• Genel

'Tevekkül ile takdire rıza gösterirken, alınan tüm kararlara ve tedbirlere de riayet edeceğiz'

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, nice zorlukların birlik ve beraberlik ruhuyla aşıldığını hatırlatarak, 'Mücadele ettiğimiz virüs salgınını da sabırla, soğukkanlılıkla, sağduyuyla aşacağız. Tevekkül ile takdire rıza gösterirken, alınan tüm kararlara ve tedbirlere de riayet edeceğiz' dedi.
'Tevekkül ile takdire rıza gösterirken, alınan tüm kararlara ve tedbirlere de riayet edeceğiz'
ANKARA/İHA - Diyanet İşleri Başkanlığı, küresel salgın haline gelen yeni tip koronavirüs (Kovid-19) nedeniyle evde vakit geçiren vatandaşların zamanlarını daha iyi değerlendirmeleri için çalışma başlattı.

Bu kapsamda Diyanet TV’nin yayın içeriğinde değişiklikler yapıldı. Diyanet TV’nin yeni programlarından biri olan ve Kur’an, tesbihat, sohbet ve duanın yer aldığı ’Camiden Hayata’ adlı program bugün izleyicilerle buluştu. Koronavirüs nedeniyle alınan tedbirlerden dolayı cami ortamından uzaklaşan insanların evlerine cami havasını, iklimini taşımayı amaçlayan programın ilk konuğu ise Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş oldu. Hacıbayram Camii’nde çekimleri yapılan programda konuşan Erbaş, yaşanan bu zorlu süreçle ilgili değerlendirmeler yaptı ve tavsiyelerde bulundu. Erbaş, dünya genelinde hızla yayılan ve ülkemizi de tehdit eden koronavirüsle devlet ve millet olarak hep beraber mücadele edildiğini ifade ederek, “İnanıyorum ki bu zorlukların üstesinden geleceğiz ve en kısa zamanda hep beraber normal hayatımıza döneceğiz” dedi.

İlk insan ve ilk peygamber Hz. Âdem’den günümüze kadar bütün dönemlerde insanların zorluklar, sıkıntılar, afet ve musibetler yaşadıklarını hatırlatan Erbaş, “Allah Rasûlü, sıkıntıyla karşılaşan müminlere adeta moral vermek için şöyle buyuruyor; ‘Müslümanlar benim başıma gelen sıkıntılara bakarak kendi sıkıntıları karşısında güçlü olsunlar.’”

Erbaş, musibetler karşısında mümince duruşun üç temel ilkesi olduğunu belirterek, bu ilkelerin tedbir, tevekkül ve dua olduğunu kaydetti.

“Mümin, elinden gelen her türlü önlemi alır, akıllı ve sorumlu davranır”
Mümine düşen vazifenin öncelikle tedbir almak olduğunu dile getiren Erbaş, “Mümin, elinden gelen her türlü önlemi alır, akıllı ve sorumlu davranır, kul hakkını gözeterek hem kendisini hem de sevdiklerini tehlikelerden korur” ifadelerini kullandı.

Erbaş, müminin başına gelebilecek sıkıntılara karşı elinden gelen bütün tedbirleri aldıktan sonra maruz kaldığı kaçınılmaz felâketlere karşı önce sabır, sonra azim ve irade kalkanını kuşanan kimse olduğunu söyledi.

Allah’ın insanlara verdiği en önemli nimetlerden birisinin de akıl olduğuna dikkati çeken Erbaş, şöyle devam etti:
“Biz, dünyaya dair her türlü işimizde aklımızı kullanır ve bir irade ortaya koyarız. Bu bakımdan irade ve isteğimize bağlı durumlarda ölçülü hareket etmeli ve tedbirli olmalıyız. Hiç şüphesiz bu durumlarda yapmamız gerekenleri yerine getirmeden, yani sebeplere sarılmadan ne kadar istesek de arzu ettiğimiz hedeflere ulaşamayız. Bilinmelidir ki, insanın iradesini kullanması, sebeplere başvurması, sakınması gerekenlerden sakınması ve alması gereken tedbirleri alması başta yüce Allah’ın emridir.”

