Günlerden cumartesi olduğundan diyaliz hastası olan babamın henüz diyalizinin yeni bittiği bu 12.00 sularında beni aramasını pek hayra alamet bulmamıştım. Nitekim de öyle oldu. Telefonu açtığımda zaten diyaliz makinesinden yeni çıkan babamın sesi her zamanki kısıklığından öte bir vaziyetteydi. "Oğuz beni diyaliz merkezindeki Doktor Covid-19 şüphesiyle hastaneye sevk etti. Hemen gel beni al ve hastaneye götür."
Hastane dediği İstanbul’da Pandemi hastanesine çevrilmiş devlet hastanelerinden biriydi. Apar topar diyaliz merkezine ulaştım. Babamı Devlet hastanesi yerine son bir kararla özel bir hastaneye test için götürdük. Hastanede her şey inanılmaz moral bozucu ve son derece de endişe vericiydi. Bu şartlar hastanenin imkânlarından ziyade virüsün üzerimizdeki psikolojik etkisinden kaynaklanıyordu.
Babamın test sonuçları pozitif çıkınca annemi de aynı hastaneye getirdik. Onun da virüs kaptığı anlaşıldı. Lakin babamı yoğun bakım durumunda görmedi hekim ve ilaçlarını verip evde tedavi olacak dedi. Annemi ise yatırdılar. Ama onun da yoğun bakımlık bir durumu yok dedi doktor.
İkisi de şeker, kolesterol, tansiyon hastası olan 70’ine basamak dayamış üstelik de biri böbrek yetmezliğine duçar anne babamızın virüs kapmış olmaları karşısında ailecek halimizi siz düşünün. İlk birkaç gün adeta babamlarla helalleştik. Medyadan edindiğimiz haberlerin tesiriyle, yaşları 65’i aşan ve ileri derecede kronik rahatsızlıkları bulunan babamların her ikisinin de bu illetten kurtulacaklarına neredeyse hiç itimadımız yoktu.
İlçe Sağlık Müdürlüğü annem ve babamın virüse maruz kaldıklarını sistem üzerinde görünce de 4 kardeş olarak bizleri ve bizimle temasa geçen eşlerimizi karantinaya tabii tuttu. Sağlık müdürlüğü görevlilerinin karantina altında olduğumuzu dikte eden evrakı tarafımıza imzalatırken ki kıyafetlerinden tavırlarına kadar sergiledikleri resmiyetleri ve haliyle ciddiyetleri hakikaten unutulur gibi değildi.
Birkaç gün sonra her birimiz karantinada olduğumuzdan evde yalnız kalan babamı da biraz da doktorları zorlayarak hastaneye yatırdık. Çok şükür ki ikisi de yoğun bakım şatlarına düşmediler ve 7/8 gün yattıktan sonra hastaneden taburcu olup evlerine döndüler. Lakin hizmetlerini biz gördüğümüzden evlerine gelip gitmek de mümkün olmadığından bu durum da hayli sıkıntılı geçiyordu. Hem biz hem onlar karantina altında olduklarından o günlerde zaten bizimle rahat rahat temas da kuramıyorlardı. Hiç olmazsa memlekete gönderelim. Orada sosyal ortam daha kolay diye düşündük. Zira artık mayısın ortasına geliyorduk ve memlekete gitme vakitleri de zaten gelmişti.
İşte bu andan itibaren babamları memlekete götürmek için seyahat izni almak gayretlerine başladım. Fazla da uzun sürmeden aldığımız Kaymakamlık izni sayesinde 18 Mayıs 2020 tarihinde artık çocukluğumun geçtiği baba ocağı memleketimdeydim.
Kaymakamlığın verdiği izin 72 saatle sınırlıydı. Bu 3 (üç) gün demekti. İstanbul'dan gidiş ve İstanbul'a dönüş 2 (iki) gün. Geriye bana dinlenmek için bir gün kalıyordu.
