Cirit’i sahiplenelim!

Yani ortaya çıkışı ve devamlılığı açısından Alparslanla Anadolu’ya giren  tümüyle bir “Anadolu oyunudur” denilebilir.

Türklerin Orta Asya’ya gidip oradan tekrar anayurtları olan Anadolu’ya dönmeleri sırasında güncelliğini korumuş olan oldukça zor bir spor türüdür.

Osmanlılarda askerin gücünü ve moralini arttırmak amacıyla gerçek bir “oyun” niteliğinde düzenlemeler yapıldığı bilinmektedir. Yıldırım Beyazıt ve Çelebi Mehmet, bu oyunlara özel önem veren padişahlardı. Amasya ve Merzifon birbiri ile yenişemeyen usta binicilerin çıktığı iki coğrafya olarak ünlenmişti. Amasyalılara “Bamyacı”, Merzifonlulara ise “Lahanacı” adı verildiği bilinmektedir. 1826’da dönemin padişahı II. Mahmut  tehlikeli diye ciriti yasaklatmıştır.  Günümüzde sadece bir “şenlik” unsuru olarak Erzurum, Erzincan, Bayburt, Uşak başta olmak üzere Manisa, Malatya, Diyarbakır, Siirt yörelerinde düğün ve derneklerde ve İstanbul’da Kağıthane Belediyesi’nin geleneksel şenliklerinde oynanmaktadır.

Bir adı da “Çavgan” olan  Cirit, klasik tanımı ile 100 santimetre uzunluğunda meşe ağacından yapılma iki ucu küt değneklerin süvariler tarafından birbirine isabet ettirmesine dayanan 120x40 metre boyutlarında bir sahada oynanan ve  az bilinen  bir  spor dalıdır.

Ata bir zarar verilmemesi gerekir. Boks gibi kişisel tatmine dayalı değildir. Çeviklik, ata binme tekniği, ustalık, takım ruhu ve dayanışma bu oyunda öne çıkar. Elbette atın uzun bir süre,  bu oyun için özel olarak eğitilmesi gerekir.

Eskiliği ve sürekliliği ile Guinness rekorlarına giren Kırkpınar yağlı güreşleri veya Karabucak güreşleri gibi ciritte “Bir Türk Spor” dalı olarak eğer iyi tanıtılırsa eminiz dünya çapında ilgi toplayacaktır.

İstanbul Ticaret Odası, babalarının arabalarını trafikte daha hızlı süren şımarık gençlerin yollarda arkadaşları ile yarışıp bir çok masumun kanına girmesine ve maddi zararlara neden olan, yani insanlara “hız tutkusunu” aşılayan Formula-1 yarışlarına nedense çok destek vermişti. Oysaki İTO’nun bugüne kadar organize edilen  iki yarıştan 15 milyon YTL zarar ettiği de anlaşılmıştır. Hatta Pendik’teki dokunulmamış çok kıymetli bir  ekosistem, güya Türkiye’ye turist çekmek bahanesi ile yasadışı ve acele kararlarla batı dünyasının bu pahalı, tüketime yönelik ve tehlikeli yarışları uğruna  kurban edildi..

Herhalde “günah çıkarmak” adına İTO şimdi başta Gezginler Kulübü’nün kıymetli üyesi Hüseyin Akarçeşme’nin gayreti ile  bu ata sporunu yaşatmak, tanıtmak ve geliştirmek için büyük bir çaba içine girdi. Atatürkümüzde Atlı Spor Kulübü’nü kurdurarak ciriti sahiplenmişti. 

Tüm ağırlığı ile üzerine bindiği zavallı atın ölümüne neden olan,  benim de bu sorumsuz davranışı nedeni ile protesto edenlerin arasında olduğum Cüneyt Arkın şovunu kötü bir anı olarak kenara koyarsak Kağıthane Belediyesi başkanı Fazlı Kılıç da bu geleneksel sporumuza yıllardır  destek veriyor. Bugün ülkemizde 1900 lisanslı cirit oyuncusu bulunmaktadır. Elbette atların  bakımı ve ulaşım masrafları ile “cirit”  pahalı ve emek isteyen  bir spordur.

Bir ülke, gelenek ve görenekleri “devam ettikçe” ayakta dik  durur. Böyle bilinmeyen farklı spor dallarını sergilemek daima  büyük ilgi görür. Türkiye’yi ziyaret eden yabancılar futbol, Formula-1, basketbol, hentbol, gibi evrensel sporlar yerine o ülkeye has,  arkadaşlarına anlatacakları, fotoğraflayacakları yerel sporları elbette  ilgi ile izleyeceklerdir..

Ciriti sevelim, sevdirelim, yaşatalım.
OGÜNhaber