Bu güne kadar bunun sayısızca örneği ile karşılaştık. Peki!. Gerçek manada, diktatörlük nedir ve nasıl bir yönetim biçimidir.? Bu konuyu birazcık irdeleyip, detaylandırmak istiyorum...
I. Dünya Savaşı'ndan sonra türeyen ve bütün politik yetkilerin yasaya uygun ya da yasadışı bir şekilde, bir tek kişinin elinde toplanması karakterini taşıyan zorba rejimlere diktatörlük denir...
Benito Mussolini, Joseph Stalin, Antonio de Oliveira Salazar ve Adolf Hitler gibi, Avrupa'da 20’inci yüzyılda yaşayan diktatörlerin, yönetim şekilleri ve uyguladıkları anti demokratik anlayış ile halklarına yaşattıkları vahşetin, tarih sayfalarındaki yerine, dikkatleri çekmek istiyorum...
Diktatörlük ile yönetilen ülkeler, örneğin Kuzey Kore' deki, gibi. Yönetimsel olarak, o ülkelerde yaşayan insanların baskı altında ve diktatöre karşı, takındıkları tavrın, iyi benimsenmesi gerektiğini ve diktatöre, asla saygısızlık, yapılamadığını görmekteyiz...
Diktatörlük tanımı bu kadar net ve yönetim biçimleri aleni ortadayken, Türkiye’de Erdoğan yönetimini, diktatörlük ile itham etmek, aymazlık ve Ülkemize yapılabilecek en büyük ihanettir...
Diktatörlük ile yönetilen ülkelerde, asla diktatöre hakaret edilmez. Diktatörlük öyle basite alınacak, bir yönetim şekli değildir. Bu güne kadar diktatöre, dil uzatanlar kendilerini daima, idam sehpalarında görmüşlerdir...
Erdoğan'a diktatör diyen, cahil ve kıt akıllıların, tarihten bihaber olduklarını görmekteyiz. Dünyanın hiç bir Ülkesinde, Erdoğan kadar hakarete uğrayan başka bir lider yoktur. Erdoğan'ın maruz kaldığı küfür ve hakaretlerin karşılığı, diktatörlükte tanımı bellidir...
Bu konu üzerine söylenecek çok söz ve gösterilecek çokca örnek vardır. O açıdan Dünya diktatörlük tarihinin iyi araştırılıp, iyi benimsenmesi gerekir. Göreceksiniz, asıl diktatörlük, tek partili rejimler ve bununla birlikte, demokrasi, katliamlarının, getirmiş olduğu kaos ortamı olarak karşınıza çıkacaktır...
Çoklu partili dönemde, millet iradesinin, sandığa yansıması sonucu Yönetimler iş başına gelmektedir. Ülkemizde sandıkla gelen, ancak sandıkla gitmektedir. Tabiki bizim tarihimizde'de, darbeler, muhtıralar ve cunta baskısı sonucu demokrasi bir çok kez kesintiye uğramıştır. Bunun detayına girecek değilim. Ama bu gün hala, bu anti demokratik beklentisi içerisinde olanları görmekteyiz...
Bana göre diktatörlük seçimle gelen yönetimlerin, aksine cunta ile gelen baskıcı rejimler ile özdeşleşmektedir. Bu gün bu rüyayı görenler yarın yine milletin acı tokatını yiyeceklerdir...
Ülkemiz ne zaman bir ilerleme katetse veya millet iradesi tam tecelli edilse, sanki bir el buna engel olmak için beliriyor ve darbeler başta olmak üzere her türlü antidemokratik yollara baş vuruluyor. Bu tarihimiz boyunca hep olmuştur...
Tam böylesi beklentilerin dillendirildiği bir dönemde. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, "Biz laf üstüne laf koymanın değil, taş üstüne taş koymanın çabasındayız. 18 yılda verdiğimiz her sözü tuttuğumuz gibi, koronavirüs salgınına karşı da milletimize verdiğimiz sözleri yerine getirecek, Türkiye'nin tökezlemesini bekleyenleri bir kez daha üzeceğiz" ifadelerini kullanması, manidar ve ders niteliği taşımaktadır...
Menderes'in akibetine özlem duyanlar, 15 Temmuz ruhunu henüz kavrıyamamış ve milletin artık cuntaya pirim vermiyeceğini, anlıyamamışlardır...
Son bir söz " Millete rağmen, yapılan her türlü girişim, yine milletin barikatına takılır... Bu böyle biline..."
Selam ve dua ile...