Soçi Anlaşması ve Almanya

ABD’ye kendi görüşünü kabul ettiren Türkiye, bununla yetinmedi, Rusya’ya da görüşünü kabul ettirdi, ve istediklerini alarak Soçi’den ayrılacak.

Bu şu manaya geliyor ki, Türkiye artık Dünya siyasetinde başat bir aktör.

Ve şöyle dünyaya bir baktığımızda ortaya çıkan tablo ise şudur ki, Sayın Erdoğan bir, hatta şu an tek dünya lideridir.

Bunu kim görmezden gelirse gelsin, kim küçümserse küçümsesin, hatta öfke nöbetleri geçirirse geçirsin.

Dünya siyasi liderlerine bir bakın, ne demek istediğimi zaten anlayacaksınızdır.

Rusya ile yapılan mutabakat, %100 Türkiye’nin istedikleri ile meydana gelmiş, Rus tarafı tek bir maddesine dahi itiraz etmemiştir. Edememiştir.

Bu bilgi ise, bizzat orada bulunan bir yetkili tarafından tam da böyle bildirildi.

Maddeleri zaten hepimiz biliyoruz.

Ben daha çok ne manaya geldiği ile ilgilenmek istiyorum.

Birincisi, ABD şamar yemiştir.

Yani, “Sen bu işi başaramadın, git dersine çalış, bırak bu işi bilenler yapsın” denilmiştir.

İkincisi, bu hususta ilk yazımızda değinmiştik ki, bu operasyon, Yom Kippur gününde yani Yahudilerin en kutsal gününde başlatılmıştır.

Gözlerine soka, soka.

Ve Jerusalem Post’un da yazdığı gibi, altı yıllık emekleri (kanlı emekleri) altı günde yerle yeksan olmuştur!

Ne PKK’nın Rojova hayalleri kaldı ne de Siyonistlerin Arz-ı Mevud hayalleri.

Bugün bunlar gömüldü!

Elbette ki Knessed boş durmadı ve derhal PKK’ya yardım etme komisyonunu kurdu.

Zira PKK artık hamisiz.

Big Brother’leri ABD onları bıraktı, gidiyor.
Hewaller de taşlıyor.

Onlara sahip çıkabilecek olan Rusya vardı.

Rusya da birkaç mayın eşeği için, Türkiye ile arasını bozmayacak kadar akıllı olduğunu gösterdi bugün.

Zaten Rusya hiçbir zaman teröristler ile çalışmamıştır.
Devletler ile çalışmıştır.

Zira Ruslar, en iyi besledikleri teröristletin, gün geldiğinde kendilerine tebelleş olacağını bildiler.

Burada Türkiye ile aynı akılda hareket ettiler.

Çünkü Türkiye de tarihten bu yana hep terör ile mücadele etmiştir ama asla terör örgütü ile işbirliği yapmamıştır.

PKK bundan sonra, sadece Avrupa’daki kankilerinden medet umabilir, ancak omlarda da medet olacak kudret yoktur.

Kobani dedikleri yerin de Mümbiç’in de güvenli bölgeye dahil edilmesi, en aptal eşkiyanın da artık bu devletçilik hayallerinin söndüğünü anlamasına gelmiştir.

Türkiye içinde zaten bitmiş olan örgütün, artık sınır ötesinde de hiçbir hükme sahip değildir.

Paramparça olan bir örgüt var karşımızda.

Ölenler,
Kaçmak isteyenler,
Zorla alıkoyulup kurtulmak isteyenler,
Bölgeden zorla alınıp da kurtulmak isteyenler,
Bir avuç mankafa!

Artık nereye giderlerse de gitsinler, asla kaile alınmayacaklar.

Bir söz beni biraz irite etti.

“Zorla mültecileri göndermeyiz, gönüllülük esastır!”

Hayır Sayın Başkanım.