Tabiatım gereği yatarak dinlenmeyi sevmem. Bu sebeple bu dinlenme günümü aktif bir şekilde kullanayım dedim. Böylece çekimini yapıp sizlerin de dikkatine sunduğum ve "Çağman Tepesi'ne Bir Doğa Yürüyüşü Ya da Mayıs Ayı Sonunda Kara Yolculuk" olarak adlandırıp aşağıda uzantısını da sizlerle paylaştığım youtube videosu ortaya çıktı. Doğrusu bu video baştan tasarlayıp ortaya koyduğum planlı bir şey olmadığı için tamamen spontane olarak gelişen hem teknik hem de duygusal açıdan bir amatörlüğün ürünüdür. Video başlangıç ve bitiş arasında her biri farklı konu ve süreleri ihtiva eden 15 parçadan müteşekkil bir özellik oluşturdu. Bu farklı süreli çekimlerin her birini özetleyecek şekilde videolara bir başlık atarak bir saati aşkın bir süreye sahip bu çekimin tamamını izleyecek kadar müsait vakti olmayan arkadaşlara da kolaylık sağlamaya çalıştık.
Doğa yürüyüşü sırasında yolumuzun düştüğü tabii ve coğrafi bir takım mevzulardan, yerleşim yerlerinden, ormanlar, ağaçlar, dereler, çeşmeler, köyler muhabbetimizi süsledi. Muhabbet yolumuz bazen bizi Necip Fazıl, Faruk Nafiz Çamlıbel gibi şairlere götürdü ve şiirler okuduk. Kimi zaman Ahmet Günbay Yıldız dedik romanı, Selvigül Kandoğmuş Şahin dedik yazını hatırladık..
Yayla çiçekleriyle aşka gelip büyük aşk insanı, gönül adamı, mutasavvıf şair Yunus Emre Hazretlerini yâd edip "Sordum Sarı Çiçeğe" diyerek cüretkâr bir terennümle sizlere ilahi mırıldandık.
Vaadimiz olan mayıs sonunda nar-ı beyza karlara vuslat mümkün olunca da yine alicenaplığınıza sığındık ve kendi şiirimiz olan Bir Kış Masalı'nı okuduk.
Edebiyattı, botanikti, kültürdü, sanattı,coğrafyaydı derken yolumuzu tarihe düşürmemek de tarihçi olmamız hasebiyle en azından mesleğe ihanet olurdu. Bu sebepten İran Seferi esnasında gelip otağını kurduğu ve o günden bu güne hala Odu/Tokat yöresinin ortak kır pazarlarından birisi olarak her Cuma günü kurulan Selemen Yala Pazarı (ki Selemen Selim Han'dan galattır) dolayısıyla Yavuz Sultan Selim Han'ı yâd eyledik.
İşte bir saati aşkın dediğimiz çekimlerin ara başlıkları:
1- Tokat-Reşadiye Çağman Tepesine Doğa Yürüyüşü Ya da Mayıs Ayında Kara Yolculuk
2- Çengibağı Köyü
3- Kızılcaören, Demircili, Çakıllı Köyleri
4- Doğbaşı (Doğubaşı) ve Gıstürbesi ( Kız Türbesi )
5- Çam Uğultuları ve Kuş Sesleri
6- Al Eline Bir Değnek Dağlarda Şarkı Söyle
7- Patates deyip geçmeyin O Bir Tescilli Fenomen ( Başçiftlik Patatesi )
8- Güzlek Nedir ?
9-Âdem Babamızdan Toprak Anamıza
10-11- Değnek; Devrekâni Bastonu Değil Bildiğiniz Fındık Sopası
12- Çengi Bağı Yaylası Sordum Sarı Çiçeğe..
13- Yeşil Çöl Değil Yeşil Deniz
14- Ne söyler şu dağa çoban çeşmesi.
15- Mayıs Sonunda Bir Kış Masalı
16- İskefsur'un Çatısında Çağman Tepesinde zirvedeyiz..
17- 20 Bin adım tekrar Köydeyiz...
NOT: "Tokat ili, Reşadiye ilçesi, İskefsur yöresinin 1789 rakımlı en yüksek zirvesi Çağman Tepesine Bir Doğa Yürüyüşü Ya da Kara Yolculuk..! ”başlıklı youtube video denememin linki...
İzleme zahmetinde bulunacaklar için şunu da hatırlatmak da fayda mülahaza ediyorum. Youtube'daki ilk kaydımız olması dolayısıyla gerek çekimler gerekse de konuşmalar sırasındaki teknik hataları ve dil sürçmelerini mazur göreceğinizden hiç kuşkum yok.