o an doğrulara bile itibar edilmeyen andır.
Doğruların bile "acaba" ile karşılandığı andır.
O an bu an’mıdır bilemem ama o an, inkirazın en yakın olduğu an’dır.
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.