İkili Oyun
1948 senesinde Filistin'den çekilmek zorunda kalan İngiltere, burada üçte ikisi Arapların ve üçte biri Yahudilerin elinde olmak üzere müstakil bir devlet kurmak istemişti. Ancak Araplar buna yanaşmadı. Bunun üzerine Yahudi istiklâl teşkilatı Haghana mümessilleri Kâhire'de yaşayan Şehzâde Şevket Efendi ile görüşmek istediler.
Şehzâde, İngiliz diplomatik ve askerî makamlarını haberdar etmek suretiyle mülâkatı kabul etti. Yahudi heyetinin lideri Shivery, Filistin'de kurulacak devletin başının Arap olmasını istemediklerini; bunun için Mısır Prensi Abbas Halim'i düşündüklerini; ancak Mısır hükûmetinin izin vermediğini; bu sebeple kendilerini Filistin tahtında görmek istediklerini söyledi. Şehzâde, Arapların kabul etmesi hâlinde, İngilizlerin desteklediği bu teklife sıcak baktığını beyan etti. Bu vesileyle Mısırlı politikacı Aziz Masrî Paşa vasıtasıyla Filistin meselesini İngilizlerle müzâkereye salâhiyetli Lecnetü'l-Ulya el-Arabiyyeti’l-Filistiniyye mümessilleri ile görüştü. Lecne mümessilleri meselenin Kudüs müftüsü Emin el-Hüseynî'ye ileteceklerini söylediler.
O sırada Lübnan'da oturan müftünün cevabı gecikti. Nihayet müftü, bu teklife müsbet cevap gönderdi. Fakat bu mektup kâfi gelmeyip, Lecne'nin de kabul etmesi gerekiyordu. Lecne bir türlü karar veremedi. Meselenin aslı sonra anlaşıldı.
Müftü ikili oynayarak, Şehzâde'ye müsbet cevap vermiş; Lecne'ye de işi yokuşa sürmeleri talimatını vermişti. Bu sebeple kızan Yahudiler aradan çekildi. Bu sefer İngilizler, Şehzâde'den Filistin'e gelerek, henüz çekilmemiş olan Filistin ordusunun desteği ile Filistin hükûmetini ilan etmesini teklif etti. Ancak Şehzâde, mıntıkada ekseriyeti teşkil eden Arapların desteği olmayan bir hükümdarlığı kabul edemeyeceğini söyledi. Böylece proje akamete uğradı. Arkası malum...
Bir Osmanlı şehzâdesine râzı gelmeyen Filistin, Yahudi hâkimlerin eline düştü. Ve sonuçta tabii Sultan Abdülaziz'in torunu Mahmud Şevket Efendi'nin taht veya devlet başkanlığı da suya düştü.
Ne Mesud bir Ölüm!..
İhvan'ın da yardımıyla başa geçen sosyalist Nâsır, efsanevî hanedan mirası üzerindeki hakları kendisine devretmesini; aksi takdirde 24 saat içinde Mısır'ı terk etmesini istedi. Şevket Efendi'nin gidecek yeri yoktu.
Pasaport için müracaat ettiği Türk sefâretinden "Sizi gidi hâinler!" hakaretiyle kovulmuştu. Vaziyeti öğrenen Fransız sefiri, üzerinde "imparatorluk altesleri" şeklinde unvanları da yazan bir pasaport verdi. Fransa’da ikameti tercih ederse, kendilerine bir iş de ayarlayabileceklerini söyledi. Şaşırdığını görünce de, "Fransa istiklâlini 16. asırda Kral François'ya yardım eden Kanuni Sultan Süleyman'ın yardımına borçludur" dedi.
Şehzâde, kızı ve 100 yaşını aşkın emektar zenci harem ağasıyla beraber Fransa'ya gitti. 60 yaşından sonra kütüphane memuru olarak çalışmaya başladı. Tedavi ve ilaç parası bulunmadığı için Nermin Sultan'ın hastalığı arttı. Ressam Matisse'nin hediyesi olan tabloyu 4 bin liraya satıp, parasıyla bir müddet geçindiler. (Tablo, bu sene Londra'da 57,7 milyon liraya satılmıştır.)
Şehzâde, küçücük odasında asılı Türk bayrağı ve Osmanlı padişahlarının resimleri ile avunurdu. Kendisini ziyaret eden Türk gazetecinin unuttuğu Yenice sigarası kutusundaki ay-yıldız, Şehzâde'yi hislendirerek derin bir hayal âlemine dalmasına sebep olmuştu. "Osmanlı ailesinin vatana girmesine müsaade edecekler; ama ancak saltanat devrini, o devrin usul ve âdâbını görmüş olan şehzâdelerin vefatından sonra!" derdi. Gerçekten Şehzâde bu sözleri söyledikten birkaç sene sonra 1973'de Bagnols adlı küçük bir Fransız kasabasında 70 yaşında iken vefat etti; ertesi sene ise şehzâdelerin sürgün kararı kaldırıldı.
Şevket Efendi anlattı: "Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi, Mısır'da vefat ettiğinde üzülmüş, ağlamıştık. Meğer o ne mes'ud ölümmüş! O zaman biz bunu anlayamadık. Çünki biz de Mısır'da yaşıyorduk. Son yolculuğa Türk çocuklarının elleri üstünde taşınan Türk bayrağına sarılı bir tabutla çıkmak; mezara tekbirler, tehlillerle konulmak; Müslüman beldede, Müslüman mezarlığına gömülmek...
Peki ben burada ölürsem ne olacak biliyor musunuz? Bir kere cenazemi yıkayan olmayacak. Burada bir tek Müslüman bulunmaz. Cesedim çan sesleriyle kaldırılıp, bir Hristiyan mezarlığına defnedilir. Off! Aman Allah'ım çıldıracağım!"
Gerçekten de böyle oldu. Cenazeyi kızı Nermin Sultan yıkadı. Gerisi korktuğu gibi gerçekleşti. Hayatı, doğumundan itibaren hastalık ve sıkıntı içinde geçen Nermin Sultan'a, Fransa hükümeti muhtaç maaşı bağladı. 1998'de bir hastanenin kimsesizler koğuşunda vefat etti.
Şair Hüseyn Sîret, şehzâde için 1945'te şu kıt'ayı yazmıştır:
"Demiş evvelce Kemal, Hân-ı Murad hakkında,
Şanlı şehzâdemi hürriyete âşık buldum.
Ben de irfan ü hamiyyette, vatan aşkında,
Hânedânın topuna, Şevket'i fâik (üstün) buldum."
Allaha emanet olunuz!