Sabık Sultan’a ilk müdahale doktor Nikolai Paraskevidis tarafından yapılır. Ardından Veliahd Vahidüddin Efendi’nin özel doktoru Alkivyedis ve kendi doktoru Atıf Hüseyin Bey de devreye girer.
İlk müdahalenin ardından kendisinden kan alınır. O sırada nabzın yüz kırk beş, teneffüsün de altmış beşten fazla olduğu görülür.
Kardeşi Sultan Mehmed Reşad Han, bu durumdan haberdar olunca hangi doktoru isitiyorsa onun gönderileceğini bildirir lakin Sultan Abdülhamid Han bu teklifi “
Benim doktorlarım var“ diyerek kabul etmez.
10 Şubat günü mutadı olduğu üzre soğuk suyla aldığı duş sonrası tekrar rahatsızlanır. Bunun üzerine kendi doktorlarının tavsiyesiyle Dolmabahçe Sarayı’ndan Akil Muhtar Bey ve Selanikli Rifat Bey getirilir.
Yapılan kontrollerin ardından kan toplanması sonucu ödemleşme ile kalp ve böbrek yetmezliği teşhisi konur. Dokuz kez vücudundan kan alınır fakat tüm çabalara rağmen kurtarılamaz ve Sultan son nefesinde Kelime-i Şahadet getirerek Rabbi Rahman’a yürür.
10 Şubat saat 15’de 5 sene, 3 ay, 9 gündür ikametine tahsis edilmiş olan Beylerbeyi Sarayı’nın odalarından hıçkırıklar yükselmeye başlar.
Sultan Abdülhamid Han’ın ölüm haberi ilk önce Başkumandan Vekili ve Harbiye Nazırı Enver Paşa’ya iletilir. Enver Paşa da haberi telefonla Padişah Mehmed Reşad’a bildirir. Sultan Reşad, kardeşinin 2.Mahmud Türbesi’ne gömülmesini ve saltanat
makamında bulunmuş olan padişahlar için yapılan merasimin aynıyla tekrarını emreder.
Ailesi ise Sultan 2. Abdülhamid Han’ın, Fatih Sultan Mehmed Han Türbesi’ne defnedilmesinden yanadır. Fakat Enver Paşa, Fatih Türbesi’ne hiç kimsenin gömülmesinin caiz olmayacağından bahisle bu isteğe karşı çıkar.
Cenaze sabah saat 4.30 sularında Bahriye Nezareti’nden tahsis edilen istimbota konarak, Beylerbeyi Sarayı’ndan önce Sarayburnu’na götürülür ve oradan da Topkapı Sarayı’na gasl, teçhiz ve tekfin için nakledilir.
Siyahlar giyinmiş bir kafile’nin elleri üzerinde beyaz çarşaf ve koyu renkli bir şal ile örtülü tahta bir sedyeyle Hırka-i Saadet Dairesi’ne konan Sultan Abdülhamid Han’ın na’şını hazırlamak için içeriye yalnız Hırka-i Saadet erkânı ve önde gelenler girer.
Hacet penceresinin yaldızlı parmaklıkları önünde müteessirâne duran bazı gazetecilerin yanı sıra dışarıda tabutun ilerisinde, Enderûn erkânı, ellerini hürmetle kavuşturmuşlardır. Teneşirin etrafında ikisi yeşil, ikisi beyaz sarıklı dört hoca, ellerinde sarı lifler, misk sabunları, büyük bir ihtiramla na’şı yıkarlar.
Sultan 2.Abdülhamid Han’ın beline doğru beyaz ve yeni bir kefen örtülmüştür. Göğsünden yukarısı ve dizlerinden aşağısı açıktır. Vücudunda uzun bir hastalığın zaafı görülmez. Renginde ölüm sarılığı yoktur, fildişinden camid bir cisim gibidir. Boyu çekilmiş, saçı sakalı ağarmıştır. Uzun ve siyah kaşlarının va’zında melâl ve teessür vardır. Saçları alnına doğru biraz dökülmüştür. Sakalı bembeyaz, uçlarına doğru sarıdır. Yüzünde bir ihtiyarlık alâmeti fazla bir kırışıklık yoktur. Boynu incelmiş, omuz kemikleri dışarı
fırlamıştır. En zayıf yeri ise göğsüdür. Bacakları beyaz ve ince, ayakları ufaktır. Vücudunun sağ tarafı bembeyazdır, sol tarafında ve arkasında kırmızılıklar görülür.
