Türkiye, Ak Parti ve Recep Tayyip Erdoğan
Merhaba Sevgili Ogün Haber okurları; yeni bir haftada daha sizlerleyiz, bu hafta sizlere Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile yaptığım söyleşiden, o'nun sözleri dışında, söyleşiden kendi adıma çıkardığım düşüncelerimi aktarmaya çalışacağım.
Konularımız sadece bir noktada odaklanmadı, siyasetin geleceği, PKK, ekonomi, yaklaşmakta olan Ak Parti kongresi, yerel seçimler, Cumhur Başkanlığı seçimi ve Dünya Politikaları kısaca her konudan dem vurmaya çalışacağım sizlere. 2010 yılından itibaren Türkiye’nin de komşu olduğu Ortadoğu ülkelerinde çok ciddi siyasi değişim ve dönüşüm başlamış ve halen de en sıcak boyutuyla ülkeden ülkeye devam etmektedir. Tunus, Mısır, Libya derken; şu anda en kanlı, acımasız ve en girift boyutuyla Suriye'de gündemi tutuyor.
Tüm bu halk hareketlerinin ve demokratik hak istemlerinin altında 2002'den itibaren Türkiye'de kurulan hükümet ve Tayyip Erdoğan'ın liderliğinin de katkısı kuşkusuz tartışılmaz bir faktördür. Çünkü Recep Tayyip Erdoğan’nın liderliğinde kurulan hükümetle Türkiye ciddi anlamda siyasi ve ekonomik olarak büyümüş ve bölgede hatırı sayılır bir ivme kazanmıştır.
2011 yılındaki 12 Haziran seçimleriyle Ak Parti ve Erdoğan için de yeni ve zorlu bir sürece girilmiş oldu. Çünkü Ulusal ve uluslararası boyutta bir sorunlar sarmalıyla birlikte ve yoğun bir gündemle iç içe önümüzde zorlu bir 2-3 yıla girilmektedir. “Arap Baharı” da denilen Ortadoğu ülkelerindeki kasırga, Suriye'de yaşanarak adeta Türkiyenin kendi iç sorunu gibi etkisini gösterir boyutta sürmektedir. Bunun yanında Türkiye'nin kronik ve adeta kangrene dönüşmüş terör sorunu, daha keskin daha farklı ve daha yoğunluklu bir sürece girmiş durumdadır. Ak Parti de kendi içinde gerek tüzüğü, gerekse de 10 yıllık süregelen kesintisiz iktidarıyla Eylül 2012 kongresiyle ve önümüzdeki mahalli idareler ve cumhurbaşkanlığı seçimi süreciyle karmaşık ve yoğun bir iki yıla girmeye hazırlanmaktadır.
Ak Parti ve İç Siyasi Gündem, Başbakan'ın Numan Kurtulmuş ve Süleyman Soylu'nun partiye davetiyle birlikte sinyalleri alınan yenileşme ve yeniden yapılanma süreci ilk adımlarını göstererek; Ak Parti kongre sürecini başlatmış oldu. Başbakan'ın bu süreçte dünden bugüne prensiplerine bağlılığını ve bu koyulmuş ilkelerden de taviz vermeden ciddi bir kan değişimi yapacağını söyleyebiliriz. Erdoğan; İktidar olmanın doğal sonucu olan “mental yorgunluğu” ve kamuoyunda zikredilmeye başlanan “rehavet” iddiasını izale etmek için gerekli adımları kuşkusuz atacaktır. Kongreyle birlikte yepyeni bir MKYK, MYK ve hatta Hükümet göreceğiz. Hatta şimdiden yerel seçimler için nabız yoklamaya başlamış ve hatta yeni büyükşehir olacak illerle ilgili büyükşehir ve ilçe başkan adaylıklarıyla ilgili seçmen tabanında çalışmalar başlatmıştır. Erdoğan; siyasi hesaplarını iyi bilen bazı zamanlar siyaset ve toplum mühendislerinin partisi ile ilgili teorilerini tersyüz edecek adımlar atabilen bir liderdir. Teşkilatlanma, seçimler, seçimlere hazırlık gibi süreçleri çok iyi yönetebilen, siyasasette kazanmak için gerekli disiplin ve çalışma organizasyonunu çok iyi sağlayabilen dinamizme her zaman sahip olan birisidir. Çünkü Siyasi kariyeri içinde Erdoğan'ın karizması bunu gerektirmektedir. Erdoğan siyasi adımlarında kendi içinde hesaplarını iyi yapabilen ve gündemin önüne geçen siyasi yaklaşımıyla yönlendirici ve gündem belirleyici olmaya kendi partisi içinde yapacağı “yenileşme” ile de devam edecektir. Şuana kadarki son on yılındaki “lider”lik endişine de bakarsak pek çok konuda sürprizler yaşatabilen ve bazen de tabiri caiz ise “ şapkadan tavşan” çıkartabilecek bir siyasi dehaya sahip olduğunu görebiliriz. 12 Haziran seçimleri öncesinde “Hedef-2023” diye halka duyurduğu iddia ve ideallerini gerçekleştirecek yeni kadrolarını Eylül kongresiyle oluşturacaktır. Erdoğan önündeki yoğun iç de dış siyasi ve diplomatik gündemin büyüklüğünü iyi gözleyip bu minvalde hareket edecek ve bu süreci de beklentilerin aksine başarıyla yönetebilecek, yeni süreci oluşturacağı bu yeni kadroyla idare edecektir. Tayyip Erdoğan bu önümüzdeki yoğun geçecek 2-3 yılın da planını kendi zihninde çok iyi yapmış ve ne yapacağından emin bir şekilde Eylül kongresine gitmektedir.
Eylül kongresiyle oluşturacağı yeni kadro ilk sınavını 2013 kasım ayına alınması düşünülen yerel seçimlerde verecek ve sonrasında 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ispat-ı vücut edecektir. Erdoğan’ın asıl siyasi hesabı ise tamamen 2014 de halkın seçeceği Cumhurbaşkanlığı seçimi üzerine oluşmaktadır. Görünen o ki Erdoğan; bu defa başkası adına fedakarlık yapmayacak ve 2014 de Köşke çıkacaktır. Köşke çıkarken ise yerel seçimleri kazanmış Partisinin oy oranından daha yüksek bir oy oranıyla seçilmiş bir Cumhurbaşkanı olmak istemektedir. Çünkü Erdoğan köşke çıktığında da aktivitesinden taviz vermeyecek bir siyasi yapıda ve karizmada bir liderdir. Onun Siyasi kişiliği ve öznel yapısı asla pasifize olmaya meyyal bir yapı ve siyasi nitelik arzetmemektedir.
Tüm bu nedenlerden dolayı, Ak Parti'nin Eylül kongresi ve bu kongrede ortaya çıkacak yeniden yapılanma çok büyük önem arz etmektedir. Bu kadroya baktığımızda geleceğe dair bir perspektif çizebilme olanağına sahip olacağız.
PKK, Terör ve Kürt Sorunu
Bu sorunla ilgili siyasi, ekonomik ve diplomatik boyutta gökkubbe altında nerdeyse söylenmedik hiçbirşey kalmadı… Bu bağlamda Kürt sorunuyla ilgili 2002 den bu yana çok ciddi aşamalar kaydedildi fakat olayın Terör boyutunda görünürde değişen bişey olmadı. Pkk Terörü maalesef kan dökmeye devam etti.
Hükümet Kürt sorunuyla ilgili her türlü çözüm önerilerini dinledi, konuştu, tartıştı ve pek çok formülasyonu da pratik sürece dahil etti. Terörün sona ermesi için söylenen her enstrümanı göz ardı etmeden sorunla siyasi olarak da, devlet olarak da çok cesur ve ciddi adımlar attı. Kürtçeyle ilgili yapılan çalışmalari seçmeli ders, trt-şeş vb. gibi pek çok konuda adımlarını ciddi ve samimi şekilde atmasına rağmen olayın terör kısmında değişen birşey olmadı. Aslında bu süreçte Kürtler de ne istedikleri konusunda zihni olarak net değillerdi. Adeta haklarımızı istiyoruz gibi sloganik söylemlerinde bu isteğin içini dolduramıyorlardı. Çünkü bir nevi hak isteme konusunda aklı başında bazı Kürtlerin haricindeki kahir ekseriyet ne istediğini ve ne isteyeceğini bilemeyen “hak ve özgürlük isteme hastalığı”na tutulmuş gibiydiler. Kendini kürtlerin siyasi temsilcisi diyen BDP, kürtlerin temsilcisi olmaktan ziyade, PKK'nın temsilcisi konumuna düşmüş, önceliklerini tamamen Öcalan'ın hapis hayatıyla ilgili düzenlemelere vermiş ve dağın figüranlığını yapar hale gelmiş ve de sorunun çözümüyle alakalı bir acziyet içinde davranmaktadırlar. Tüm bunlardan sonra hükümet- devlet ve Erdoğan artık kürt sorunuyla, terör sorununu ayrı ayrı ele almaya başlar hale gelmiştir. Çünkü Erdoğan; kürtlere yapacağı her türlü demokratik kültürel ve siyasi hakları sağlamaya çalışırken bunu hiçbir kaydu şarta bağlı olmaksızın yapma bilincindedir. “Terör biterse, biz de hükümet ve devlet olarak şunu bunu yaparız” gibi şarta müteallik bir samimiyetsizlik, siyasi faydacılık ve çözümsüzlüğü çözüm gibi düşünen bir yaklaşım içinde hiç olmamış ve bu sorunun çözümü için büyük bir mesuliyeti cesaretle üstlenmiştir. Ki bugüne kadar bu soruna dair attığı adımlar, bu sorunun çözümüne dair isteğini ve cesaretini de sergilemektedir.
Terörle ilgili önümüzdeki bir yıl çok yoğun bir süreci içermektedir. Bu defa terörün sona ermesiyle ilgili içte ve dışta çok ciddi hazırlıklar yapılmaktadır. Gerek BDP'nin gerekse de PKK'nın küstah, aymaz ve sorumsuzca tavrı hükümeti ve Erdoğan'ı bu yeni sürece götürmüştür.
Bu süreci Suriyedeki gelişmelerden bağımsız görmek mümkün değildir. Türkiye; Suriye ile alakalı çok ciddi ekonomik , askeri ve diplomatik boyutta sorumluluk üstlenmiş ve bu süreci bizatihi yaşamaya devam etmektedir. ABD kasım seçimleri nedeniyle Suriye işine şimdilik gereği kadar müdahil olmayı istemeyen tavrından dolayı ve Türkiye'nin de 900 km.lik sınırı olması nedeniyle asıl yük Türkiye'nin sırtına binmiş vaziyettedir. Türkiye gerek insani, gerekse de diplomatik ilişkiler gereği Suriye'yle ilgili etkin ve ağır yükü nedeniyle ABD'den PKK terörüyle ilgili ciddi destek talep etmiş ve bu sonlanması sürecini başlatmış bulunmaktadır. İşte bu önümüzdeki bir yıllık süreç bu yüzden çok ciddi önem taşımaktadır. Büyük ihtimalle ABD'nin de vereceği destekle ve Kuzey Irak yönetiminin de istemeden bile olsa razı olmasıyla; Türkiye Kandil ve bölgedeki diğer kamplara yönelik çok ciddi bir harekata hazırlanmaktadır. Şu anda gerek istihbari, gerekse askeri hazırlıklar sürmekte ve çok yakın zamanda, -Kürt sorunu ve PKK ayrıştırılması düşüncesinin neticesi olarak- PKK'ya yönelik askeri bir harekat başlatılacak görünmektedir. Görünen odur ki; PKK'nın sonu Öcalan'ın korktuğu gibi “Tamil gerillaları” gibi Srilanka’daki gibi hazılığı sürdürüldüğü düşünülen bu çok sert ve radikal harekatla etkisiz hale getirilmek şeklinde olacaktır.(Srilanka’da Tamil kaplanları denilen gerilalar hükümetle yapılan anlaşma ve ateşkes uzlaşmalarına riayet etmediler. Bunun sonunda hükümet topyekün bir harekat başlattı. 2009 yılındaki bu harekatta; Tamil gerillaları hükümete karşı iki defa ateşkes ilan da etseler, devlet harekatı sürdürdü ve 20 bin tamil gerillasını yok etti ve sonunda liderlerini de öldürerek bu ayrılıkçı terörü sona erdirdi) Çünkü artık yapılacak hiç birşey kalmamıştır. PKK yöneticileri; her türlü istihbari ve gizli yürütülen görüşmelere ve çözüm tekliflerine ikircikli tavırla davranmışlar ve her defasında silahlı saldırıyla neticelenen terör adımlarıyla karşılık vermişlerdir.