Burada misafir olduğunu unutanlar, kural, kaide tanımayanlar, adap, edep bilmeyenler, suça karışanlar da gönüllülük aramaya gerek yoktur.

Tutarsınız kulaklarından, gönderirsiniz memleketlerine.
Ki, bu tüm dünyada böyle tatbik edilir.

Evet, bu yazı kaleme alınırken BPH bölgesi için süre bitmiştir.
Verilen sözler yerine getirilmemiştir ve harekat olduğu yerden devam edecektir.

Çünkü burada taviz verme gibi bir lüksümüz olamaz asla.

Bugün ne elde etti isek, kararlılığımızı gösterdiğimizin sayesinde elde ettik, şimdi asla taviz veremeyiz ve vermeyeceğiz de.

Bu ara eminim ki, düne kadar verilen arayı eleştirenler, şimdi de harekatın devamını eleştirecek, “barış” diye yırtınacaklardır.

Öte yandan da kendini hırçıncana yırtan bir Almanya var!

Her ne kadar Şansöyle Merkel bu husus üzerine sükunetini genel anlamda korusa da partisini emanet ettiği yeni Genel Başkan ve çiçeği burnunda Savunma Bakanı Annegret Kramp – Karrenbauer, kısaca AKK, belli ki, ablasının gölgesinden biraz kurtulmak istemiş olacak.

Zira kendisi öyle bir cevher yumurtladı ki, hükümet içinden bile bir sürü tepki aldı.

Hanımefendi “Suriye de Uluslararası bir gücün kontrolü altında bir güvenli bölge kurmalıyız” diye bir çıkış yaptı.

Sanırım hayatının gafı idi bu.

Kaç vakittir, Sayın Erdoğan bunu her platform da dile getirdiğinde, başta ABD ve AB buna kulak tıkamış, gözleri yummuştu.

Nazar itibar etmemişlerdi.

Ne zaman ki Türk Ordusu ortaya kaçınılmaz faktlar koymaya başladı, hepsi üşüşmeye başladı.

İşin garip tarafı, Alman basını dahi, bu olayı absürt olarak görüyor.

Alman basını derken, elbette ki, bu basın, olayı istediği gibi çarpıtmaya çaba gösteriyor.

Aslında kazananın ve güçlü tarafın Rusya olduğunu ima ediyorlar.

Buna rağmen ise Suriye meselesinde, bundan böyle sadece iki devletin sözünün geçtiğini de görüyorlar. Türkiye ve Rusya.

Bir gerçeği daha Alman basını görüyor:
PKK’nın otonomi kurduğu bölgeleri terk etmek mecburiyetinde kaldığı ve bundan böyle deasla böyle bir şeyin olamayacağının gerçeği.

Bu da bizim zaferimiz değil de nedir!

Cumartesi günü Dışişleri Bakanı Heiko Maas, ülkemize gelecek.
Tabii gelmeden, ukalalık yapmayı da ihmal etmemiş.

Geldiğinde, Suriye de neler olup bitmesi gereğini Ankara’ya dikte edecekmiş beyefendi.

Bu küstahlığının cevabı, Mevkidaşı tarafından, yine aynı platformdan verildi ise de umarım ki, Sayın Maas Türkiye’ye geldiğinde, kendine biraz da ödev verilir.

Mesela, Almanya’da yaşayan insanlarımızın, gözü dönmüş PKK’lı militanlarınca saldırılara uğradığını, Alman polisinin buna seyirci kaldığını, camiilerimize, diplomatik temsilciliklere saldırıldığını, gurbetçilerimizin bıcaklandığını, THY uçuşlarının engellendiğini…

Kısacası, insanlarınız saldırı altında iken, Alman Güvenlik güçlerinin bunu neden görmezden geldiğini, Sayın Bakana bir iletiversinler!

Gurbetçilerimizin öksüz olmadığını kendilerine hatırlatsınlar.


Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam
OGÜNhaber