Patili dostlarım kedilerimi hep sokaklardan aldım. Örneğin ‘Şeker’ ölmek üzere idi. Çocuklar Beşiktaş Çarşısı’nda tekmelemiş, o da bir arabanın altına saklanmıştı. Kör olan “Geceyi” Cihangirdeki veteriner Özkan’a tedavi etmesi için bir hanım bırakmış ve sonra da geri almamış. Arkadaşım opera sanatçısı Gülderen Kazmagil rica etti ve onu da evime davet ettim, ikisi çok iyi anlaştı. Şeker iriydi, güçlüydü Ama daima başta “mama yemek” olmak üzere her türlü önceliği Geceye vermekten ayrıca mutlu oluyordu. Biliyordu ki “Gece” kör ve korunmaya muhtaç idi. Sonra Gölgeyi evdeki kadroya ilave ettim. Gölge bizim üniversitenin bahçesinde donmak üzere idi. Unutmayın tüm üç renkli kediler dişidir.
Dengesiz, kör ve beyinsel kusurlu “İplik”i asistanım İlhan’ın ricasıyla Esenler’den yardımcım Sercan alıp getirdi. O da kadroya dahil oldu. Gayet hareketli dişi bir kedi. Veteriner ancak “bir hafta yaşar beyninde tümör var dokunamam” dedi. Altı ay mutlu yaşadı, sonra iki gün saklandıktan sonra sürüne sürüne yanıma geldi ve bana bakıp öldü. İki gün kendime gelemedim. Annemi yanıma alınca onun iri erkek kedisi siyah beyaz Boncuk da kadroya katıldı. Evde kedi nüfusu nadiren üçün altına düştü.
Kediler, yalan söylemiyor, banka soymuyor, ormanları yakmıyor, silah kullanmıyor ve de durmadan sigara içmiyor. Yüzünüze bakınca “ruh halinizi” anlıyor ve ona göre davranışlarını karar veriyorlar. Ben yatakta iken aç ta olsalar hiçbir zaman beni uyandırmadılar. Sabırla beklediler. Keşke hepimiz onlar kadar “karşılıksız” sevebilsek. Sonra kedi insanları çirkin veya yaşlı diye sınıflamıyor. Sokaklardaki gururlu kedi ile köpekler bize emanet edilmiş dilsiz yetimlerdir. Her birinin insanlar gibi ayrı bir karakteri vardır.
Almanya’da tek çocuk olup evinde yaşamını bir kedi, köpek veya başka bir canlı ile paylaşmayan çocukları “sorunlu” diye ilköğretim okuluna bile kabul etmek istemiyorlar !
İstanbul’da kediler tüm zorluklara rağmen yaşama devam ettiriyor. Onlar İstanbul’un renkli birer parçasıdır. Kimi hayattaki yaralarını sarması için, kimi yalnızlığa derman olması için kimi de insan olmanın gerekliliğini yerine getirmek için sokakların özgür ve başına buyruk ruhlarını doyuruyor, bakımını üstleniyor, tedavi ettiriyor, elindeki avucundakini onlarla paylaşıyor.
Gerçek İslamiyet’te hayvana şefkat ve merhamet vardır. Allah’ın can verdiği bu varlıklar korunması gereken emanet kabul edilir. Ebu Hureyre (yavru kediler babası) kucağında, cübbesinin ceplerinde yavru kedilerle gezerdi. Kediler İslamiyette temizlikle simgelenip saygılı bir yer edinmiştir. Kedi beslemek sünnettir. Peygamberimiz Uhud seferinde ordunun önünde yavrularını emziren habeş kedisi çıkınca, kedinin ezilmemesi için yanına bir nöbetçi dikip koca bir orduyu o kedinin etrafından dolaştırmış ve seferden döndüğünde kediyi istetmiş ve sahiplenerek adını Müezza koymuş. Siyah-beyaz bir Habeş kedisi olan Müezza çölün kavurucu sıcağından peygamberimiz sayesinde kurtulmuştu. Hazreti Muhammed, Muezza içtikten sonra kapta kalan su ile abdest alacakken Sahabe-i Kiram Ebu Nuayim “Ya resul, o sudan kedi içti” deyince, Resullullah “onlar en temiz ağıza sahiptir”. Buyurmuş ve abdestini almıştır.
Hayvanlar asla bir eşya veya bir oyuncak değildir. Sevgililer ve diğer kıl günlerde sanki bir oyuncak gibi, bir kurdela takıp onları hediye olarak götürüyorlar. “Aaa ne güzel” deyip önce şöyle uydurmadan bir öpülüyor evde kedi ile sorunlar yaratılıp kedicik veya köpek sokağa atılıyor. “Beyaz” bir Ankara kedisi, onu da kızım Nil sokaktan bulmuş. Ankara kedileri az duyar, sokakta yaşama şansı çok azdır.
İnsanlar nedense canlarını sıkan hayvanları rahatça vurabiliyor veya öldürebiliyorlar. Örneğin yaban domuzu hangi derinliğe hangi ağacın tohumunun dikildiğini bilir ve böylece , ormanlarımızı genişletir. Oysa bizim kendi menfaatimiz için evcilleştirdiğimiz sonra sokağa bırakılan kediler, köpekler, güvercinler, serçeler aç, yanında su ile bir avuç kuru mama, birkaç tane sosis verseniz ne olur ki ? Onlar da aynı bizim gibi acıkır ve susar. Hele “susuzluk” çok kötüdür, susuzluktan ölmek de dünyanın en kötü ölüm şeklidir. Aşırı sıcaklarda bu hayvancıklara kim su sağlayacak ? Toprak, dere, göl, çeşme mi kaldı ? Kuytu bir köşeye kimsenin dikkatini çekmeden bir yoğurt kabında (hatta pet şişeyi ortadan kesip kap yapabilirsiniz.) onlar için su bırakırsanız “dua” alırsınız, onların teşekkürü ve duası sizi korur. Bakın hayvanları sevmek zorunda değilsiniz, korkabilirsiniz de ama onlara zarar vermeye hiç hakkınız yok !
Bakın “Bekir Coşkun” Hürriyet Gazetesi’nde yayınlanan eski bir makalesinde kediyi nasıl tanımlıyor. “Kedilerin ne kadar mükemmel canlılar olduğunu düşünürüm. Genelde kediler üstün yaratıklardır. Özgürlüklerinden ve bağımsızlıklarından asla ödün vermezler. Onlar, sirklerde, gösterilerde kullanılamayan, yapmacık haraketlere alıştırılamayan bir hayvan türüdür. Dürüsttürler. Mırıldanıp kuyruğunu salladığında sizi sevmiştir kedi. Yok eğer “pufff...” diyerek tırnağını göstermişse sizi sevmedi demektir. Bunun tersi olamaz. Olduğundan farklı davranan ve sizi kandıran bir kedi yeryüzünde görülmüş değildir. Neyse odur...Oysa insanlar karşılığı olmadan “bir şeyi sevmeyi” bilmiyorlar. Bir çıkarları yoksa sevgileri de yok...Ekin vermese de toprağı, meyve vermese de ağacı, süt-et vermese de canlıları sevmeyi anlamıyorlar. Dünyaları sevgisiz. Sadece çıkarları var. Bu yüzden bir çocuğun bahçedeki köpekle niye dost olduğunu, bir kadının kedisi için niye ağladığını, iyi insanların öldürülen hayvanlar için niye çırpındıklarını bilemezler.”
Binlerce film, dizi, reklam, belgesel, hikaye ve resimlerde hayvanlara baş rol verildi. Onları izinsiz ve ücretsiz kullandılar. Onların üstünden para kazandılar, “M..Dick, Siyah İnci, Beyaz Diş, Lassie, Ninja Kaplumbağaları, Tom ve Jerry, Rin Tin Tin, İstanbul Kedileri ve daha niceleri !
Ben kedileri seviyorum. Onlar benim can yoldaşım. Benimle gerektiğinde masada oturuyorlar. Birlikte yatıyorlar. Beni takip ederek peşimde dolaşıyorlar. Bazen bilgisayar masasının üstünde, bazen musluğun yanında, bazen pusuda, bazen kulaklar dik, karnı doyunca ise kıvrılıp masum masum uyuyorlar. Hem de çoğu kez buzdolabının, kapının veya dolabın üstü gibi bölgeye hakim yüksekleri seçiyorlar.
Ben kedilerimi seviyorum. Duyarlı, saygıdeğer, gururlu, mağrur. Hayvan sevgisinden yoksun olanlara sadece acıyorum, hem de çok acıyorum. Seri katillerin bilinen yaygın ortak özellikleri, çocukluklarında hayvanlara zarar vermeleridir.
Kediler insanları yargılamaz, şişman veya aptal hissettirmez.
Aslında, benim bir kedim yok, kedimin “Orhan Kural’ı” var !