Biz Türk milleti olarak tarih sayfasında yerimizi aldığımız günden beri milli ve kültürel değerlerimizi koruyarak bu günlere geldik.
Hayatın her alanında kendimize has,bizi biz yapan kültürel kimliğimizi yansıtmış bir millet olarak manevi,dini uygulamaları bile bu kimlikle sentezleyip, en güzel şekliyle bu günlere taşımışız.
Bunun en güzel örneklerinden biridir bayramlarımız.Yüzyıllar boyunca millet olarak kenetlenmemizi, küslerin dargınların barıştığı birlikte coşkuyla kutlanan günler olarak tarihe geçmiştir.
Özellikle Osmanlı’da Bayram gelenekleri toplumun her kesiminde aynı olmakla birlikte payitahtta ve sarayda daha görkemli yaşanmaktaydı.
Osmanlı’da bayram, “Musalla” adı verilen açık alanlarda namazın eda edilmesinden sonra başlardı.
Küçükler büyüklerin ellerinden öper, büyükler de küçükleri öper onlara çeşitli hediyeler verirdi. Kapıya bayramlaşmaya gelen bekçi, çöpçü, tulumbacı, davulcu gibi hizmetlilere bayram bahşişi verilirdi.
Askerlere şeker, kuzu, helva ve salata verilirdi. Cezasının üçte ikisini yatmış hapishane mahkumları affedilirdi.
Şehre kurulan panayır içersindeki büyük salıncaklarda sallanıp eğlenen şekercilerden horoz şekerleri, kuş lokumlarıyla bayramın tadını çıkaran çocuklar kapı kapı gezerek hediye, şeker, mendil ve harçlık toplardı.
Günümüzde ise bayramlar adeta bir “tatil fırsatı” olarak değerlendirilmekte, sıla-i rahim, akraba ziyaretleri, kabir ziyaretleri, yoksulu-çocukları sevindirmek, geniş aile sofraları ve hediyeleşmek, küslerin dargınların barışması kavramları ise git gide azalmaya
başlamaktadır.
Baş döndürücü teknolojik gelişmeler, küreselleşme, zamanın hızlanması millet olarak bizleri de bir değişime itmekte, dünyanın öbür ucundaki insanlarla kolaylıkla iletişim kurarken,yanı başımızdaki aile fertleriyle iletişimsizlik proplemleri yaşamaktayız. Bu
da çağımızın en büyük ironisi olsa gerek.
Bir yandan bu hızlı değişime ayak uydurmaya çalışırken, bir yandan da milli benliğimizden giderek uzaklaşmaktayız.
Hazindir ki çok değil 40-50 yıl önce yaşadığımız bayram geleneklerini bu gün çocuklarımıza “Eski Bayramlar” adı altında adeta bir masal gibi anlatmaktayız.
O güzel bayramların yaşandığı güzel günleri özlemle anlatıp yad etmenin yanında, bunları tekrar hayatımıza geçirmenin, milli manevi ve kültürel değerlerimize yeniden sahip çıkmanın yollarını da bulmamız gerekiyor. Gençlerimize kültürümüzü, milli
değerlerimizi aktarmamız gerekiyor.
Aksi taktirde gelecek nesillerin kimliğini kaybetmiş, robotik toplumlar olmasının önüne geçilemez.
Bu vesile ile ;
Küsseniz barışın, kırgınsanız affedin, sevmiyorsanız idare edin.
Ailenizle, sevdiklerinizle huzur ve sevgi dolu bir bayram dileklerimle Ramazan Bayramı’nız mübarek olsun.
Allah’a emanet olunuz!