TİC Holding Header
  • USD 32.374
  • EUR 35.018
  • Altın 2324.261
  • BIST 100 9129.19
  • Dünya

İranlı nükleer fizikçinin öldürülmesi sonrası Ruhani hükümetini iç ve dış politikada neler bekliyor?

İran'ın Fahrizade suikastına vereceği tepki, Biden'ın ocak ayında Beyaz Saray'da Başkanlık koltuğunu oturmasıyla birlikte, ilişkileri yumuşatma adına yeniden başlaması beklenen müzakerelerin de kaderini belirleyecek.
İranlı nükleer fizikçinin öldürülmesi sonrası Ruhani hükümetini iç ve dış politikada neler bekliyor?
AA - İran'ın nükleer programının mimarlarından Muhsin Fahrizade'nin başkent Tahran'da aracına düzenlenen silahlı saldırıyla öldürülmesi, iç ve dış politikada zaten sıkıntılı bir süreç yaşayan Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani hükümetini yeni zorluklarla karşı karşıya bırakabilir.

Son yıllarda, ülke içinde yaşanan siyasi gerginlikler ve ekonomik problemler nedeniyle özellikle muhafazakar çevrelerce kötü gidişattan sorumlu tutulan Ruhani hükümeti ve onun temsil ettiği reformist kanadın içerisinde bulunduğu çıkmaz, 27 Kasım Cuma günü Fahrizade'ye düzenlenen suikastla daha da derinleşti.

ABD ile müzakere ümidi zora girdi
ABD Başkanı Donald Trump'ın uyguladığı "İran'ı siyaseten çevreleme ve maksimum baskı" politikası, ülkede ekonomiyi çökme noktasına getirirken, Tahran'ı uluslararası camiada da yalnızlaştırdı. Bu nedenle, İran'ın Fahrizade suikastına vereceği tepki, ABD'de başkanlık seçimlerini kazanan Joe Biden'ın ocak ayında Beyaz Saray'da Başkanlık koltuğunu oturmasıyla birlikte, ilişkileri yumuşatma adına yeniden başlaması beklenen müzakerelerin de kaderini belirleyecek.

Tahran'ı düşman gören Tel Aviv, Biden'ın İran ile varılan nükleer anlaşmaya yeniden dönme ihtimalinden oldukça rahatsız. İranlı yetkililer, suikasttan İsrail'i sorumlu tuttu. Aynı gün İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun, Nisan 2018'de İran nükleer programı hakkında yaptığı sunumda Fahrizade'yi hedef gösterdiği video İranlı sosyal medya kullanıcıları arasında viral oldu. Suikastın ardından, Netanyahu'nun yaptığı "Gergin günler bizi bekliyor." açıklaması da İran kamuoyunda büyük tepki topladı.

Bu durum, kısa sürede İranlı yetkililerin içinde "intikam" ve "misilleme" kelimeleri içeren açıklamalar yapmasına neden oldu. İran içinde artan ABD ve İsrail karşıtlığı ile Trump yönetiminin Biden'a miras bıraktığı "İsrail'e sınırsız destek" politikasının, Tel Aviv'in çıkarlarına uygun olarak yeni dönemde Washington ile Tahran arasında olası müzakere ümitlerini de şimdiden baltalamış görünüyor. Ruhani hükümeti artık Fahrizade suikastı öncesindeki kadar rahat bir şekilde ABD'yle diplomasi ve müzakere söylemlerini kullanamayacaktır.



İran'ın güvenlik sembolleri bir yılda 3 kez ağır yara aldı

ABD'deki Trump dönemi İran için kabus dolu yıllar oldu. Trump yönetimi, 2018'de Kapsamlı Ortak Eylem Planı olarak bilinen nükleer anlaşmadan çekilerek, Tahran'a yönelik tek taraflı ağır diplomatik ve ekonomik yaptırımlar uygulamaya başladı.

