Bir gece ansızın gelebiliriz..

Nihayet bugün bu yazıyı sizler için kaleme alıyorum.

Suriye’de çıkan iç savaş ve Suriye’nin önemi. Suriye her dinden, her mezhepten insanı birarada barındıran bir ülkedir. Bunu yüzdelik olarak yazacak olursak; % 8 Nusayri, % 5 hristiyan, %3 dürzü geri kalan ise sünni Müslüman. Suriye 900 km’ye yakın sınırıyla, en uzun toprak sınırı komşumuz. Binlerce yıldır tarihin beşiğinde medeniyet alışverişi yaptığımız, Türk milletine bir zamanlar yurt olmuş, köklü kültür birliğine sahip olduğumuz komşumuz. Burda unutmadan söyleyelim Kuzey Suriye’de yaklaşık 850 bin Kürt yaşamaktadır. Bunların neredeyse hiçbirinin kimliği yok, yani vatansız.

Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, başbakanlığı dönemlerinde henüz Suriye ile ilişkilerimiz iyiyken bir kısım Suriyeli’lere vatandaşlık verilmişti. Bir kısmı ise Kobani olaylarından sonra Türkiye’ye kaçmıştı. 2011 Suriye’de olayların çıkış tarihidir. Gösterilerin başlaması ile birlikte önce ufak tefek kenar semtlere yayılmış ve daha sonra giderek büyümüştür. Bu sırada Türkiye boş durmadı elbette. Olayların daha da büyümemesi için zamanın dışişleri bakanı Davutoğlu neredeyse Ankara-Şam arasında mekik dokudu.

Aynı dönemde Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Beşar Esed’e çok nasihatler ederek sistemde bazı değişiklikler yapmasını, muhalif partiler kurulmasına izin vermesini, gelir düzeyinin yükseltilmesi ve adil bir düzen kurması hususunda tavsiyelerde bulunmuştu. Hiç kimse o dönem için AK Parti hükümetini ve sayın Erdoğan’ı suçlamasın. O an için Onlar ellerinden geleni yapmışlardı. Ne var ki plan başkaydı ve herşey hazırlanmış, dış mihraklar çoktan devreye girmişti. Bunlardan ilki İran’dı. Gayesi şii mezhebini yaymak ve Suriye’de de kendininkine benzer bir yönetim kurmaktı ve Suriye’nin Tahran’dan Şam’a kadar Lübnan uzantısını bir sünni ekibe bırakmamaktı. İkinci olarak devreye Ruslar girdi.

Rusların hedefi ise Ortadoğuda hakim olabileceği ve kale olarak kullanabileceği bir ülke. Bu ülkenin Sünni Müslümanlara bırakılmaması için Ruslar bölgede sahaya inmiştir. Üçüncü olarak Suriye’de devreye giren ülke ise ABD’dir. Amerika burda önce kendisine DAEŞ adını verdiği bir düşman meydana getirdi ve ona İslam terörü dedi. Aslında ABD’nin asıl amacı İsrail sınırını korumak ve Esed’den sonra sünni bir yönetimin kurulmasını engellemek ve tabi ki Suriye’nin petrol, gaz, altın gibi yer altı zenginliklerini ele geçirmekti. Buna bağlı olarak da Suudi Arabistan sessizce sahaya girdi. Bu süreçte belki 200 e yakın grup Suriye yönetimine karşı çıktı. Tabi ki terör grubu DAEŞ’te sahadaydı.

İngiltere ve Amerika’nın sahaya inmek için kendine bir düşman meydana getirdiğini söylemiştik. Hedefleri sadece Şam yönetimi değil bölge hakimiyeti. Bu filmi daha önce de görmüştük hatırlarsanız, ABD’nin Afganistan’da Bin Ladin’i örgütleyip sonra onu bahane ederek sahaya inmesi ve bütün Afganistan’ı işgal etmesi gibi. Şimdi aynı planı Suriye’de uygulamak istiyorlar ama unuttukları bir şey var Türkiye. Müttefik bir devlet olması hasebiyle, hâlâ 1970-1980-1990 ‘lı yıllardaki pısırık Türkiye var zannediyorlar. Halbuki Türkiye son 2 yılda terörle mücadelede büyük başarılar göstermiştir.

