Bundan sonra durumu iyileştirecek adımların neler olması gerektiğine değinmek istiyorum.
Zamanında bir hocam bana
“zengin bir ülkede fakir mi, yoksa fakir bir ülkede zengin olarak mı yaşamak istersin diye” sormuştu. Herkes çok fakirken, gelir adaletsizliği devleşmişken, yoksulluk sınırını sıfıra çok yaklaştırdığınızda dahi hala bu sınırın altında kalanlar varken zengin olup da ne yapacağım demiştim, hala da aynı düşüncedeyim.
Ekonomik durumu iyileştirici adımlar atılırken de ülkemizin gelişmişlik düzeyini bir adım öteye taşıyacak, toplum olarak hep birlikte kalkınacağımız genel bir strateji belirlenmelidir. Hükümetler ve politik çıkarlardan bağımsız
“objektif iyi”ler uygulanmalıdır.
Öncelikle kısa vadede panik ortamının yatıştırılması, güven ortamının oluşturulması ve mevcut durumu fırsata çevirmeye çalışanların dizginlenmesi gerekiyor.
Dolar kuru %40 artınca raftaki mercimeğe ne oldu da %50 zam geldi diye araştırmak lazım… Herkes fakirleşirken kendi zenginleşmek isteyenlere fırsat verecek bir ortam oluşturmamalı…
YEP’in açıklanması ile birlikte durumun analiz edildiği ve çözüme yönelik bir anlayışın benimsendiği mesajı verildi.
Diğer yandan, ABD ve Almanya’da görüşmeler gerçekleştirildi. Söz konusu gelişmelerin YEP ile başlanan yolda atılacak adımlar ile panik ortamını yatıştıracağı ümit edilmekte…
Ticaret Bakanlığı Eylül ayı dış ticaret verilerini açıkladı ve Eylül ayı için olumlu bir tablo ile karşılaşmaya başladık.
İthalatın ihracatı karşılama oranında geçen yıl eylül ayına göre bir artış var… Ancak dokuz aylık veri bazında dış ticaret açığımız büyümüş durumda.
İhracatın %47’sini, ithalatın ise %76’sını ara mallar oluşturmakta…
Dolayısıyla gerek üretimde kullandığımız girdileri gerekse ihraç ettiğimiz ürünlerin nihai ürün olması için gereken aşamaları ülke içerisinde yapabilme kabiliyetimiz artırılmalı…
Böylece ülke içerisinde daha fazla katma değer yaratılarak hem üretim düzeyimizi yukarı taşımış hem de döviz giriş çıkışını dengelemiş olacağız.
Bir önceki yazımda büyümek için üretmeliyiz demiştim.
Bu yazıda bahsettiğimiz kapasiteyi artırmak için ne üretmeliyiz konusuna eğilmek istiyorum. Bu noktada en temel ölçüt; "Sürdürülebilir bir ekonomik strateji, elimizdeki imkân ve kapasite üzerine inşa edilmeli…"
Dolayısıyla kendimize “
şu anda neleri etkin üretebilecek kapasitedeyiz?” diye sormalıyız. Aşağıdaki ürün haritası elimizdeki kapasiteyi güzel bir biçimde ortaya koyuyor.
Haritada her bir yuvarlak dünyada ticareti yapılan ürünleri, renkli olanlar ise ülkemizin 2016 yılında ihracatını yapabildiği ürünleri göstermekte.
Yuvarlakların büyüklüğü ise ilgili üründe dünya ticaret hacminin büyüklüğünü temsil etmekte…
Yuvarlaklar arasındaki bağlantı ise, bağlantılı ürünlerin üretimi için benzer bir
know-how’a ihtiyaç duyulduğunu gösteriyor. Örneğin, araba motoru üretebiliyorsanız tren lokomotifi üretmeye yaklaşmışsınız anlamına geliyor.
Türkiye 2016 Yılında Neleri İhraç Etti?
Kaynak: The Atlas of Economic Complexity, Harvard Üniversitesi
Peki biz dünya ticaretine neyi kazandırıyoruz?
Türkiye’deki 2018 yılı en büyük ihracat kalemini yaklaşık olarak %16’lık bir payla taşıt sektörü oluşturuyor.
Ayrıca, ağırlık olarak bazı mekanik cihazlar, tekstil ve tarım olmak üzere, maden ve az sayıda kimyasal ve plastik ürünler satabiliyoruz.
Asıl eksiğimiz nedir?
Asıl eksiğimiz haritanın sol tarafı, yani gelişmiş ülkelerin yoğunluklu olarak bulunduğu, teknoloji seviyesi daha yüksek olan elektronik ve makine alanları…
Çok fazla sayıda ürün ile bağlantılı olan bu alanlarda yaratılacak kapasite ile teknoloji seviyemizi bir üste taşımak ve gelişen ülke sınıfından gelişmiş ülke sınıfa girmemiz mümkün. Bir sonraki yazımda “teknoloji” terimini biraz
daha açmayı planlıyorum.
Konu ekonomi olunca OVP’siz geçemiyoruz.
OVP’nin Cari Açık Başlıklı bölümünde yer alan aşağıdaki kısımların yukarıda aktardığım öncelikleri kısmen de olsa içermesi sevindirici:
İlaç, kimya, petrokimya, enerji, makine/teçhizat ve yazılım sektörleri öncelikli yatırım yapılabilir alanlar olarak belirlenmesi,
Yüksek teknoloji ürünlerinin üretileceği, büyük ölçekli yerli ve yabancı yatırımların yer alacağı, etkin yönetim modeline sahip endüstri ve teknoloji bölgeleri kurulması,..
20 biyoteknolojik ilacın yerli üretiminin teşvik edilerek, biyoteknoloji alanında yetkinliklerimiz artırılması.
OVP’nin mevcut ihracat ve ithalat yapımızı dikkate alarak, önümüzdeki dönemde ağırlık vermemiz gereken alanlara dokunması, tabi ki anlamlı; ancak önümüzü daha da net görmeye ihtiyacımız var…
Bundan sonra neler yapıldığı ve yapılacağı ekonomideki asıl değişim noktası olacak ve umarız daha dengeli bir gelir yapısına da ulaşacağız.