Çok siyasetçi tanıdım.
Bazıları ile tanışmaktan dün de gurur duydum, bugün de duyuyorum, yarın da duyacağım.
Bu millete, vatana, eşsiz hizmetleri olanlarını da gördüm, büyük zarar verenlerini de.
Ancak bu kadar fütursuz, utanmadan yalan söyleyen, içi boş bir siyasi ile hiç tanışmamıştım ve görmedim de.
Seçimlerden evvel verdiği her sözü ve vaadi unutan, hatırlatınca bir de utanmadan azarlayıp, sonra da kırım kırım kıvıranını ilk kez görüyorum.
Mazbata beklerken, “Çok işimiz var, İstanbul’un kaybedecek bir saniyesi bile yok” diye ahkam kesip, ajitasyon yapan bu zat, henüz daha oturduğu koltuk bile ısınmadan, tatile gidebilen, üstelik, yaşanan bir felaketten sonra, salt şov yapmak için, iki saatliğine İstanbul’a uğrayıp, sonra yine kaçan biri.
Bu şekilde sorular gelince de işi ukalalığa vurup, soruyu soranlara hakaret eden ve kendisine tatilin çok yakıştığını söyleyen biri.
Kimsenin ekmeği ile oynamayacağına, defaatle söz veren, fakat ilk icraatları işçi kıyımı olan biri.
Artı bunu bir de SMS yolu ile, kapıya koyduklarına bildirecek kadar da karaktersiz, basit.
70000 öğrenciye burs vereceğini, aslında bunun kanunen yasak olduğunu bile bile, ki bu yasağı mensubu olduğu parti getirdi, vaad eden bir yalancı.
Hiçbir proje sunmayan ve sadece göstermelik atraksiyonlara giren biri.
“Asla zam yapılmayacak” diye söz veren ve tatil dönüşü, halkı zam yağmuruna tutan, sonrada pişkin, pişkin: “O söz CHP ye ait, bize değil” diyerek, milletin zekası ile dalga geçen bir siyasi!
Afedersiniz ama bu kadarı da artık pes dedirtiyor!
Be adam, söz CHP’nin ise sen hangi partinin adayı idin?
Veya bizim değil diyorsun da siz kimsiniz yahu?
Bizim bilmediğimiz başka bir CHP mi var?
İnsan da biraz utanma, sıkılma, ar olur.
Bunda yok.
O şeyler alınmış!
Lakin hatırlayacaksınızdır sevgili okurlar, seçim öncesi, kaç kez bu insanı yazdık.
Kimler kimler, neler yazdı neler. Nafile.
CHP’nin asla ve kata, halka hizmet etme gibi bir misyonunun olmadığını, salt rant elde etmek üzerine hareket eden bir parti olduğunu, mevcut örnekleri ile, kaç kez yazdık?
Hizmet etme ve CHP, birbirine taban tabana zıt olan şeylerdir.
Üstelik seçim öncesi yeteri kadar da donör vardı ve de halen var.
Nafile.
Hemen her yaptığı şov olan, kibir abidesi, samimiyet yoksunu bu vatandaş, ne yaptı, etti ve milleti kandırdı.
Evet, doğru, İstanbul’un kaybedeceği bir saniyesi yoktu ve fakat, ancak şimdi beş senesi heba olacak.
Bu cenahın meşhur sözlerinden biri: “at fav a bekle”.
Bu yazı içinde harfiyen geçerli.
Bekleyin ve görün.
İstanbul hiçbir ciddi inovasyon görmeyeceği gibi hiçbir ciddi proje ile tanışmayacağı gibi üstüne üstelik, minimum on yıl geriye gidecek.
Ve bunu ben söylemiyorum, Ekrem İmamoğlu’nu bizzat savunanlar söylüyor.
Yani dürüst olanları.
Yani ideoloji körü olmayanları ve olaya objektif bakabilenleri.
AK Partisini sevmeyebilirsiniz. Ancak sol güruh bile şu an AK Partisi’nin daha iyi, çok daha iyi yönettiğini kabullenmiş durumda.
Evet, muhalefette iken, bol keseden atıp tutmak kolaydır. Ahlam kesip ajitasyon yapmak, hatta popülizm yapmak kolaydır.
Ancak sorumluluk alınca işler değişir Ekrem bey.
Salt kuru laflar ile yürümüyor peynir gemisi.
Şimdi birileri diyecek ki, daha kaç zaman oldu ki, oraya oturalı.
Doğru, az zaman oldu.
Ancak bu kadar az zamanda, bu kadar siyasi skandala imza atan birinden, bundan böyle de herhalde çok üstün bir performans beklenmez.
Eski bir ata sözü ile; “Perşembe’nin gelişi, Çarşamba’dan bellidir”.
Tüm bu olup bitenler içinde üzücü olan ise, İstanbul’umuzun gerçekten de ciddi reform ve yeniliklere muhtaç olmasıdır.
Ne yazık ki, İmamoğlu idaresinden, bunların tek birini bile bekleyemeyecek olmamız, trajediler bir vakadır.
Ne diyelim, halk böyle oyladı.
Şimdi ise verdiği oydan bin pişman da son pişmanlık bu kez de fayda etmiyor işte.
Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam