Evet...
Beklediğim ve tahmin ettiğim, olaylar cereyan etmeye başladı. Abdullah Gül ile ilgili düşüncelerimden, hiç yanılmadım...
Gül son Cumhurbaşkanı seçimlerinde Millet İttifakında gereken mütabakat sağlanmadığı için aday olamayacağını aleni belirtmiş ve "aslında aday olurdumda muhalefet tek aday çıkarmadığı için" sözüm ona aday olmadığını ayan, beyan açıklamıştı...
Son yerel seçimlerde muhalefet bloğunun birleşip Ankara ve İstanbul seçimlerini kazanmasıyla birlikte iştahlar kabarmıştır. Bu sonuçlar gelecekte Cumhurbaşkanı seçimlerinde de muhalefet lehine bir neticenin tecelli edeceği düşüncesi hasıl olmuş ve öyle görülüyorki. Kurgular, seneryolar ve daha bir çok argumanlar yürürlüğe konmuştur...
Dilerseniz AK Parti kuruluş yıllarına ve 2003 öncesine kısaca bir göz atarak devam edelim...
2001 Ekonomik krizi ile Türkiye bunalım geçirmiş ve Türkiye iflasın eşiğine gelmişti. İMF'nin dahi borç vermediği Türkiye, 1 Milyar dolar borç alabilmek için onlarca iyi niyet mektubunu kabul etmiş durumda idi. İşte tamda öylesi bir durumda R. Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarının kurduğu AK Parti Türkiye siyasi arenasına çıkarak, millete umut olmuştu...
AK Parti kardeşlik hukuku üzerine kurulmuş ve ilk seçimlerden zaferle çıkmış, Türkiye siyasetinin köşe taşları olan partiler sandığa gömülmüştü. AK Parti artık Türkiye’de dümenin başındaydı. Fakat bir sorun vardı, partinin lideri Milletvekili adayı dahi yaptırılmamış ve siyasi yasaklı pozisyonunda değerlendirilmişti. Onun için AK Parti'de hükümet kurma görevi Abdullah Gül'e verilmişti. Daha sonraki süreçte CHP lideri Baykal'ında desteği ile Ana Yasa değişikliği ile Erdoğan ara seçimle milletvekili seçilip Hükümeti kurmuştu...
O süreçler hayli sancılıydı, AK Parti hükümeti, hemen kolları sıvayarak çok önemli atılımlara imzalar atarak önemli mesafeler kat etmiş, Türkiye rahat bir nefes almaya başlamıştı. İşte böylesi bir dönemde başta Meclis Başkanı ve Başbakan olmak üzere bazı kabine üyelerinin eşlerinin baş örtülü olmaları büyük sorun yapılmış hiç bir resmi protokolde eşlerine yer verilmiyordu. Askeri vesayetin bariz baskısının olduğu o yıllarda Türkiye 2007 Cumhurbaşkanlığı seçimlerine gitmiş ve AK Parti'nin adayı R. Tayyip Erdoğan'ın kardeşim dediği Abdullah Gül olmuştu. Gül'ün adaylığı ile ortalık toz duman olmuş ve Meclis 367 garabeti ile kilitlenmiş, Cumhurbaşkanı seçilemiyordu. Çünkü vesayet rejimi Gül'ü Cumhurbaşkanı olarak görmek istemiyordu...
Düğüm çözülemeyince Cumhuriyet mitingleri ve vesayet rejiminin engellemeleri ışığında 2007 genel seçimlerine gidildi. Seçimler sonucu AK Parti yine ezici çoğunlukla sandıktan çıkmayı başarmış ve o seçimlerde meclise girmeyi başaran MHP'ninde kendi Cumhurbaşkanı adayı çıkarması sonucu 367 meselesi çözülerek Gül zorda olsa Cumhurbaşkanı seçilmişti...
O günlerde Gül'ü istemeyen zihniyetin bu gün Erdoğan düşmanlığı uğruna Gül'ün etrafında birleşmelerini hayretle izlediğimi belirtmek istiyorum. Ekonomik göstergelerinin tavan yaptığı ve Türkiye’nin hızla büyüdüğü bir dönemde Gezi Olayları patlak vermiş ve Türkiye ekonomik olarak sekteye uğratılmış, Gezi garabeti sonrası Türkiye belini doğrultamamıştır. İşte böylesi bir eylemi bu gün Abdullah Gül'ün gururla desteklediğini açıklamasını ibretle karşıladığımı söylemek istiyorum...
Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanlığı döneminde "Çankaya Noteri" söylemi başta olmak üzere Gül CHP sözcüleri tarafından her türlü hakarete maruz kalmıştı. O gün Gül'ü yerden, yere vuranlar bu gün Erdoğan gitsinde, kim gelirse gelsin mantığı ile hareket edip Gül'e omuz vermektedir...
Öyle tahmin ediyorum Gül bu desteğe kayıtsız kalmayarak kendisine kardeşim diyerek en üst makamları altın tepside sunan Erdoğan'a karşı harekete geçmiş ve muhalefet ile birlikte Erdoğan'ı devirme seneryolarına katık olmaktadır. Yine kanımca Gül'ün Gezi olaylarından gurur duyduğu yönündeki açıklamasının bir mesaj taşıdığı ve muhalefet bloğunun adayı olabileceği mesajı taşıdığını'da ayrıca vurgulamak isterim...
Son bir söz " Dünyada en ağır yara kardeşin, kardeşi sırtından vurduğu hançer yarasıdır..."
Selam ve dua ile...