İran Cumhurbaşkanı Ruhani, yaptırımlar nedeniyle ülkesinin en az 150 milyar dolar zarara uğradığını belirtirken, ülke toplumsal krizlere sahne oldu. Bunun yanı sıra dönemin Kudüs Gücü Komutanı General Kasım Süleymani 3 Ocak 2020'de Trump'ın emriyle Bağdat Havalimanı yakınına düzenlenen saldırıda öldürüldü. Bunu 6 ay sonra İsfahan'daki Natanz Nükleer Merkezi'ni hedef alan ve arkasında İsrail'in olduğu açıklanan "sabotaj eylemi" izledi. Bu iki olay da İran'daki güvenlik sorunu ve istihbarat zafiyetini gösterir nitelikteydi.

ABD Başkanlığına seçilmesi halinde nükleer anlaşmaya geri döneceğini açıklayan Biden'ın seçim zaferi, İran'da Trump döneminin yaralarını sarma adına umut oldu. Ancak Trump'ın koltuğunu devretmesine 2 aydan kısa bir süre kaldığı bugünlerde düzenlenen Fahrizade suikastıyla İran'ın güvenlik sembolleri bir yılda üçüncü kez darbe almış oldu.

Güvenlik açığı ve misilleme zorunluluğu
İranlı yetkililer sık sık ABD ve İsrail'in "savaş" çıkarmak ve ülkenin rejimini değiştirmek istediğini dile getiriyor. Özellikle, suikastlar ve Natanz Tesisine yapılan saldırı ülkede ciddi güvenlik açığı olduğunu ortaya çıkardı. Nitekim, Jamaran haber sitesine açıklamalarda bulunan Eski Devrim Muhafızları Ordusu Deniz Kuvvetleri Komutanı Hüseyin Alayi, güvenlik zafiyetine dikkat çekerek İsrail istihbarat servisi Mossad'ın ülkede aktif olduğunu söyledi.

Fahrizade ile İran'da son 10 yılda 5 nükleer bilimci öldürülmüş oldu. İran geçmiş suikastlar için de İsrail'i sorumlu tutmuştu. İran Atom Enerjisi Kurumu Sözcüsü Behruz Kemalvendi, 2 Temmuz'da Natanz Nükleer Tesisinde meydana gelen patlamanın arkasında İsrail'in olduğunu açıklamıştı.

İranlı yetkililerin İsrail'i suçlayan açıklamaları aslında bir anlamda İsrail casuslarının ülkede geniş faaliyet ağına sahip olduğunun da itirafı anlamına geliyor.

Güvenlikçi politikalar artabilir
İran medyası ve kamuoyu, saldırılara karşı güçlü ve caydırıcı bir misilleme yapılmaması durumunda ülkede daha kötü gelişmelerin yaşanabileceğinden endişe ediyor.

Bu durum, İran'da güvenlik merkezli politikaların önemsenmesi ihtimalini artırıyor. İran yönetimi, ülke dışındaki ittifak arayışını da artırabilir. İran'ın güvenlik ekseninde belki de en önemli sermayesi ülke dışında özellikle Irak ve Suriye'de bulunan milis kuvvetleri. Tahran yönetimi bu gruplara olan desteğini artırma eğilimine gidip bu gruplar üzerinden misilleme gerçekleştirebilir. Zira, Süleymani suikastı sonrası, İran destekli milisler Irak'ta zaman zaman ABD güçlerine yönelik saldırılar gerçekleştiriyor. Fahrizade suikastı bahane edilerek ülke içinde güvenlikçi politikaların artırılması sınırlı özgürlük alanına sahip İran halkında huzursuzluğa yol açabilir.

Bununla beraber, askeri yetkililerin söylediği gibi caydırıcı bir misilleme gerçekleşmezse, bu durum, İran karşıtı grupların psikolojik olarak kendilerini daha rahat hissetmesine neden olabilir. Hükümet güvenlik açığı ve İsrail'e yönelik misilleme zorunluluğunu ele alırken, ülke içinde halkın tepkisini, diplomatik sıkışmışlığı ve olası bir savaşın körüklenmemesini de hesap etmek zorunda.

İran siyasetinde muhafazakarların eli güçlendi
İran lideri Ali Hamaney, Barack Obama döneminde nükleer müzakereler sırasında bir taraftan İran'ın müzakere heyetini destekliyor, diğer taraftan da ABD'ye güven olmayacağı uyarısında bulunuyordu.

