Muhsin Çapan ve Şehzade Abdülkerim toplantı üstüne toplantı yaparlar.
Muhsin Bey Şehzade’ye teklifini yapar. Japonlar Doğu Türkistan Devleti’nin başına bir Müslüman Türk’ün geçmesini istemektedirler. Bu durumu önce Şehzade Abid Efendi’ye iletirler, fakat Abid Efendi kabul etmez. Teklif Şehzade Abdülkerim Efendi’ye yapılır.
Şehzade “
Muhsin Bey öncelikle maddi mesleleri halledelim” der. Hazırlıklar yapılır.
İlk olarak Hindistan Haydarabad’a gideceklerdir. Abdülkerim Efendi’nin kuzeni son halife Sultan Abdülmecid’in kızı Dürrüşehvar hanım Haydarabad Prensi’yle evlidir. Abdülkerim Efendi de kendisiyle saraydan yakın arkadaştırlar.
Şehzade Abdülkerim hazırlıklarını tamamlar Beyrut’a gider ordan bindiği bir gemiyle 20 günde Hindistan’a varır. O’nu çok iyi karşılarlar, ikramlarda buşlunup bolca para verirler.
Bu olayı duyan İngilizler telaşlanır ve buradaki müslümanların şehzade etrafında teşkilatlanmasından korkarlar. Şehzade’yi takibe alırlar. Şehzade Hindistan’da bir müddet kalır.
Bir bir İngiliz taburu gelir ve Şehzade Abdülkerim Efendi’yi alırlar, sorgu sual yapılmadan Hindistan’tan çıkışını verirler.
Şehzade Abdülkerim Efendi rıhtıma gider ve Beyrut’a gitmek üzere ilk gemiye biner. Bindiği anda da aklına hanımı gelir, ona bir hediye almadığını düşünerek gemiden iner. Orda rıhtımda kafes içinde maymun satıcılarını görür iki maymun alır. Sonra tekrar gemiye biner. 25 günlük deniz yolculuğundan sonra Beyrut’a gelir ordan Şam’a geçer.
Eve gelir ve maymunları Nimet Babaannemize uzatır, lakin Nimet Hanım “
Efendi, Efendi koskoca Hindistan’dan getire getire iki maymun mu getirdin” der, maymunları eve sokmaz. ”
Git bunları kime verirsen ver” der.
Şehzade tekrar Beyrut’a gider elindeki paranın çoğunu ailesine verir bir kısmını da kendine ayırır.
JAPONYA YOLCULUĞU
Şehzade Abdülkerim Efendi Kararını verir ve tekrar Muhsin Çapan Bey’le konuşur ve hazır olduğunu söyler.
İlk olarak Singapur’a giderler, orada bir müddet kaldıktan sonra Japonya’ya geçerler.
Japon imparatoru onları merasimle karşılar. Şehzade orda çok itibar görür. Kendisine bir villa verilir, bir tabur asker ve yardımcılar hizmetine tahsis edilir. Orada iki üç ay kalır. Bu sürede bir defa imparatorla ve bir çok defalar üst düzey subaylarla görüşür.
Japonya’da kalış süresinin uzaması üzerine hakkında basında çıkan haberlerden rahatsız olur.
Japonların Şehzade’den isteği aslında Doğu Türkistan’ın başına kendi istedikleri birini geçirmektir ama bir nev’i kukla bir devlet adamı olacaktır.
Bu işe Şehzade razı gelmez. Japon üst düzey subaylara karşı gelerek “
Ben 623 yıl cihan imparatorluğu kurmuş bir milletin torunu olarak bunu asla kabul edemem” der. Bu Muhsin Çapan hatıratında kayıtlıdır.
Muhsin Bey Şehzade’yi iknaya çalışır ama muvaffak olamaz. Japonlar “
Bu iş olmayacaksa sizin güvenliğinizi sağlayamayız artık” derler.
Bunun sebebi ise bu olaylardan İngilizler’in, Ruslar’ın ve yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin haberi olmuştur ve çok rahatsız olmuşlardır.
İsteklerini kabul etmeyen Şehzade artık Japon’lar için de tehlike oluşturmaktadır.
Şehzade Abdülkerim de durumun farkındadır ve Muhsin Çapan’la konuşarak Beyrut’a geri dönerler.
Devlet kurma düşünceleri gerçekleşememiştir ve duruma çok üzülür.
O sırada Nimet Hanım doğum yapar ve amcamız Dündar Efendi dünyaya gelir. O sene, yani 1930’da Abdülkerim Efendi yeni bir evlat sevinciyle işlerin yolunda gitmemiş olmasının üzüntüsünü birlikte yaşar.
O dönemlerde Abdülkerim Efendi Beyrut’ta daha fazla kalmakta, Şam’a yani evine daha az uğramaktadır. Bir tarafta babasının onu istememesi bir tarafta ailesine karşı sorumlulukları ve hayallerinin gerçek olamaması, hepsi üstüste gelmiştir ve yavaş yavaş parası da bitmektedir.
Bu zor günlerinde büyük sultanlardan ve bazen ablası Nemika Sultan’dan yardım alır. Şehzade Orhan ile de arasıra görüşmektedir.
1932 yılında ikinci çocuğu yani babamız Harun Efendi dünyaya gelir.
Abdülkerim efendi ailesini geçindirmek için bir şeyler yapmak zorundadır. Şehzade Orhan Efendi kendisine bir teklifte bulunur.
Şehzadeye ”
Amerika’ya gidelim, ikimiz de tahsilliyiz, dil biliyoruz, sen de çok zekisin bir iş bulur çalışırız” der.
Abdülkerim Efendi önce kabul etmez ama borçlar çoğalınca bütün iş kapıları kapanınca bakar ki elden gelen birşey yok, Orhan Efendi’nin teklifini kabul eder.
1935 yılı Nisan ayında Beyrut’tan kalkan bir Fransız gemisine binerek yola çıkarlar. Yol 25 gün sürer. Geldikleri gibi ucuz bir otel ararlar. Manhattan’da iki yıldızlı uygun bir otel bulurlar ve yerleşirler.
Şehzade Abdülkerim bazı iş görüşmeleri yapar fakat bir netice alamaz. Şehzade Orhan da aynı durumdadır. İkisi de umutsuzdur.
Tam o sırada Şehzade Abdülkerim Efendi General Ford araba fabrikasında ortadoğu satış temsilcisi olarak işe kabul edilir.
Kaldıkları otel odasında bu haberi alan Orhan efendi de şehzade adına çok sevinir. Abdülkerim Efendi bir sigara yakmak ister lakin sigarası bitmiştir. Orhan Efendi “
Ben şimdi hemen alır gelirim, bu güzel haber üstüne bir iki sigara içelim” diyerek otel dışına çıkar.
Dönmesi biraz gecikir. Bunun nedeni ise Abdülkerim Efendi’nin kullandığı saf tütünün heryerde bulunmamasıdır.
Dükkanları gezip tütünü bulması ve dönmesi yarım saat sürer. Odaya çıkar kapıya vurur fakat içerden ses gelmez. Lobiye giderek şehzadenin çıkıp çıkmadığını sorar, resepsiyondaki görevli çıkmadığını söyler. Fakat “
Uzakdoğulu bir bayan şehzadenin odasını sordu” der.
Orhan Efendi telaşlanır ve yedek anahtarı isteyerek odanın açılması talebinde bulunur. Görevliyle birlikte odaya çıkarlar ve kapıyı açarlar ki ne görsünler!
Abdülkerim Efendi Efendi yatağın üstünde dizleri secdede gibi, alnında bir kurşun izi kanlar içinde durmaktadır. Yanıbaşında ise bir tabanca vardır.
Orhan Efendi bağırarak “
Efendi Efendi sana kim kıydı?” diye feryat eder.
Görevli polise haber verir, polisler gelir, zabıt tutarlar.
Masada bir mektup vardır, intihar süsü verilmiş, baştan sona senaryo dolu bir mektup. Sözde bir Amerika’lı kızı sevmiş ve kız onu istemediği için canına kıymış. Ailesini zor durumda bıraktığı için de “
beni affedin” yazmış.
Orhan Efendinin anlattığına göre ise böyle bir kızı asla görmemişti. Abdülkerim Efendi ona herşeyini anlatmasına rağmen asla böyle birşeyden bahsetmemişti. Üstelik sürekli birliktelerdi, ve şehzadenin tabancası yoktu cebinden ise sadece 50 sent çıkmıştı o yıllarda silah almak hiç kolay değildi. New York polisi ateşli silahlara sınırlama getirmiş, el altından satılanlar ise çok yüksek fiyata veriliyordu.
New York polisi dosyayı intihar diyerek kapatır. İki gün sonra da New York büyük mezarlığına beş altı müslüman tarafından namazı kılınarak defnedilir.
Şehzade Abdülkerim Efendi 20 Ağustos 1935’te şehid edilmiştir.
Bu üzücü hadiseyi kimler planladı, Ruslar mı, Çinliler mi yoksa Japon gizli servisi mi, İngilizler mi ve hatta Türkiye Cumhuriyeti mi?
Kimseyi suçlamak istemem ama Sultan Abdülhamid’in bu çok sevilen torunu Abdülkerim Efendi’nin Doğu Türkistan Devleti’nin başına geçmesi ne Ruslar’ın, ne Çinliler’in, ne İngilizlerin ne de Türkiye Cumhuriyeti’nin işine gelirdi.
Osmanlı’nın tekrar yeşermesi, hilafetin tekrar gündeme gelmesi fikri bile onları için yeterli bir sebepti. Belki bu işin içinde tek bir devlet değil ortak bir organize çalışma vardı, bizler bunu hiçbir zaman bilemeyeceğiz
Şehzade Abdülkerim Efendi’nin yaşamış olduğu şerefli hayatı hazin bir şekilde sonlanmış, araştırmaya bile gerek görmeden dosyası rafa kaldırılmıştır.
Evet dostlarım Allah gani gani rahmet etsin.
Bir ay boyunca sizlerle paylaştığım yazı dizimi burda sonlandırırken bir başka yazıda buluşmak üzere diyorum.
İnşallah sizleri sıkmamışımdır. Allah’a emanet olunuz.