Na’şının karşısında ellerinde buhurdanlarla ağalar durur. Herkes huşû içindedir. Bütün simalarda tevekkül alameti görülür.
Nihayet na’şın yıkanması biter. Sarı ipek işlemeli havlularla kurulandıktan sonra tabut yere indirilir ve teneşir tabutun yanına getirirlir. İçine kefenler sarıldıktan sonra Sultan Abdülhamid Han’ın na’şı itina ile tabuta indirilir. Ardından vasiyeti gereği göğsüne ahidname duası, yüzüne Hırka-i Saadet bezi ve siyah Kâbe örtüsü konulur. Bembeyaz fefen bağlandıktan sonra tabut kapanır.
Bu aslında bir devrin kapanışıdır.
Böylece 75 yıl boyunca hayatının özünde İlay-ı Kelimetullah davasını yükselten Sultan 2. Abdülhamid Han payitahta veda eder..
Cenazenin define hazırlanması saat dokuz sıralarında son bulur. Hırka-i Saadet Dairesi’nden çıkarılan tabut kapı önünde yüksek bir yere konulur. Hamidiye Camii’nin kürsü şeyhi etrafına bakınarak orada bulunanlara “
Merhumu nasıl bilirsiniz?” diye sorunca gür şekilde “
İyi biliriz!” cevabını alır. Ardından helallik aldıktan sonra Şeyhülislam Musa Kazım Efendi’nin imametiyle cenaze namazı kılınır.
Sultan 2. Abdülhamid Han’ın cenazesi mensup olduğu Şazeli Dergâhı şeyhlerinin okudukları Kelime-i Tevhidlerler, tekbirler ve naatlar eşliğinde Babüsselam Kapısı’ndan çıkarılır. Önde sıra ile süvari bölükleri, inzibat askerî memurları, Bahriye Mızıkası, İtfaiye Alayı, Harbiye Mızıkası, Harem-i Hümayun ve Şazelî Dergâhı mensupları olduğu halde tabut hürmetle taşınır.
Cenazeyi, İmam-ı evvel ve sâni hazret-i şehriyâri ve hazine-i hassa,hazine-i hümayun ve saray-ı şahane erkânı ve memurları, onların ardında Veliahd Vahidüddin Efendi, şehzadeler, Harbiye Nazırı Enver Paşa, Şeyhülislam Musa Kazım Efendi, Âyan ve
meclis-i mebusan reisleri ve milletvekilleri, İstanbul’da bulunan yabancı devlet elçileri, hanedana mensup damatlar, İttihad ve Terakki Cemiyyeti Merkez-i Umumi âzâsı, ilmiyye sınıfının önde gelenleri, gayri müslimlerin ruhâni reisleri olan haham ve patrikler, müsteşarlar, İstanbul Belediye Başkanı ve vekili, Polis Emniyet Müdür-ü Umûmisi ve maliye direktörleri resmi üniformalarını giymiş oldukları halde takip ederler.
Muazzam cenaze alayı, Ayasofya’dan Sultan Mahmud Türbesi’ne kadar iki sıra asker dizili Divanyolu’nu takip ederek defin mahalline doğru giderken cadde ve caddeye çıkan sokaklar, pencereler, damlar, ağaçlar, türbe duvarları üzüntü içerisindeki halkın hıçkırıkları ile sarsılır.
Ağlayanlar içinde bulunan bir kadının haykırışı 33 sene milleti için uğraşan, didinen bir Sultan’ın mücadelesini özetler mahiyettedir.
“
Ekmeği, kömürü 5 paraya veren Sultan bizi bırkıp nereye gidiyorsun!..” Cennet Mekan Sultan Abdülhamid Han Allah gani gani rahmet etsin.
Allah’a emanet olun..