“
Neden” orada olduğunu gerçekten anlamamışsın.
Ben her şeye en başından şahit olmuş biri olarak sana anlatayım.
Bu öyle senin dediğin gibi 6 bin liralık bir kırık değil!
Hani belki hatırlarsın!
Eşim sizin setiniz de iş kazası geçirdi.
12 Ekim Cuma günü 2,5 metreye düşünce ayak bileğinde çoklu kırıklar oldu.
Afyon Devlet Hastanesi ayağının durumunu çok kötü gördüğü için burada yapamayız dediler.
Sadece geçici bir alçıyla, kırıklarla 1,5 gün Afyon’da sete devam etti.
O kaza gecesi tek bir ağrı kesiciyle durdu.
Sonra 14 Ekim Pazar akşamı direkt hastaneye gelip hemen ameliyata alındı. 4 saat süren kırık ameliyatından sonra bir gece yoğun bakıma alındı. Ertesi gün odaya çıktı.
Kendine gelince telefonda, “
kaç güne çıkarsın” demeleriniz başladı.
Çoklu kırık ayağıyla 1,5 gün çalıştığı için ayak bileğinde hücre/doku ölmesi ve büyük enfeksiyon oldu.
Ya deri nakli gerekiyordu ya da hiperbarik oksijen seansları!
Cem kendi derdine mi yansın?, yoksa sizin setinizin için yaptığınız psikolojik baskılarınıza mı!
Diken üstünde hastanede iyileşmeye çalışma çabaları niye oldu?
Ve o unutulmaz acı gün!
Ayakta doku ölmesi sebebiyle ve eşimi sete en kısa zamanda yetişmeye zorladığınız için hava embolisi geçirip,
6 gün uyutuldu.
Bilinci kapandı.
Doktorlar, “
biz ancak dışarıdan destek verebiliriz. Cem’in uyanmasını beklemek zorundayız.” dedikleri gün; sen ve Cemil ağabeyin doktorumuza telefon açıp,
“Cem yaşayacak mı?”, diye soracağınıza,
“Kaç paraya mal olacak bu durum?” der ve sonra bir 15 dakika gelip,
“Vah vah, tüh tüh” deyip giderseniz, e tabii bunları nereden bileceksiniz?
Ne gerektiği kadar yakından ilgilendiniz, ne de gördünüz yaşadıklarımızı!
O 45 gün eşimin sol kolu geçici felç oldu.
Sağ bacağı platin ve vidalarla doluydu.
Uyutulduğu için tüm vücudunda kas kaybı oldu. Ayaklarını hissetmiyordu.
10 kilo verdi. Konuşamadı!
Hatta bir ara televizyonu çizgi çizgi gördü!
Yatakta sağdan, sola dönebilmek için 3 kişi yardım ediyordu.
Oturması bile hayal di.
Çatalını, kaşığını iki eliyle de tutamıyordu. Ben yedirdim.
Temel ihtiyaçlarını kendi yapamaz haldeydi.
O bir adım atınca, biz sevinçten ağlıyorduk.
Geceleri ağrıdan inlediği zaman sen yoktun.
O yüzden nereden bileceksin!
Aldığı ilaçlar yüzünden, kolları öyle bir morardı ki; açılacak damar yolu kalmadı!
E tabi sen nereden bileceksin orada yoktun ki!
Son hafta, her şeye rağmen, seni sevinçle aradığında,
“İyileştim, hadi seti hazırla (ki daha iyileşmemişti aslında çünkü 1 ay fizik tedavisi devam etmek zorundaydı) bitirelim filmi muhasebecini yolla ödesinler.” deyince, hasta yatağındaki eşime sesini, 2 metre öteden benim duyacağım kadar yükselterek,
“Ben ödemem! Gerekirse kendi atlamak istedi diye şahit bulurum! Seni filmden atarım!” derken, ben, eşimin fenalaştığını görünce, telefonu alıp,
“Sinan bir sakin olur musun?” demeye kalmadan
“Ben sakin olamam, konuşmak istemiyorum.” deyip suratıma telefonu kapatmadın mı?
Kocam, Ekim’den beri iyileşmeye çalışıyor.
4 aya yakındır sağlık ve iş kaybı var.
Kocamı, beni, çocuklarını çok üzdünüz!
45 gün ne bir moral, ne de bir motivasyon! Nerede hani o dediğiniz dostluk!
Madem ki o kadar iyi dosttunuz
(hep öyle dediniz ya), bırakın Cem’in sizin sorumluluğunuzdayken ayağının kırılmasını, yolda yürürken kırılsa ve
“Sinan hastanenin parasını öder misiniz?” dese ikiletmemeniz gerekir.
Benim dostluk anlayışım budur.
Çünkü 8 senedir tanıdığım Cem de şu anda dahi senin gerçekten bir şeye ihtiyacın olsa elinden geleni yapar.
Onun da dostluk anlayışı budur!
Bahsettiğiniz dostluğu 40 bin lira için feda edebiliyorsanız, bunun için tersleşebiliyorsanız, Cem’in yaşadıklarını göremiyorsanız, bu süreçte kocamın yaşadıkları için
“Yüce Adalete” sığınıyor, ayrıca da sizi Allah’a havale ediyorum.
Unutma Sinan Çetin!
Ben kocamın yanından 1 saniye bile ayrılmadım, o yüzden palavralarına bir son ver!
Ben aranızda tüm yaşananlara şahidim! Hafızam da senin gibi değildir, kare kare hatırlarım !..
Ha şimdi yine göremiyorsan başa saralım.
Cem Özer tüm bunları neden yaşadı?
Çünkü Sinan Çetin setinde, Sinan Çetin sorumluluğunda iş kazası geçirdi!