İnsanların üzerlerine düşeni yapmadan ‘Ne yapalım Allah’ın takdiri böyleymiş’ yaklaşımında bulunmalarının doğru olmadığını belirten Erbaş, “Unutmayalım ki tedbir bizden, takdir yüce Allah’tandır. Zira insanın irade ve sorumluluğunun kapsamına giren her şeyde Allah’ın takdiri, insanın aklını ve iradesini kullanmasıyla gerçekleşir. Dolayısıyla kadere inanmak, Müslüman’ın üzerine düşeni yapmasına ve gereken tedbirleri almasına mani değildir. Aksine tüm tedbirleri almasını icap ettirir” diye konuştu.

“Musibetler karşısında mümince bir tavrın ikinci ilkesi ise tevekkül ve ilahi iradeye teslimiyettir” diyen Erbaş, şunları söyledi:
“Bizler bir yandan tedbirimizi alırken, diğer yandan takdire rıza göstermeliyiz. İsyan ve taşkınlık değil, iman ve sekinet ile olaya yaklaşmalıyız. Şurası bir gerçek ki, bugün dünyamızın ve bütün insanlığın çok ciddi sorunları, sıkıntıları var. Yeryüzü küresel meselelerle kuşatılmış gibidir. Gözle görünmeyecek kadar küçük bir virüsün tüm dünyada hayatı alt üst etmesi, insanlığın bu ani değişim karşısındaki acziyeti elbette ibretlik bir durumdur. O halde Cenab-ı Hakk’ın eşsiz kudretine, ilim ve hikmetine olan inancımızı bir an bile yitirmeden ona dayanıp ona güvenmeli ve ondan yardım dilemeliyiz. Tevekkül ’hedefe ulaşmak için gerekli olan maddi ve manevi sebeplerin hepsine başvurduktan ve yapacak başka bir şey kalmadıktan sonra Allah’ın bizimle beraber olduğunu hatırdan çıkarmadan ona dayanıp güvenmek, ötesini ona bırakmak ve bu konuda ona sonsuz bir güven beslemek’ demektir. Bu muhkem inanç, insana güç ve kuvvet verir.”

“Endişe veya korkudan ziyade güven duygusu hayatı yaşanabilir kılacaktır”
İnsanların sahip olduğu bütün imkân ve yeteneklere rağmen temelde zayıf varlıklar olduğunu belirten Erbaş, “Karamsarlık, korku ve endişe gibi durumlar, bizdeki zayıf tabiatın en belirgin göstergelerindendir. Fakat endişe veya korkudan ziyade güven duygusu hayatı yaşanabilir kılacaktır. Bu sebeple Yüce Allah’ın bize bu konudaki ikramı olan tevekkül duygusuna sarılmalıyız. Rabbimiz bu konuda şöyle buyurmaktadır; ‘Kim Allah’a tevekkül ederse, o kendisine yeter. Şüphesiz Allah emrini yerine getirendir. Allah her şeye bir ölçü koymuştur.’”

Hazreti Peygamberin "Müminin başka hiç kimsede bulunmayan ilginç bir hâli vardır. Onun her işi hayırdır. Eğer bir genişliğe, nimete kavuşursa şükreder ve bu onun için bir hayır olur. Eğer bir darlığa, musibete uğrarsa da sabreder ve bu da onun için bir hayır olur" hadisini hatırlatan Erbaş, “Bizler karşılaştığımız her meseleyi mümin feraseti ve tevekkül bilinciyle yorumlamalı, sabır ve şükür terazisinin dengede kalmasını sağlamalıyız” ifadelerini kullandı.

Erbaş, etkenleri ve sonuçları ne olursa olsun yaşanılan hiçbir olayın ‘yeryüzü imtihanı’ndan ayrı düşünülemeyeceğine dikkat çekerek, şöyle konuştu:
“Bu dünya bir imtihan yeridir. Haddi zatında ömür dediğimiz sermaye, hayat dediğimiz zaman dilimi, aslında imtihan için bize tanınan süredir. Dolayısıyla insanın karşısına çıkan her türlü sıkıntı, zorluk, acı, yokluk, dert ve musibet imtihanın birer parçasıdır. Bu salgın da kuşkusuz insanlık tarihinin ağır imtihanlarından birisidir. İlahi imtihan karşısında bizlere düşen, imtihanı kazanma gayreti olmalıdır. Cenab-ı Hakk katında önemli olan da sınanma ile karşılaşınca inananların ortaya koyacağı sağlam tavırdır. Bu sağlam tavrın sac ayakları tedbir-tevekkül ve duadır.”

