• Siyaset

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: 'F-35 ABD iç siyasetinin konusu haline geldi'

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, F-35 konusuna ilişkin, "Teknik ya da savunma sanayi mevzu olmaktan çıkmış, tamamen Amerikan iç siyasetinin bir konusu haline gelmiş durumda." değerlendirmesinde bulundu.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: 'F-35 ABD iç siyasetinin konusu haline geldi'

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde yapılan Kabine Toplantısı devam ederken açıklamalarda bulundu, soruları yanıtladı.

Toplantıda iç ve dış gündeme dair konuların etraflı bir şekilde ele alındığını dile getiren Kalın, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın takdim konuşmasının ardından, İçişleri Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı ve MİT Başkanlığının güvenlik konularında sunumları olduğunu söyledi.

Tarım ve Orman Bakanlığı ile Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığının da sunumlarda bulunduğunu belirten Kalın, şöyle konuştu:
"Gençlik ve Spor Bakanlığımızın da özellikle genç çocuklarda erken yaşlarda spor yetenek taramasıyla ilgili bir sunumu olacak. Önümüzdeki günlerde bu çalışmanın detayları biraz daha netleştiğinde Gençlik ve Spor Bakanlığımız bunu paylaşacak. Özellikle Türkiye'de ileriye dönük genç sporcuların yetiştirilmesi ile ilgili çok önemli bir çalışma yapılıyor. Bunun önümüzdeki dönemde hem gençlerimizin sağlıklı yetişmesi hem de Türk sporuna katkı sağlaması açısından her alanda önemli çıktıları olacağına inanıyoruz."

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın takdim konuşmasında özellikle son dönemde gerçekleştirdiği uluslararası toplantı ve temaslar hakkında kabine üyelerine bilgi verdiğini dile getiren Kalın, Erdoğan'ın Amerika seyahatinden sonra Katar ziyareti gerçekleştirdiğini anımsattı.

Katar ile yapılan Yüksek Düzeyli Stratejik Konsey Toplantısının ardından İngiltere'ye bir ziyaret gerçekleştirdiklerini anlatan Kalın, "Burada bir Dörtlü Zirve gerçekleşti, üç büyük Avrupa ülkesiyle Türkiye'nin özellikle Suriye ve Libya konularında istişareler yapacağı bir mekanizma olarak bu Dörtlü Zirve ilk toplantısını Londra'da yaptı. Orada alınan bir karar çerçevesinde de bu toplantının ikincisi şubat ayında İstanbul'da yapılacak ve bundan sonra bu mekanizmanın daha düzenli bir şekilde işletilmesi konusunda mutabakat sağlandı." diye konuştu.

İngiltere ziyaretinin asıl gündeminin NATO Zirvesi olduğunu anımsatan Kalın, "Burada da Sayın Cumhurbaşkanımız NATO ile ilgili hem Türkiye'nin tezlerini ve görüşlerini ortaya koydu hem de bugün ve yarına ilişkin olarak NATO'nun vizyonu, güvenlik algısı, tehdit algıları ile ilgili bir çerçeve çizdi ve bu zirvede bizim açımızdan da son derece başarılı geçti diyebilirim. Burada da özellikle Suriye, Libya, terörle mücadele, siber saldırılar, hibrit tehditler ve benzeri konular NATO bağlamında, NATO İttifakı'nın dayanışma ruhu çerçevesinde etraflı bir şekilde ele alındı." dedi.

Bu konuları da yakından takip edeceklerini belirten Kalın, "Sayın Cumhurbaşkanımızın uluslararası düzeyde devam eden temasları çerçevesinde, önümüzdeki hafta Cenevre'de Küresel Mülteciler Forumuna eş başkan olarak katılımı planlanmakta." bilgisini verdi.

Kalın, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğinin düzenleyeceği bu toplantıda, özellikle mülteci krizinin küresel boyutları ve bölgesel yansımalarının etraflı bir şekilde ele alınacağını söyledi.

Toplantıya birçok ülkenin katılım sağlayacağını ifade eden Kalın, "Cumhurbaşkanımız da eş başkan olarak BM Genel Sekreteri, Kostarika Cumhurbaşkanı, Pakistan Başbakanı ve diğer ülke temsilcileri ile birlikte bu foruma katılacaklar ve mülteci meselesine küresel manada nasıl bir çözüm bulabiliriz bu konu ile ilgili bir yoğun çalışma mesaisi gerçekleştirecekler." dedi.

Erdoğan'ın daha sonra Malezya'ya ziyaret gerçekleştireceğini dile getiren Kalın, burada da Pakistan, İran, Endonezya, Türkiye ve Malezya'nın katılımıyla İslam dünyasının gündeminde ki temel sorunları ele alan bir zirve gerçekleştirileceğini belirtti.


Türkiye Büyük Millet Meclisinde (TBMM) bütçe görüşmelerinin devam ettiğini ve bu doğrultuda Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da toplantıda ekonomi ile ilgili de genel değerlendirmede bulunduğunu anlatan Kalın, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Özellikle son dönemde sanayi üretimindeki yükseliş trendinin memnuniyet verici olduğunu ifade etmeliyim. Kapasite kullanım oranlarının arttığı artık teyit ediliyor. AR-GE harcamaları önemli bir eşik olarak milli gelirimizin şu anda yüzde 1'ini aşmış durumda. Bu çok önemli bir kazanım çünkü AR-GE'ye yapılan her yatırım ileriye dönük inovasyon yeni marka üretimi, yeni patent alımı teknolojik verimlilik ve diğer alanlarda bir geri dönüm sağlıyor. Ekonomiyi tetikleyen önemli kalemlerden birisi olarak AR-GE harcamalarımızın yüzde 1'lik bir seviyeye ulaşmış olması gerçekten önemli bir eşiğin geride bırakıldığını gösteriyor."


Güven endekslerinin yukarı doğru hareketlendiğini, ihracat ve turizm verilerinde de çok ciddi ilerlemeler kaydedildiğine değinen Kalın, şunları söyledi:
"Özellikle bu yıl turist sayısı 41 milyonu da geçti. Bununla orantılı olarak turizm gelirleri de giderek artıyor. Daha önce Kültür Bakanımız da ifade etmişti 50 milyon turist hedefi çok uzak değil. Hamdolsun Türkiye artık bu imkan ve kabiliyetlere sahip. Aynı şekilde enflasyonda da ciddi bir dizginlemenin olduğunu görüyoruz. Faizlerdeki düşüşün de devam edeceği görünüyor. Bu çerçevede de borsada meydana gelen yükselişin de memnuniyet verici olduğunu ifade edebiliriz. Bir diğer önemli gelişme de geçen hafta Cumhurbaşkanımız İslam İşbirliği Teşkilatı'nın bir ilgili toplantısında paylaşmıştı, özellikle insani gelişmişlik endeksinde yüksek kategorisinden çok yüksek kategorisine çıkmış olması da Türkiye'deki genel manada ekonomik verilerin iyiye doğru gittiğini gösteriyor."

Yarın Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödüllerinin tebliğ edileceğini anımsatan Kalın, "Cumhurbaşkanlığı 2019 Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri edebiyat alanında rahmetli Nuri Pakdil beye, müzik alanında MFÖ diye bildiğimiz Mazhar Fuat Özkan grubuna, sinema alanında Mesut Uçakan'a, resim alanında Devrim Erbil'e, geleneksel sanatlar alanında Fuat Başar'a, mimarlık alanında Doğan Kuban'a, sosyal bilimler alanında Ahmet Yaşar Ocak'a ve vefa ödülü kategorisinde de geçenlerde kaybettiğimiz rahmeti Haluk Dursun hocaya verildi. İnşallah yarın hayatta olanlar kendileri bizzat katılarak, irtihal etmiş olanlar, darı bekaya göç etmiş olanların da inşallah yakınları ve temsilcileri ile burada bu töreni gerçekleştireceğiz." diye konuştu.

Suriye ve Libya'da yaşanan gelişmelerin son dönemde hem Türkiye'nin hem de dünya siyasetinin önemli başlıklarını oluşturduğuna dikkati çeken Kalın, Suriye'de Barış Pınarı Harekatından sonra hem Amerika Birleşik Devletleri hem de Rusya Federasyonu ile yapılan iki önemli anlaşma olduğunu hatırlattı.

Bu anlaşmaların ardından özellikle sahadaki gelişmeleri yakından takip etmeyi sürdürdüklerini vurgulayan Kalın, "Burada teröristlerin sınırımızdan tamamen uzaklaştırılması ve 444 kilometrelik bir hat üzerinde, bu batıya doğru da genişleyebilir ama öncelikli olarak ve Fırat'ın doğusundan itibaren Irak sınırına kadar olan bölgede bir güvenli bölgenin kurulması ile ilgili çalışmalarımız da devam ediyor." dedi.

Öncelikli olarak Barış Pınarı Harekat alanı olan Telabyad ve Rasulayn bölgesinde bununla ilgili çalışmaların devam ettiğini söyleyen Kalın, şöyle devam etti:
"Tabi eş zamanlı olarak güvenli bölgenin kurulması ve mültecilerin evlerine güvenli bir şekilde geri dönmelerini sağlamak amacıyla da Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği ile de detaylı bir çalışma şu anda Dışişleri Bakanlığımız, AFAD ve ilgili kurumlarımız marifetiyle sürdürülüyor. Pazartesi günü Cenevre'de gerçekleşecek olan Küresel Mülteciler Forumunda da bu konuyu hem Genel Sekreter hem de Mülteciler Yüksek Komiseri ile ele alma imkanımız olacak. Başta da hep ifade ettiğimiz gibi mültecilerin dönüşü Birleşmiş Milletler'in belirlediği üç ana kritere göre gerçekleşecek, yani güvenli, gönüllü ve onurlu bir şekilde dönüşlerini sağlayacak bir çalışma yapıyoruz."