Türk Ordusu, Sınır ötesi operasyonlarla Suriye’ye geçip Özgür Suriye Ordusu(ÖSO) ile birlikte hareket ederek bazı bölgeleri özgürleştirmiş, DAEŞ ve PKK ‘yı bitme noktasına getirmiştir. Bu durumdan ABD çok rahatsız oldu. Terörün bitmesiyle huzura kavuşan, istikrarlı, güçlü ve bölgede söz sahibi bir Türkiye asla işine gelmedi. Üstelik kendi örgütlediği Daeş gibi bir terör örgütünün Türkiye tarafından bitirilmesi hiç hoşuna gitmedi. Şimdiki planı ise PYD yi desteklemek ve piyon olarak hazırlamak. ABD artık kartları açık oynamakta ve PYD ve askeri kanadı olan YPG’ye destek vereceğini bütün resmi ağızlardan ilan etmektedir. Bu süreçte bir yıl içinde YPG ‘ye 4.900 tır silah gönderildi.

Sayın Cumhurbaşkanımız Recep tayyip Erdoğan bu işe en başından beri karşı çıkmıştı lakin ABD Erdoğan’ın söylediklerini hiç duymamış gibi davranmış hatta daha da ileri giderek Pyd’ye asker gücü vererek YPG ‘de otuzbin askerin eğitilip Türkiye ile Irak sınırına yerleştirileceğini söylemişti. Erdoğan bu açıklamadan sonra çok sert çıkarak şu anlamlı sözlerle ABD’ye gönderme yapmıştı “Karşınızda ne hasta bir Osmanlı, ne de zayıf bir cumhuriyet var, bugün 2023 hedeflerine sağlam adımlarla giden, silahını üreten, tankını, topunu, uçağını üreten, füze satın alabilen, güçlü bir orduya sahip bir Türkiye var karşınızda!!” Türkiye’nin bu güçlü duruşu ve bilhassa Erdoğan, ABD’nin işine gelmiyor. 15 Temmuz darbesi ikinci planlarıydı ve biz hep söyledik 15 Temmuz bitmedi, bitmeyecek. Milletçe hep nöbette olmamız lazım. Ve şimdi Allah’ın izniyle Mehmetçik ve Türk milleti nöbettedir. Lakin şu ana muhalefet partisine bir sözüm var “yeter artık, herşey bu kadar ortadayken daha ne kadar cambaza bakacaksınız? Kafanızı aşağı indirin, bırakın şu köhne, su almış kayığı artık. Gelin bu gemiye kocaman binin.

Bugün tek vücut olma günüdür. Türkiye’nin sorunlarına bakın, gözünüzü açın, vatan için çalışın, vatana sahip çıkın. Erdoğan’ı beğenmeyebilirsiniz ya da sevmeyebilirsiniz ama artık kartlar masaya konmuş oyuncular kartlarını açmış, oyun alenen belli. Siz de bu oyuna alet olmayın!” Evet dostlarım, ABD bu kadar açıktan bir oyunun içindeyken en sert cevabı Erdoğan’dan aldı demiştik. Aslında Erdoğan bu çıkışıyla ABD’ye üstü kapalı “her an bizi izlemeye devam edin, bir gece ansızın gelebiliriz”diyordu. Allah vatanımızı korusun, bayrağımızı indirmesin. Bu millet çok mücade verdi, vermeye de devam edecek.

Allah bizimledir dostlarım. Her ne kadar görmezden gelinse de Osmanlı 400 sene imkansızı başarmış Mezopotamya'yı (ortadoğu) sulh ile idare etmiştir. Hatta bir ABD'li diplomat Türk diplomata şunu demiş-Bu lanet olası ortadoğu da asırlarca nasıl durdunuz?(bu onun ifadesi oralar bizim için kutsal mekanlar barındıran yerler.) Doğu'nun fatihi, büyük kumandan, ceddimiz Yavuz Sultan Selim ne güzel söylemiş; "Beklemek fetih ordusunun törpüsüdür!"   Evet dostlarım bir gece ansızın gelebiliriz.
OGÜNhaber