Hani şu bizim muhalif siyasiler, ünlüler ve sözümona gazeteciler.
Hani her fırsatta S400’ler yüzünden, Sayın Erdoğan ve hükümetine ateş püskürtüp, ABD’nin içindeki bazı kanatların menfaatlerini savunanlar.
İşte şimdi merak ediyorum, hali ruhiyelerini.
G20 zirvesinde ABD Başkanı Trump’ın, tüm dünya kamuoyunun önünde sarfettiği sözler, bunlara şamar üstüne şamar gibi inmiştir.
Ne demişti Trump:
“Türkiye Obama yönetiminden Patriot sistemlerini satın almak istedi, ama Parlamento karşı çıktı diye biz satmadık, satmak istemedik!”
“Türkiye’ye adil davranılmadı, bu konuda haklılar!”
“Yaptırım olmayacaktır”
“Hava savunma sistemini biz satmayınca para verdiler Rusya’dan aldılar, F35lerin’de parasını verdiler teslimatı bekliyorlar!”
İşte bu sözler, içimizdeki Amerikancılara bence sıra dayağı gibi gelmiştir, geliyordur.
Yine boşa kürek çekmenin, bedava askerlik yapmanın ezikliğini yaşıyorlar şu an. Eminim.
Tabii, birileri her zaman olduğu gibi zeytinyağı taktiğine başvurdu veya küçümseme pratiğine.
Nevşin Mengü bayağı içerlemiş olmalı ki, attığı tweette; “Gaz verip yollamak, Trump’ın en iyi yaptığı iş” gibi bir şey yazmış.
Ya da ‘Erdoğan karşılığında ne verdi’, gibi absürt ve hazımsızlık kokan bir sürü cümleler okuyabilirsiniz.
Aslına bakalım bu işin.
O da şu ki, Lochead Martin şirketi bu yeni nesil 747Max’ların taş gibi göklerden düşmesi ile epeyce başı sıkışmış vaziyette.
Hata tespit ve giderme çalışmalarının masrafları yetmezmiş gibi, büyük bir imaj zedelenmesi ve ısmarlama iptalleri ile geleceğe pek de parlak bakamıyorlar.
Türkiye’nin ise sipariş ettiği 100 adet uçak var.
Bu da iptal olursa, Lockhead Martin de iptal olur.
Buna benzer, bir sürü ticari hacmi önemli olan işler mevcut.
Tabii, yeni askeri ekipman ticaretleri de cabası.
İşte ABD bunları riske atamaz.
Çünkü ekonomik verileri buna el vermiyor.
Evet Trump’ın seçilmesinden sonra, bir de iktidar olma kavgası vardı ve daha halen de sürmekte, ancak bu kadar milli meseleler de kimse ona engel olmayacaktır.
Trump hakkında çok şeyler yazıldı ve de yazılacak. Çünkü bir siyasi yorumcu için, bulunmaz Bursa kumaşı gibi bir şey.
Şizofren, infantil, megaloman, terbiyesiz, nezaketsiz, siyasetten de diplomasi den de bihaber olan bir insan.
Ama işte kurnaz da bir tüccar.
Netice de kaç sefer battı, ama iflas etmedi, borçlarını sildirdi ve yine ayaklarının üstünde durmayı başardı.
Onun içinde ‘Bu adam deli mi, veli mi?’ bunun cevabını şimdi değil, hükümranlığı bittiğinde öğreneceğiz.
Türkiye’ye ahım şahım dost falan da olduğunu sanmıyorum.
Yalnız bir işi, bizim tüm milletimizden hele de cümle siyasilerimizden daha iyi beceriyor.
Oda devletlerin dostlukları olmayacağını, çıkarlarının olacağını bilmesi ve “kazan, kazan” sistemini tatbik etmesidir.
Keşke bizim milletimiz ve önemle siyasilerimiz de bunu bir tatbik edebilse.
Bugün için geç olsa bile, yarın ülkemiz bambaşka yerlerde olabilir.
Şüphesiz ki G20 zirvesine damgasını vuran lider Sayın Erdoğan olmuştur.
AB’den de, ABD’den de, Rusya’dan da, Çin’den de istediklerini alabilmenin ve tüm dünya basının adım adım takip ettiği lider olmanın hazzı ile döneceği de kesindir.
Bu durumu indirgemek, küçümsemek veyahutta inkar etmek, doğrusu pek de akıllı bir insanın işi olmaz.
Çünkü görünen köy kılavuz istemez.
Piyasalar bu haberlere coşkulu bir tepki verecektir.
Şahsen ben Dolar’ın kısa ve uzun vadeli düşmesini, ekonomik verilerin ise çıkmasını bekliyorum.
Ve artık seçim psikozundan çıkan ülkemizin, dış siyasete ehemmiyet vererek, ekonomi politikalarına önem vererek atağa geçmesini de.
Bu ara, G20 zirvesinin kapı arkasında ki kahramanlarınıda pas geçmek olmaz.
Gerek sayın Akar gerek ise Sayın Çavuşoğlu, bir ay boyunca zor dönemeçlerden, olağanüstü ve her türlü takdire şayan çabalar ile bu başarılara mutlak damgalarını vurmuşlardır.
Her ikisine de ekiplerine de ve ismini bilmediğimiz ama bu vatan için adeta cansiperane çalışan tüm gizli kahramanlara da ben şahsım asına minnetlerimi sunuyorum.
Bizler, bazı şeylerin ancak son evrelerini veya neticelerini görürüz.
Ancak oralara gelene kadar olan uğraşları görmeyiz, göremeyiz.
Devlet tabiatında yoktur çünkü bu çabaları teşhir etmek.
4,5 yıllık seçimsizlik süreci.
Her ne kadar da CHP’nin içinde bazı sivri akıllı ve zafer sarhoşları, daha bir hafta geçmeden, “referandum” hatta “erken seçim” fantezileri kursalar da Türkiye’nin önünde 4-4,5 senelik bir seçimsizlik süreci var.
Bu süreçte benim ümit ettiğim ise millet tarafından çok kurnazca ve de oportünistçe kullanılan “oy moy yok” baskısı olmadan, ivedi ile düzenin tesis edilip, reformların gerçekleştirilmesidir.
‘Ne düzeni?’ diyecek olursanız, konuyu kısaca açayım.
Mesela, trafik de insan olma düzeni.
Gelişi güzel, keyfi park edilmiş araçların çekilip, cezaların uygulanması.
Trafik magandalarına gereken derslerin ve cezaların verilmesi.
Kaçak yapı veya katların, gereken cezayı görmesi.
Toplum malına zarar verenlerin cezalandırılması.
Hülasa, toplum huzurunu bozanların da.
Düzen işte. Bu kavram nerde başlıyor, nerde bitiyor ise!
Çünkü 2013’den bu yana, sürekli bir seçim hazırlığı ve oy alamama korkusu ile bu gibi konulara kimse dokunamadı.
Şimdi böyle bir engel yok.
Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam