Fetih ve Bayram..

Halk arasında meşhur bir deyiş vardır, aynı anda birlikte yaşanan güzellikler, sevinçler için “Çifte Bayram” deyişi kullanılır. İşte içinde bulunduğumuz şu günler milletçe tam olarak çifte bayram yaşamaktayız.

Biri mübarek Ramazan Bayramı diğeri ise İstanbul’un ebedi Türk-İslam yurdu olmasının 566. Fetih günü’dür.

Gelin önce o Kutlu Fetih’e dair bir kaç kelam edelim;



Bizim İstanbul sevdamız  Peygamber Efendimiz (s.a.v)in mübarek ağızlarından çıkan “İstanbul elbette alınacaktır, onu feth eden komutan ne güzel komutandır, onu feth eden asker ne güzel asker” müjdesiyle başlar.

Araplar dokuz kez, Türkler yedi kez şehri kuşatırlar. Vururlar, vurulurlar, soğuğa, yağmura katlanırlar. Ecdadımız İstanbul sevdasıyla tutuştuğundan olacak, Rum ateşine güler geçer. Öyle ya, içi yanana alev neylesin!

İstanbul’un Fethinde her padişahın bir katkısı vardır.



Osman Gazi’yi ölüm yatağında dahi düşündüren bir sevdadır ki bu, gözlerini kapamadan önce Orhan Gazi'yi çağırır ve son arzusunu dört kelimeyle özetler "İstanbul'u al, gülzar et!"

Bundan sonradır ki, Kayı erleri İstanbul civarında dolaşmaya başlarlar, Anadolu ve Rumeli’de yayılırlar.

Bayezid Han Anadolu Hisarı’nı yaptırarak girişir işe. Artık bu iklimde bir kalemiz vardır. Murat Han'ın tek hayali vardır "Ayasofya'da ezan okutmak!" Murat Han'ın vücudu Edirne'dedir aklı İstanbul'da.

Elbette Fethin manevi sultanlarını da unutmamak lazımdır. Mesela haylazlığı ile bilinen Şehzade Mehmed’i Fatih olma yolunda bir nakış gibi işleyen Molla Gürani nasıl unutulur!

Hele ki ilk tanışmaları halk arasında bir efsane gibi anlatılır. Şöyle başlar Fatih olma yolundaki ilim yolculuğu;

Murat Han Hacıbayram Veli hazretlerinin Şehzade Fatih ile ilgili işaretlerini ciddiye alır ve Fatih'in eğitimine daha bir özen gösterir.



Fatih çok zeki, ancak yerinde duramayan bir çocuktur. Onunla baş etmek kolay değildir. Nitekim pek çok hoca dikiş tutturamaz ve aflarını dilerler. O günlerde Molla Yegân Hacdan gelir. Murat Han "bize oralardan ne getirdin?" diye takılır. Molla Yegan "Öyle
bir âlim getirdim ki sultanım" der, "meğer ki tanışsanız gerek". 

Sultanbuyur eder, Mübareğin önce gölgesi düşer eşiğe. Boyu çok uzun, sakalı simsiyahtır. Dişleri inci inci, gözleri cevahir gibidir. Sarığından taşan gür saçları muazzam bir heybet verir. Mübarek kan kaynatacak kadar sevimlidir. Ama nedendir bilinmez,
koca koca vezirler diz çöker, düğme iliklerler. "Vakar" denen şey budur belki... Kim bilir? 

Padişah oğlunu Molla Gürani Hazretleri'ne teslim ederken "Sakın gözünün yaşına bakma" der, "eti de senin, kemiği de.

Mübarek sarayda uşaklara bile kıymet verir, aşçıların, seyislerin hatırını sorar. Ama geleceğin sultanını görmezden gelir. Ona sıradan biri gibi davranır ve soğuk bir edayla "otur" der.

Fatih bu muazzam heybet karşısında bocalar ve hayatında ilk defa diz kırar.



Molla Gürani Hazretleri Emsile'yi açar, bir iki soru sorar. Ama cevaplar istediği gibi değildir. Bunun üzerine üstüne basa basa "dövmek" fiilini çekmeye başlar. "Döverim, seni döverim, seni öyle bir döverim ki.." Fatihin rengi uçar, dudakları uçuklar. Titreyen bir sesle son cümleyi tekrar eder "Darabtühü cidden şediden" Vallahi döver mi döver. 

İşte o günden sonra ödev yapmaya başlar, ezberlerini aksatmaz. Gün gelir ilmin tadını alır, haşarılıklarından utanır. Molla Gürani Hazretleri genç Şehzadeye "Arabi ve Farisi bilmek yetmez" der, "düşmanının lisanını da bilmelisin!" Fatih'e Rumca, Latince, Sırpça öğretecek hocalar bulur, neme gerek dedirtmez astronomi, coğrafya, matematik okutur. Birlikte oturur İtalyan asıllı Alconal Giriaco'dan batı tarihini dinlerler.

Şehzade Mehmed adım adım Fatih olurken Şehr-i İstanbul da adım adım fetih günlerini beklemektedir.

Sultan Murat vefat ettiğinde İkinci Mehmet on dokuz yaşındadır. Ancak uykularını dağıtacak kadar idealisttir ve tahta geçtiği gün fetih hazırlıklarına girişir. İlk işi mi? Ulemayı yanına çağırmak olur. Onların gölgesinde kendini huzurlu ve güçlü hisseder,
onlarsız zavallı ve acizdir. Nitekim Molla Hüsrev, Akşemseddin, Şeyh Sinan ve Akbıyık Sultan yanında yer alırlar ki onlarla ölüme bile yürünür.

Fetih günü de yalnız bırakmazlar Sultanı.Uzun süren kuşatmanın askeri kırılma noktasına getirdiği ve sabırların şiddetle sınandığı fethin en zor günlerinde “Sultanım ! "İstişare et karar ver ve asla dönme" hadisini şerifini hatırlatarak ondan güçlü olmasını
isteyen hocası Akşemseddin Hazretleridir.

Büyük veli rahat ve rahatlatıcıdır. Israrla 29 mayıs gecesini işaret eder ki, zamanın kutbu Ubeydullah-ı Ahrar da onlarladır. 



Evet dostlarım, fethin ardından hızla bir medeniyet başkenti haline getirilen İstanbul bu günlerde hem Ramazan Bayramı kutlamaları hem de Fetih kutlamalarıyla adeta çifte bayram yaşıyor.

Ecdadımızın o günden bu güne İstanbul’da sürdüregeldiği bayram geleneklerini hala camilerde,meydanlarda devam ettirmekteyiz.

Allahın izniyle bundan sonra da böyle olacak, İstanbul Türklerindir ve Türklerin kalacaktır.

Bu vesile ile hem Fetih gününüzü, hem mübarek Ramazan Bayramınızı tebrik ediyor, bizlere bu vatanı, bu toprakları, İstanbul’u yurt kılan ecdadımıza  rahmet diliyorum.

Allah’a emanet olunuz!
OGÜNhaber