Bugüne kadar uyguladıkları açık kapı politikasının değişmediğini vurgulayan Kalın, şunları kaydetti:
"Kimseyi zorla istemediği bir yere göndermek gibi bir politikamız bizim söz konusu değil. Dünyanın başka ülkeleri başka yöntemleri başvurabilir hem insan haklarına hem uluslararası hukuk ve anlaşmalara aykırı bir takım politikaları hayata geçirebilir ama Türkiye Cumhuriyeti olarak Türk milleti olarak biz mazlumun, mağdurun, mültecilerin, ihtiyaç sahiplerinin yanında olmaya devam edeceğiz. Fakat mülteci meselesinin küresel bir sorun olduğunu ve bütün paydaşların külfet paylaşımı noktasında sorumluluk alması gerektiğini de tekrar hatırlatmak istiyoruz."

- "Cumhurbaşkanı Erdoğan, Putin ile bir telefon görüşmesi yapacak"

Kalın, sahada özellikle PYD/YPG terör örgütünün hareketliliği ve mevcudiyeti ile ilgili endişelerinin sürdüğünü ifade ederek, "Bu konuyu hem Amerika Birleşik Devletleri ile hem Rusya ile paylaşmaya, koordinasyon halinde bu konuyu takip etmeye de devam ediyoruz." diye konuştu.

Bu doğrultuda Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile bir telefon görüşmesi gerçekleştireceğini belirten Kalın, "Burada hem Suriye'deki gelişmeleri yani Fırat'ın doğusundaki gelişmeleri Kobani olsun, Menbiç olsun, Kamışlı olsun, diğer bölgeler olsun hem de İdlib'deki son durumu Cumhurbaşkanımız detaylı bir şekilde ele alacak. Ayrıca Libya'daki gelişmeler de önem arz ediyor. Bu konuları da Rusya Federasyonu Başkanı Sayın Putin ile görüşecekler." dedi.

Putin'in 8 Ocak'ta Türkiye'ye bir ziyaret gerçekleştireceğini anımsatan Kalın, bu telefon görüşmesi ile de özellikle Suriye sahasındaki gelişmeleri yeniden ele alma imkanları olacağını söyledi.

Suriye'de siyasi çözüm sürecinin hayata geçirilmesi konusunda da çalışmalarının yoğun bir şekilde devam ettiğini dile getiren Kalın, şöyle devam etti:
"Anayasa Komisyonu çalışmalarına biz tam destek veriyoruz ama özellikle rejim kaynaklı engellemeler neticesinde maalesef son toplantıdan arzu edilen neticeler alınamadı. Burada rejimin dayatma yoluyla Anayasa Komisyonunu değersizleştirme, altını oyma yönündeki adımlarını şiddetle kınadığımızı ifade ediyoruz. Bu müzakere masası Suriye'nin bütün unsurlarını kucaklayacak bir şekilde kurulmuştur, Birleşmiş Milletler himayesi ve şemsiyesi altında yapılmaktadır, orada hem rejim hem de muhalifler bulunmaktadır. Dolayısıyla bu müzakere zeminini barışa ve siyasi istikrara götürecek zemini ortadan kaldıracak adımlardan rejimin mutlaka sarf-ı nazar etmesi gerekir."

Kendilerinin bu konuda hem Rusya Federasyonu'na hem İran tarafına gerekli telkinleri yaptıklarını ve bundan sonra da yapmaya devam edeceklerini aktaran Kalın, şunları kaydetti:
"Zira nihai olarak Suriye'de çözüm mutlaka bir siyasi geçiş süreci ile gerçekleşecek. Anayasa Komisyonunu rejimin neden akamete uğratmak istediğini biliyoruz çünkü oradan çıkacak bağlayıcı bir kararın kendi lehine olmayacağı endişesiyle hareket ediyor. Çünkü bildiğiniz gibi Anayasa Komisyonu çalışmasını tamamladığında bir sonraki aşama, Suriye'de seçimlerin yapılması olacak yani şeffaf ve özgür seçimlerin gerçekleşmesi halinde Suriye halkının iradesi tecelli edecek ve Suriye'yi yönetecek gelecekteki kuşatıcı, demokratik meşruiyeti olan şeffaf yapı bu şekilde ortaya çıkacak. Rejimin bundan kaçtığını biz gayet iyi biliyoruz ama asıl olan burada Suriye halkının nerede olursa olsunlar ister Suriye'nin içinde ister Suriye'nin dışında iradelerini sandıkta özgür ve şeffaf bir şekilde yansıtmalarını sağlayacak şartları oluşturmak. Bu konudaki çalışmalarımız yoğun bir şekilde bundan sonra da devam edecek.""F-35 ABD iç siyasetini konusu haline geldi"

ABD ile F-35 konusunda yaşanan gelişmelere ilişkin değerlendirmede bulunan Kalın, "Teknik ya da savunma sanayi mevzu olmaktan çıkmış, tamamen Amerikan iç siyasetinin bir konusu haline gelmiş durumda." dedi.

"Libya'dan talep söz konusu değil"

Kalın, Libya'ya asker gönderilmesi tartışmalarına ilişkin, "Libya tarafından bize gelen böyle bir talep şu anda söz konusu değil, umarız buna mecbur da kalmazlar." diye konuştu.

Kalın, Doğa Koleji'ndeki mali krize yönelik soruyu, "Milli Eğitim Bakanlığı'nın ilk yapacağı öncelikle öğrencilerin mağdur olmayacağı, velilerin de endişeye kapılmayacağı bir formül üretmektir. Bununla ilgili olarak Milli Eğitim Bakanlığımızın bir hazırlığı var." şeklinde yanıtladı.

Kalın, Libya ile ilgili değerlendirmelerde bulunarak, son dönemde özellikle Hafter güçlerinin Trablus'a dönük saldırılarının yoğunlaştığını söyledi. "Bu saldırılar hem uluslararası toplumun tanıdığı 'Libya Merkezi Hükümeti' diyelim, Devlet Yüksek Konseyi'ne yani Fayiz Sarac'ın başkanlığını yaptığı konseye karşı bir saldırıdır, bir tecavüzdür." ifadesini kullanan Kalın, "Geçtiğimiz nisan ayında Hafter ve Sarac taraflarının üzerinde mutabık kaldığı Abu Dabi Anlaşması'na da aykırıdır." dedi.

Libya konusunda Berlin'de bir dizi toplantılar yapıldığını ve bunların dördüne kendisinin katıldığını ancak yoğunluktan dolayı dün gerçekleştirilen toplantıya katılamadığını ifade eden Kalın, bundan sonraki aşamada liderler düzeyinde Berlin'de bir zirve yapılacağını söyledi.

Kalın, sözlerine şöyle devam etti:
"Orada da bu konu detaylı bir şekilde ele alındı. Biz görüşlerimizi baştan beri net bir şekilde ortaya koyduk. Herkesin mutlaka nisan ayındaki pozisyonlarına geri çekilmesi esastır. Bir ateşkes sağlanacaksa bir siyasi sürecin ilerlemesinden bahsedeceksek Libya'da, Hafter taraftarlarının da nisan ayındaki pozisyonlarına geri çekilmesi gerekiyor. Çatışma ile Hafter tarafına silah aktarmak suretiyle yahut paralı asker göndermek suretiyle orada bir neticenin alınamayacağı ortadadır.

Dolayısıyla bu siyasi sürecin BM çatısı altında ilerletilmesi noktasında çalışmalarımızı yoğunlaştırarak devam edeceğiz ama yine burada bildiğiniz gibi pek çok faktör var Libya sahasında. Bütün ve ilgili aktörlerin bu konuda makul ve meşru zeminde hareket etmesini sağlayacak çalışmalarımıza devam edeceğiz. Sayın Cumhurbaşkanımız da bunu zaten hem NATO Zirvesi'nde dile getirmişti hem de bundan sonraki temaslarında yoğun bir şekilde gündeme getirmeye devam edecek."

"Bir görevlendirme söz konusu olmamıştır"

Daha sonra soruları yanıtlayan Kalın, bir gazetecinin AK Partili Feyzullah Kıyıklık ve birkaç AK Partili ismin Ahmet Davutoğlu'nu ziyaret ettiği, Ali Babacan'ı da ziyaret edeceği haberini hatırlatması üzerine, Kıyıklık'ın AK Parti'de yıllarca siyaset yapmış bir kişi olduğunu ve şu anda da milletvekili olmadığını söyledi.

Kalın, şöyle devam etti:
"Bu konuyla ilgili olarak, yani Sayın Babacan'ı, Sayın Davutoğlu'nu ziyaret etmeleri ile ilgili kendi beyanından anlıyoruz. Cumhurbaşkanımızın bu yönde bir görevlendirmesi söz konusu olmamıştır. Biz de basından öğrendik, kendi girişimleridir. Zaten kendisi de açıklamasında, kimseye bir telkinde, ihbarda bulunmak niyetiyle gitmediklerini, siyasi görüş alışverişinde bulunmak amacıyla gittiklerini ifade ediyor. Zaten buradan da tersinden okuduğunuzda ne amaçla gittiği anlaşılıyor, yani 'böyle bir görevlendirme, gidin şunlarla konuşun, parti kurmaktan vazgeçirin' falan gibi herhangi bir görevlendirme falan söz konusu değil. Bu vekil büyüğümüzün kendi girişimidir."

"Sayın Davutoğlu'nun 'cumhurbaşkanları, başbakanlar, bakanlar ve aileleri mal varlıklarını açıklasınlar" şeklinde açıklamaları olmuştu. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusu üzerine Kalın, şu yanıtı verdi:

"Cumhurbaşkanımızın özel onunla ilgili olarak söylüyorum, mal varlığı bellidir, mal beyanı bellidir, ailesi ile birlikte verilmiştir. Şimdi burada gündem saptırmamak lazım. Burada Şehir Üniversitesi ile ilgili yürüyen maalesef bir dönem, bir müddettir devam eden bir tartışma var. Şu anda onunla ilgili tabii bildiğim kadarıyla YÖK'ün de bir çalışması devam ediyor. Orada öğrencilerin mağdur olmaması için bir eğitim kurumunun çalışmalarının kesintiye uğramaması için oradaki akademik bilimsel çalışmaların devam etmesi için de ne yapılması gerekiyorsa idari anlamda, finansal anlamda bunları YÖK ile birlikte koordine etmek suretiyle bir hal yoluna koyacaklarını umuyoruz, bekliyoruz."