Ülkedeki muhafazakarların baskısına rağmen Hamaney müzakerelerin önüne geçmedi. Nükleer anlaşmanın akamete uğraması ve yaptırımların artırılması sonrası muhafazakarlar öngörülerinde haklı çıktıklarını savunarak, yaşanan olumsuzluklardan Ruhani hükümetini sorumlu tuttu.

Muhafazakarlar, Ruhani hükümetini, sorunların çözümü için ABD'ye gerektiğinden daha fazla bel bağlamakla suçladı.

Suikast sonrası, İran lider Hamaney ve askeri yetkililerin açıklamaları sert bir üslup taşırken, Cumhurbaşkanı Ruhani ve ülkedeki reformist siyasetçiler daha düşük tonda açıklamalar yaptı. Ruhani, "Suikasta uygun zamanda yanıt vereceğiz, İsrail'in tuzağına düşmeyeceğiz." dedi.

Muhafazakar medya sert tepki gösterdi
İran'da muhafazakar kesime ait gazetelerde Fahrizade suikastının ele alınış şekli ülkedeki ABD ve İsrail karşıtlığını net bir biçimde gözler önüne serdi. Gazetelerin ilk sayfalarında "intikam" manşetleri öne çıktı. Reformistlere ve hükümete yakın gazeteler ise daha ılımlı ve sade başlıkları tercih etti.

Muhafazakar Vatan-ı İmruz gazetesi "Vurmazsak, vururlar" manşetiyle intikam alınması gerektiğini savundu. Keyhan gazetesi "Göze göz. Siyonistler beklesin" manşetiyle çıktı. Himayet gazetesi de "Halk intikam bekliyor" başlığını seçti. Cam-ı Cem gazetesi ise, "Yeniden 2010'a dönüldü" manşetiyle geçmişte diğer İranlı bilim adamlarına düzenlenen suikastlara atıf yaptı.

Uluslararası yalıtılmışlık tescillendi
Suikasta yönelik tepki ve kınamaların sınırlılığı da İran'ın diplomatik yalnızlığını en net biçimde kanıtlar nitelikteydi. Zira, tepkiler sadece İran'ın az sayıdaki müttefiklerinden ya da iyi ilişki kurduğu bazı ülkelerden geldi. Türkiye de suikastı kınayanlar arasındaydı. İran ile sıkı ilişkilere sahip Çin ve Rusya'dan ise henüz bir açıklama gelmedi.

Avrupa Birliği (AB) ülkelerinden ciddi boyutta bir açıklama dahi gelmedi. Almanya Dışişleri Bakanlığından bir yetkili, İran'dan gelen haberlerden kaygılı olduklarını belirterek, temkinli olunması çağrısında bulunmakla yetindi.

İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif, uluslararası camianın bu tepkisizliğine sitem ederek, "İran, uluslararası topluma, özellikle de AB'ye utanç verici çifte standartlarına son verme ve bu devlet terörünü kınama çağrısında bulunuyor." ifadelerini kullandı.

Hükümetin destek beklediği ülkelerden umduğunu bulması zor görünüyor. Zira, AB ülkelerinin ABD ve İsrail kadar olmasa da İran'ın nükleer çalışmalarından ve Orta Doğu'da izlediği politikalardan rahatsızlık duyduğu sır değil.

İç ve dış politikada zor günler geçiren Ruhani hükümeti, Trump döneminin daha fazla soruna yol açmadan sonlanması ve ocak ayında ABD Başkanlık koltuğuna oturacak Biden ile diplomasi kanallarını aktif hale getirmenin peşinde. Bunu yaparken de ülke içinde artan eleştirileri yatıştırmak mecburiyetinde. Bu süreçte Ruhani yönetimi, İran lideri Hamaney'in desteğini de almak zorunda.

Cumhurbaşkanı Ruhani'nin görev süresi Haziran 2021'de yapılacak seçimlerle sona erecek. Ancak Ruhani'nin önündeki 7 ayda izleyeceği politikalar, tüm İran'ı etkileyeceği gibi başını çektiği reformist kanadın da kaderini belirleyecek.
Yorum Yazın