Bütün tedbirlere rağmen insanoğlunun musibete maruz kalabileceğini dile getiren Erbaş, “Bu yüzden öncelikle karşılaştığımız olaylara soğukkanlı ve metanetli şekilde yaklaşmalı ve zorlukların üstesinden nasıl geleceğimize odaklanmalıyız. Bunun geçici dünya hayatının bir imtihanı olduğunu bilmeli, umudumuzu ve direncimizi kaybetmemeliyiz. ’Acaba bizden kaynaklanan bir kusur ya da hata var mı?’ diye düşünmeli, kendimizi de muhasebe etmeliyiz” şeklinde konuştu.

Erbaş, bugün küresel boyutta yaşanılan sorunlarda insanoğlunun zaaflarının, ihtiraslarının, sorumluluk bilincini ihmal etmesinin önemli bir payı olduğunun altını çizerek şunları söyledi:
“Mesela küresel bir çevre sorunu olarak havanın, suyun, toprağın kirletilmesi gibi meseleler bütün insanlığı ilgilendiren büyük hadiselerdir. Dolayısıyla sözü edilen olumsuz tablo, esasında insanoğlunun hatalarının bir sonucudur. Bu da insan-çevre ilişkisini başta sorumluluk duygusu olmak üzere emanet, güzel ahlak ve salih amel bağlamında yeniden gözden geçirmenin elzem olduğu sonucunu ortaya koymaktadır. Aksi takdirde yaşanacak çevresel krizlerin, küresel musibetlerin, yaşadığımız dünyayı topyekün kaos ve kargaşaya sürüklemesi kaçınılmazdır. O halde insanın başına gelen her şeyde bir imtihan boyutunun varlığını göz ardı etmeden, yaşanan hadiseleri özeleştiri ve nefis muhasebesi çerçevesinde değerlendirmek, daha güvenli ve güzel bir gelecek inşa edebilmemizin yolunu açacaktır.”

“Rabbimize ilticaya her zamankinden daha çok ihtiyacımız var”
Musibetleri göğüslerken müminlerin asla unutmaması gereken ilkelerden birisinin de dua olduğunu ifade eden Erbaş, “Esasen tedbir ve tevekkül duanın dışında değildir. Bu ikisi esbaba tevessül olarak nitelendirdiğimiz fiili dua mesabesindedir. Son olarak sözlü dua ise müminin en güçlü dayanağı, en büyük korunağı, en etkili devasıdır. Zira zihnî, kalbî ve bedenî yorgunluk, sıkıntı ve çaresizliklerin giderilebilmesi için sekinete ve Rabbimize ilticaya her zamankinden daha çok ihtiyacımız bulunmaktadır. O yüzden kendi lisanımız ve yüreğimizle, içtenlikle Rabbimize dua etmeliyiz” diye konuştu.

“Millet olarak tarihten günümüze nice zorlukları birlik ve beraberlik ruhuyla aştık” diyen Erbaş, sözlerini şu cümlelerle tamamladı:
“Şu anda mücadele ettiğimiz virüs salgınını da sabırla, soğukkanlılıkla, sağduyuyla aşacağız inşallah. Tevekkül ile takdire rıza gösterirken, alınan bütün kararlara ve tedbirlere de riayet edeceğiz. Daha çok dua ve tevbe edecek, zikir ve tefekkürle maneviyatımızı güçlendireceğiz. Birbirimize karşı duyarlı ve anlayışlı olacağız. Fitneden, asılsız ve korku yayan haberlerden uzak duracağız. ‘Allah, indirdiği her hastalığın muhakkak şifasını da vermiştir’ buyurarak insanlığa ümit aşılayan Peygamberimize güveneceğiz. Yüce Rabbimiz hepimize akıl, feraset ve hikmetle davranmayı nasip etsin. Zorluklarımızı kolay eylesin. Şerleri hayırlara tebdil eylesin. Hastalarımıza acil şifalar lütfeylesin. Kardeşliğimizi daim ve güçlü eylesin. Bu süreçte başta sağlık görevlilerimiz olmak üzere gece gündüz demeden milletimize hizmet eden kardeşlerimize yardım eylesin.”
Cem Sultan
Yorum Yazın
sohbet islami chat omegle tv türk sohbet islami sohbet elektronik sigara cinsel sohbet su böreği sipariş oyun haberleri tıkanıklık açma dijital pazarlama ajansı galeri yetki belgesi nasıl alınır yalama taşı