Öğrencilerin ve akademisyenlerin hiçbir şekilde mağdur olmasını arzu etmediklerini vurgulayan Kalın, şunları kaydetti:

"Ama bu konu üzerinden başka bir siyasi tartışma başlatmayı da doğrusu bir gündem saptırma olarak değerlendiriyoruz. Konuya yoğunlaşalım, burada bir üniversitenin girdiği idari ve finansal bir birtakım sınamalar var. Bunlarla ilgili konuyu nasıl çözebiliriz? Bu konuda yani direkt Cumhurbaşkanlığı zaten taraf değil burada. YÖK üzerinden, tabii bir banka var, bir Danıştay kararı var, alınmış krediler var. Bütün bunlarla ilgili çalışmanın belki etraflı bir şekilde yapılıp, siyasi bir polemiğe dönüştürmeden, bir kutuplaşma vesilesi yapmadan bu konuyu uygun bir şekilde çözmek en doğru yol olacaktır, diye düşünüyoruz."

"S-400'den geri adım söz konusu değil"

Bir başka gazetecinin, "F35 savaş uçağı ile ilgili ABD ile özellikle bir kriz var. Bakan Akar, yeni gelişmelerin olduğunu söyledi. ABD ile yapılan görüşmelerde nasıl bir sonuç elde edildi?" sorusu üzerine ise Kalın, daha önce Dışişleri Bakanlığı üzerinden bu konu gündeme geldiğinde, bir teknik çalışma heyeti kurulması teklifinin götürüldüğünü söyledi.

Kalın, konuya ilişkin sözlerini şöyle sürdürdü:

"Hatta bunu 'Gelin istiyorsanız bunu ikili, istiyorsanız NATO şemsiyesi altında yapalım.' demiştik çünkü gerekçe olarak bize 'Bunun sadece F35'leri değil NATO Güvenlik Sistemi'ni de riske atacak bir adım olacağı' şeklindeydi. Biz, buna ikna olmuş değiliz. Bizim teknik uzmanlarımızın da hava kuvvetlerimizdeki uzmanlarımız, Savunma Sanayi Başkanlığındaki uzmanlarımızın söylediği böyle bir riskin söz konusu olmadığı. Dolayısıyla dedik ki 'Gelin, yani bu konuda pozisyon empoze etmek yerine gerçekleri ortaya koyalım ve net bir şekilde konuyu bir aydınlığa kavuşturulalım.' Fakat maalesef Amerika Birleşik Devletleri tarafı, bu tekliften hep kaçındılar. Amerikan Ulusal Güvenlik Danışmanı Robert C. O'Brien ile yaptığım görüşmede de biz bu konuyu etraflı bir şekilde ele aldık. O zaman basına vermedik, biraz trafik de yoğundu. Daha sonra Cumhurbaşkanımızın da biliyorsunuz Sayın Trump ile bir görüşmesi oldu heyetler arası. Başkanlar düzeyindeki görüşmede bu konu detaylı gündeme gelmedi. Biz konuştuk ve bizim yaptığımız görüşmede de biz bu teklifimizi yeniledik tabii. Çünkü, eğer gerekçe buysa bunu ortadan kaldıracak birtakım izahatın yapılabileceğini, birtakım düzenlemelerin yapılabileceğini biz biliyoruz, bunu da görüyoruz. Dolayısıyla burada tek taraflı olarak bize hem F35 programından çıkartacak hem de Caatsa yaptırımlarına yol açacak bir tablonun olmadığı kanaatindeyiz. Bize göre bu son derece açık ve seçik ortada. Fakat özellikle kongre kaynaklı baskılardan dolayı Amerikan yönetiminin, Trump yönetiminin de bu konuda bir sıkışmışlık içinde olduğu anlaşılıyor. Bu konu maalesef, şu anda teknik ya da savunma sanayi mevzu olmaktan çıkmış, tamamen Amerikan iç siyasetinin bir konusu haline gelmiş durumda."

Kalın, S400'lerin alınması ile ilgili Rusya ile yapılan anlaşmanın 2017'nin nisan ayında, Caatsa Yasası'nın ise 2017 yılının ağustos ayında geçtiğini anımsatarak, "Hukuken de baktığınızda geriye doğru işletemeyeceğiniz bir süreç var. Biz bu anlaşmayı imzaladığımızda S400'leri, böyle bir yaptırım yasası bile yoktu, böyle bir tasarı bile yoktu." diye konuştu. Kalın, "Bu konu nereden çıktı? Amerikan iç siyasetinde Rusya, Trump'ın seçildiği yıl o seçimlere müdahale etti mi, etmedi mi tartışması ki hala bitmiş değil. Son 2-2,5 yıldır Amerika'nın en çok konuştuğu konu." ifadesini kullandı.