Peki bugüne kadar Kuzey Irak'a girilmesine ve Terör kamplarının yok edilmesine izin vermeyen ABD, neden bugün bu işbirliğine giriyor denilebilir… Evet haklı da bir soru bu…
Şu anda bölgemizde ABD için en büyük tehlike önceleri de olduğu gibi İran’dır ve maalesef ki ABD'nin basiretsizliğiyle bölgede İran-Irak merkezi yönetimi-suriye şeklinde bir Şii hat oluşmuş ve bu durum ise çok büyük bir risk teşkil etmektedir. Bu durumun izalesi için Suriye'de Esad yönetimi'nin gitmesi çok büyük önem taşımaktadır. Suriye konusunda ise; Türk hükümeti siyasi istikbaliyle alakalı da olsa çok ciddi riskleri içeren bir süreci yönetmektedir. Bu bağlamda 2013 yerel seçimleri ve 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimleri için iç siyasi yapıyı doğrudan etkileyecek ve Türkiye seçmeninin kararını belirleyecek asli unsur ise Terör konusudur. Erdoğan bunun çok iyi bilincinde olarak, Suriye riskine karşı Pkk ve terörü bitirecek adımı atmak için gerekli destek ve işbirliğini ABD'den almıştır diye düşünülmektedir. Neticede bu bölgede ortaya çıkan belirsiz istikrarsızlık içinde Türkiyenin siyasi istikrarı ABD için de önemlidir. Bu istikrarın devamı için de Türkiye'de Recep Tayyip Erdoğan liderliğinin devamı nerdeyse olmazsa olmaz bir nitelik arzetmektedir.
Sayın Başbakan, tüm sorunları masasına yatırmış ve öncelik PKK terörü ve Suriye meselesi olmak üzere, Yerel Seçimler ve de peşinden gelecek Cumhur Başkanlığı seçimleri için şimdiden kolları sıvamıştır. İzlenimim odur ki artık özelikle PKK sorununu, ne olursa olsun, Türkiye'nin gündeminden kaldırmaya kararlıdır. Bu kolay mıdır? Tabiki kesinlikle HAYIR ancak bu konu ve diğer konuların çözümünde Sayın Başbakan'ı bu kez bir çok seferden daha berrak ve kararlı gördüğümü söylemekten kendimi alamayacağım.
Burada sizlere umut pompalamıyorum ancak gördüğüm o ki; Sayın Başbakan'ında sabrı taşmış ve konuşmak yerine net ve akıllı icraatlar ile Türkiye'nin önüne çıkmaya şartlamış kendini. Ben kendisine inanıyor ve bu zor dönemde tüm kalbimle Ülkem adına başarı diliyorum.
Haftaya yeni Bir Portrede buluşmak üzere sağlıcakla kalın sevgili okurlarım.
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.