Dedem Sultan II. Abdülhamid Hân’ın saltanat yıllarını ikiye ayırmak ve meseleleri ona göre değerlendirmek doğru olur diye düşünüyorum:
Midhat Paşa Ve Ekibinin İdareyi Elinde Tuttuğu Yıllar
Sultan II. Abdülhamid Hân, Midhat Paşa ve ekibini taltif ederek tahta çıkmış ve maalesef Meclis-i Mebusan’ın kapatıldığı Şubat 1878’e kadar da, idarede hep onların sözleri geçerli olmuştur. Neticede bu bir buçuk yıl kadar zaman, Devlet-i Aliyye’nin çöküş ve hatta yıkılış yılları olmuştur. Rus askerlerinin Yeşilköy’e kadar geldiği bu acılı günlerin faturasını Sultan II. Abdülhamid Hân’a yüklemek çok büyük hata olacaktır.
Sultan II. Abdülhamid Hân’ın İkinci Saltanat Devresi
30 yıl kadar süren bu devreye, Sultan II. Abdülhamid Hân’ın şahsî idare devri veya ona karşı çıkanların ve maalesef Cumhuriyet dönemi tarihçilerinden bir çoğunun ifadesiyle istibdâd devri (devr-i istibdâd) denmektedir. Bilançoları çok ağır olan 93 felâketinin devleti yok edeceğini gören basiretli devlet adamı II. Abdülhamid, Meclis-i Meb’ûsân’ın bağımsız Ermenistan, Pontus ve Kürdistan gibi devletlerin kurulmasını tartıştığını görünce, 13.2.1878’de Meclis’i fesh etti. Alman Devlet Adamı Bismark, “bir devlet millet-i vâhideden mürekkeb olmadıkça, meclisin faydadan ziyade zarar vereceğini” ifade ederek tasvip etti. Rus Çarı zaten memnundu. Durumdan rahatsız olan İngiltere, V. Murad’ı padişah ve Midhat Paşa’yı sadrazam yapmak için Genç Osmanlılardan Ali Suavi’yi tahrik ve teşvik ederek, tarihe Çırağan Baskını veya Ali Suavi Vak’ası olarak geçen korkunç olayın meydana gelmesine sebep olmuştur. Arkasında, İngiliz Büyükelçisi Lord Elliot ve yerine gelen Lord Layard ile Ali Suavi’nin İngliz ajanı olan hanımı Mary vardı. 23 ihtilâlcinin ölümü ile sonuçlanan bu sonuçsuz darbe, Sultan II. Abdülhamid’i hafiye denilen gizli teşkilâtını kurarak daha sıkı idareyi ele almasına mecbur etti.
Sultan Abdülhamid Hân Avrupa’nın ilerlemesini dikkatle takip etmiş, Osmanlı coğrafyasında da aynı ilerlemenin gerçekleşmesi arzusunda bulunmuştur. Devlet-i Aliyye’nin Batıdan geri kaldığına üzülmekte ama aynı zamanda bunu ortadan kaldıracak tedbirleri düşünmekteydi. Batı'daki Bilim ve teknolojideki ilerlemenin sebepleri ve teknolojideki yenilikleri ülkeye getirmek için Avrupa’ya öğrenciler göndermişti.
Ancak o Avrupa’nın ilerlemesini takdir etmekle birlikte Avrupa devletleri içinde özellikle İngilizleri hiç sevmemiştir. İngilizler, onun gözünde, “tahtan padişah indiren” bir millet olarak kalmıştır. Sultan Abdülhamid Han, Sultan Abdülaziz’in tahtan indirilmesinin en büyük müsebbibi olarak hep İngilizleri görmüştür. Bu durumda Sultan II. Abdülhamid Han, devletin parçalanmasını önlemek için yeni dış politika alternatifleri aramaya başladı. İngilizlere karşı olumsuz bir kanaat beslerken Almanya imparatoruna karşı ise muhabbet duymuştur. Ancak onun Almanlara karşı duymuş olduğu söz konusu muhabbetin gerisinde Osmanlı Devleti ve milleti adına Almanlardan faydalanmanın mümkün olduğuna inanmış olması söz konusudur. Çünkü Sultan Abdülhamid için öncelik kendi milletinin menfaatleriydi.
Sultan II. Abdülhamid Han, ülkenin içerisinde bulunduğu sıkıntılara ve sorunlara rağmen, ordunun ıslahını, güçlenmesini temin etti. 1897'deki Türk-Yunan savaşının kazanılması Osmanlı ordusunun gücünü ortaya koymuştu.
Sultan II. Abdülhamid Han, devletin kalkınması ve gelişmesinin ancak milli sanayi ve ticari kalkınmayla olacağına inanırdı. Adeta günümüz küreselleşmesini daha o günlerden görüyordu. Sermayeyi elinde bulunduran güçlerin dünyaya hâkim olacağını, bunun da ancak ticaretle olacağına inanıyordu. Sanayi ve ticaret alanında kalkınmayı "devletin beka şartı" olarak görürdü. Zenginleri, mülk sahipleri, sanat sahipleri yabancı olan bir ülkenin kalkınamayacağını belirterek Müslümanların ticaretle uğraşmalarını isterdi.
Sultan II. Abdülhamid Han, içteki ve dıştaki saldırılara karşı dâhiyane tedbirler almakta ustaydı. Aldığı bu tedbirleri dünya tarihçileri hayranlıkla dile getirmişlerdir.
Sultan II. Abdülhamid Han, laf değil, icraat seven bir Sultan'dı. Halkın duasını almak için ona hayırlı hizmetler etmek biricik gayesiydi. O halkı için vardı. Halkına samimi bir şekilde ve hiçbir şey beklemeden hizmet etmek onu çok mutlu ederdi. Cami, medrese, fabrikalar, köprüler, yollar, darülaceze, 160 saat kulesi vb. olmak üzere toplam 1580 adet eseri vardır.
Bir sonraki yazımız gene icraatları hakkında olacak.
Allaha emanet olunuz.