Kalın, şunları kaydetti:

"Barış Planı Harekatı'ndan sonra Amerikan yönetiminin belli kolları, kongredeki belli destekçilerin YPG'nin oyununun bozulmasından sonra gösterdiği reaksiyon, irrasyonel tepkiler gördük. Bunlarla birleşince bir anda bu mevzu 'ya hep ya hiç' sıfır toplamlı bir oyun meselesi haline geldi. Sayın Cumhurbaşkanımız, 13 Kasım'da Washington'a yaptığımız Beyaz Saray'daki ziyarette kongre üyelerine de bunları tek tek anlattık. Konunun zannettikleri gibi olmadığını, teknik açıdan bakıldığında S400'lerin F35'lere bir tehdit oluşturmasının söz konusu olmadığını, kendilerinin teknik anlamda zihinlerinde birtakım endişeler varsa bunları giderebilecek birtakım düzenlemelerin yapılabileceğini ama bu konuda kendilerini kapatmış görünüyorlar. Çünkü, konuyu tamamen siyasileştirdiler. Bundan dolayı da şimdi bir pozisyon empoze etmeye çalışıyorlar.

Cumhurbaşkanımızın çizdiği çerçeve son derece net, S400'den geri adım söz konusu değil ama Türkiye olarak biz S400'leri kullandığımızda F35'ler veya NATO Güvenlik Sistemi veya F16'lar veya başka uçak sistemleri ile ilgili bir riskin oluşmaması için de zaten gerekli düzenlemeleri yapacağız. S400'leri bir kontrol edeceğiz, yani bizim subaylarımız kullanacak. Dahası biz Patriotları alma konusunda da hazır olduğumuzu ifade ettik. İngiltere ziyareti sırasında Fransa Cumhurbaşkanı Sayın Macron'un bir iki açıklaması oldu, 'Biz SAMP-T füzelerini, yani Eurosam üzerinden ve bunları vermeyi teklif ettik ama Türkiye almadı' gibi bir şey söyledi, bu doğru değil."

SAMP-T füzelerinin alınması ile ilgili Türkiye'nin Eurosam ile yürüttüğü bir süreç olduğunu hatırlatan Kalın, "Türkiye, hiçbir zaman 'Ben bunları almayacağım.' demedi, tam tersine o süreci yavaşlatan Avrupa tarafı oldu." diye konuştu.

Kalın, meselenin iki önemli konuda kilitlendiğini aktararak, "Biri kredi, fiyat meselesi, ikincisi de ortak üretim meselesi. Bunlar gerçekleştiği zaman biz SAMP-T füzelerini de alabiliriz. Bunu Cumhurbaşkanımız Macron'a da söyledi. Dolayısıyla biz Batı ittifakı içindeki dostlarımıza kapıyı hiçbir zaman kapatmıyoruz. Açıkça söylüyoruz, biz nasıl enerji kaynaklarımızı çeşitlendirmek zorundaysak, Milli Savunma ile ilgili savunma sanayi ile ilgili kaynaklarımızı da çeşitlendirmek durumundayız ama gelip sadece tek bir yere bağlamak istediğiniz zaman, o zaman 'Bizim güvenlik ihtiyaçlarımızı karşılayacak adımları neden atmıyorsunuz?' sorusunu sormak durumundayız." açıklamasında bulundu.

Kalın, sözlerini şöyle devam etti:

"Patriot füzelerinin bize ödünç verilen füzelerin, önce Amerika daha sonra Almanya tarafından nasıl çekildiğini hep birlikte gördük. Bunları tamir-bakım gerekçeleriyle 2015-2016'da çektiler, ondan sonra da bir daha geri getirmediler. Suriye Savaşı'nın en yoğun olduğu dönemlerde, bizim birçok tehdit altında olduğumuz dönemlerde o Patriot füzelerini çektiler.

Türkiye, bu konuda bir sürü adım attı, bir sürü çaba sarf etti ama neticede S400'ler alındı, o iş bitmiştir. Bundan sonrası ile ilgili biz NATO ittifakı içerisinde hem kendi hava savunma sistemini garanti altına alacak hem de S400'leri etkin bir şekilde kullanacak bir formül üzerinde çalışacağız. Bu konuda müttefiklerimiz ile birlikte Amerika Birleşik Devletleri dahil ortak çalışmaya biz hep hazır olduğumuzu ifade ettik, oradan bir geri adım söz konusu değil ama tek taraflı olarak yani pozisyon empoze etmek, sadece 'bu alternatif var, başka bir alternatif söz konusu' dediğinizde, biz de buna doğal olarak itiraz ediyoruz, 'Hayır, alternatifler var, ara çözümler bulunabilir, ara tonlar siyahla beyaz arasında. Bunları bulup ortaya çıkartabiliriz.' Şu ana kadar vardığımız bir mutabakat söz konusu değil ama müzakerede biz bundan sonra da devam edecek."

Milletvekillerinin çakarlı araç kullanmasına ilişkin düzenlemeye yönelik soru üzerine Kalın, Meclis'ten geçen yasanın Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın önüne henüz gelmediğini söyledi. Kalın, "Son tahlilde kendi takdirleridir, bununla ilgili değerlendirmelerini yapacaktır." ifadelerini kullandı.

Çakar kullanımıyla ilgili son 1,5 ayda yeni bir uygulama başlatıldığını belirten Kalın, eskiye göre çakar kullanımında 50'ye bir oranında azalma olduğunu bildirdi.

Bununla ilgili çok sıkı denetimler uygulandığını dile getiren Kalın, prensip olarak da şu anda devlet protokolündeki ilk 29 sırada bulunanların çakar kullanma hakkının bulunduğunu aktardı. Kalın, "Tabii bir ruhsattır, azimet değildir eski tabirle. Yanı bir izindir ama illa alın kullanın diye bir teşvik söz konusu değil." diye konuştu.

Son 1,5 ay içerisinde çakarların söküldüğünü, bu konuda İçişleri Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğünün denetimlerinin sürdüğünü aktaran Kalın, "Burada geçiş üstünlüğü, çakar kullanımı, siren vesaire gibi araçların kullanımının ihtiyaca binaen, - çünkü koruma altında olan kişiler de var biliyorsunuz, devletin sağladığı bir takım hayat boyu koruma imkanı olan kişiler de var bulundukları kritik görevlerden dolayı- bunları da kapsayacak şekilde daha makul, vatandaşı rahatsız etmeyecek şekilde trafikte özellikle, bir düzenleme yapılıyor." değerlendirmesinde bulundu.

Trafik kurallarına herkesin uymasının önemine işaret eden Kalın, "Geçiş üstünlüğü dediğinizde trafik kurallarını isteyen istediği gibi ihlal edecek diye böyle bir şey söz konusu değil. İhtiyaç halinde bunların kullanılması zaruret olabilir ama nihai olarak yasa tabii Cumhurbaşkanımızın önüne geldiğinde takdir kendilerinindir." şeklinde konuştu.

"Bakanlığımızın gerekli çalışmayı yaptığını söyleyebilirim"

Kalın, Doğa Koleji'ndeki sıkıntılar ve velilerin sorunlarına ilişkin soru üzerine, bu konuda Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk ile de görüştüğünü, belki bundan sonra atılacak, atılması muhtemel adımları Bakan Selçuk'un açıklayabileceğini belirterek, şöyle devam etti:

"Ancak bir genel prensip olarak şunları ifade etmek isterim. Özel okulların da tabi olduğu belli kurallar var. İdari ve mali kurallar söz konusu. Bunlara uydukları müddetçe biliyorsunuz Milli Eğitim Bakanlığı ve tabii ki mali tarafı da Maliye Bakanlığı tarafından denetlenmek suretiyle bu kurumlar eğitim hizmeti vermektedirler. Burada sıkıntıya girdikleri zaman Milli Eğitim Bakanlığının ilk yapacağı, öncelikle öğrencilerin mağdur olmayacağı, velilerin de endişeye kapılmayacağı bir formül üretmektir. Bununla ilgili olarak Milli Eğitim Bakanlığımızın bir hazırlığı var.

Tabii ben Doğa Koleji'nin finansal durumu, satışı ile ilgili şu anda bir öngörüde bulunamam, bu doğru olmaz. Nasıl bir formül üretirler, kim alır, kim satar? Onu bilemiyorum ama öğrencilerin mağdur olmaması için Milli Eğitim Bakanlığının bu konuyu çok yakından takip ettiğini, Bakanımızın da bizzat konuya vakıf olduğunu ifade edebilirim. Yani umarız bu süreçten, bu darboğazdan çıkarlar, bir şekilde bu mali sorunlarını çözerler ve çocuklarımız, öğrencilerimiz, velilerimiz mağdur olmaz. Ama böyle bir ihtimalin ortaya çıkması halinde dahi Milli Eğitim Bakanlığımızın bu konuda öğrencilerimizin mağdur olmayacağı bir formül üretmek için gerekli çalışmayı şu an itibariyle de yaptığını söyleyebilirim."

"S-400 alımımıza, kullanımımıza dönük bir etkisi olmayacaktır"

ABD Senatosu Dış ilişkiler Komitesinin, Türkiye'ye, Rusya'dan S-400 alması ve Suriye'deki adımlarından dolayı yaptırım öngören yasa tasarısını kabul ettiği anımsatılarak değerlendirmesi sorulan Kalın, kongredeki süreci yakından takip ettiklerini dile getirerek, "Bunun bizim S-400 alımımıza, kullanımınıza dönük bir etkisi olmayacaktır. Onu açık bir şekilde ifade edeyim. Yani Kongreden bu tasarı geçse de geçmese de ne şekilde geçerse geçsin S-400 ile ilgili süreç devam edecek." dedi.

Tasarının komisyondan genel kurula gelmesinin, senatodan geçmesinin ihtimal dahilinde olduğunu ifade eden Kalın, şöyle konuştu:

"Daha sonra biliyorsunuz başkanın önüne gelecek. CAATSA yasasında da 12 madde var. Bunların içinden en az 5 tanesini başkan seçmek durumunda. O 5 maddenin hangilerini sayın Trump seçecek, daha önümüzde bir süreç var. Sayın Trump'ın bu konuda iyi niyet içerisinde olduğunu zannediyorum hepimiz takdir ederiz. Bunu kamuoyu önünde de söyledi, basın önünde de söyledi, bizimle yaptığı, Cumhurbaşkanımızla yaptığı toplantılarda da birçok kez ifade etti. Bu yasadan rahatsız, bunun uygulanmasını istemiyor ama tabii kongreden geçmiş bir yasa olduğu için de bir noktadan sonra onun da eli kolu bağlı. Bunu anlayabiliyoruz ama daha sonra bu yaptırım yasasında bulunan 12 maddenin hangilerini seçeceğine dair tercih hakkı da başkanın elinde. O aşamalara geldiğimizde bunu göreceğiz ama dediğim gibi kongre üyelerinin burada gözlerini ve kulaklarını gerçeklere kapattıkları anlaşılıyor. Yani biz birçok defa böyle bir teknik çalışma ile dile getirdikleri endişelerin izale edilebileceğini söylememize rağmen bu çalışmadan ısrarla kaçıyorlar. Bu konunun olmuş bitmiş bir mesele olduğunu söylüyorlar. Tabii ki bunu kabul etmemiz mümkün değil, bizim uzmanlarımızın bu konuda dile getirdiği görüşler de son derece açık ve net."

"Aynı denize sahili olan ülkeler anlaşmalar yapabilir"

Libya'dan, asker gönderilmesi konusunda bir talep gelip gelmediği yönündeki soruya karşılık Kalın, Libya ile iki anlaşma bulunduğunu, bunlardan birinin deniz yetki alanlarıyla, diğerinin de güvenlik ve askeri iş birliğiyle ilgili olduğunu aktardı.

Kalın, deniz yetki alanlarıyla ilgili olanın yeni bir anlaşma olduğuna dikkati çekerek, şu değerlendirmede bulundu:

"O konuda da biliyorsunuz büyük gürültüler koptu, hala tepkiler geliyor. Biz bunu anlamakta da zorlanıyoruz açıkçası. Çünkü Akdeniz'e sahili olan iki ülkenin bu konuda karşılıklı anlaşma yapmasının başka ülkeler tarafından büyük bir vaveyla ile karşılanması kabul edilebilir bir şey değil. Çünkü bu konuda BM uluslararası deniz hukukuna göre aynı denize sahili olan ülkeler bir araya gelerek ikili, üçlü, dörtlü, çoklu anlaşmalar yapabilir."

Türkiye'yi Akdeniz'de Antalya sahiline hapsetmek için İsrail, Mısır, Yunanistan ve Güney Kıbrıs tarafının üçlü, dörtlü toplantılar, anlaşmalar yaptığının görüldüğüne işaret eden Kalın, "Biz aslında burada Akdeniz'in bir barış denizi haline gelmesi için bütün taraflarla iş birliği yapabileceğimizi, anlaşma yapabileceğimizi açıkça ifade ettik." dedi.

Kalın, bunun tek istisnasının Türkiye tarafından resmi olarak tanınmayan Güney Kıbrıs olduğunu ama diğer ülkelerle Türkiye'nin, hem deniz yetki alanlarının belirlenmesi hem kıta sahanlığı hem de sismik araştırma, sondaj ve diğer alanlarda ortak çalışma yapabileceğini ifade ettiklerini bildirdi.

İkinci anlaşmanın güvenlik ve askeri iş birliği anlaşması olduğunu hatırlatan Kalın, şunları kaydetti:

"Bu daha önce yapılmış bir anlaşmanın -2011 ya da 2012 yılı yanlış hatırlamıyorsam- güncellenmiş halidir. Kapsamı biraz daha genişletilmiştir ve bu anlaşmaya göre uluslararası toplumun tanıdığı Libya hükümeti Türkiye'den böyle bir talepte bulunursa asker göndermek için bunun ahdi zemini mevcuttur. Bu anlaşmanın kapsamı içerisindedir. Tabii Libya tarafından bize gelen böyle bir talep şu anda söz konusu değil, umarız buna mecbur da kalmazlar. Yani içerideki bu çatışmalar bir an önce sona erer, ateşkes sağlanır ama böyle bir talep gelmesi durumunda sayın Cumhurbaşkanımız o anlaşmada yer alan bir maddeye atıf yaparak bunun mümkün olduğunu, ahdi zemininin bulunduğunu da ifade ettiler. Tabii birileri gene bundan rahatsız olacak biliyoruz ama hukuki zeminde iki ülke arasında yapılan bir güvenlik anlaşmasının üçüncü ülkelere tehdit oluşturmadığı müddetçe ki bu anlaşmanın üçüncü ülkelere dönük bir tehdit oluşturması söz konusu bile değil ama Libya'nın meşru hükümetine dönük saldırıları durduracak ve iç barışı sağlayacak bir adım atma noktasında önemli katkı sağlayacağı da açık bir şekilde ortada."

Yorum Yazın