Kazananlar, kaybedenler

Kamuoyuna lanse edilen olaylar bile, savaşa ramak kaldı dedirtti.
Açıklanmayanlara hiç bakmayalım bile.

Neticede tansiyon bir şekilde düşüyor.

Peşinen söylemek gerekirse, bu düşüşün yegane sebebi, Türkiye'nin elde etmiş olduğu gücü, bu gücü kullanacağı hakkında bir şüphe bırakmaması, kararlı ve dik duruşu ve elbette davasında haklı olmasıdır.

Pısırık bir Türkiye bekleyenler, eski alışkanlıklara göre hareket edenler, ağır bir ders aldı.

Çünkü ne Türkiye eski Türkiye ne AB eski AB ne de dünya eski dünya.
Buna artık herkesin alışması gerekiyor.
İçimizdeki Batı hayranları dahil!

Bu gerginliğin yegane kaybedeni, neticede Yunanistandır.

Macron'un Fransa'sı, en azından envanterindeki ıskartaya çıkarmaya hazırladığı silah sistemlerini satarak bir nebze olsa da kara geçti.

Ancak Macron'un şahsı, siyaseti, şahsiyeti, kaybetti.

AB içindeki "yeni güçlü adam/kadın kim" yarışını kaybetti.
Umduğu desteği bulamadı, bulamayacak.

Daha önce de yazmıştım.

AB, Türkiye için ne kadar önemli bir Pazar ve partner ise Türkiye de AB için o kadar önemli bir Pazar ve partner!

Bakınız, ithal araçlar için arttırılan ÖTV nelere kadir oldu.

Alman otomotiv sektörü korkulu rüyalar görmeye başlar iken, ülkemizin içinde önemli Pazar payına sahip olan FİAT, RENAULT, PEUGOT ve CİTROEN de aynı korkulu rüyaları görmeye başladı!

Fransız ve İtalyan markaları, Türkiyesiz ne yaparlar acaba?

Evet Macron kaybetti.
Hem de tüm sahalarda.

Sert adam imajını sergilemesi, Türk tarafını zerre miskal etkilemedi, tam tersi, restine resti gördü.
Gördü ve şok oldu.
Çünkü eminim ki hiç beklemiyordu.

Almanya, Merkel, ona gittiği yolun yol olmadığını ve yalnız kalacağını izah ettikten sonra, açıkçası pek fazla bir çıkar yolu da kalmamıştı…

Şimdi müzakereler başlayacak.

Ancak bunun nasıl olup olmayacağı, şu an için meçhul.

Çünkü Türkiye önkoşulsuz şartını koydu.

Ancak Yunanistan, "Ege'yi konuşmam, adaları konuşmam" diyor.

Eh doğal olarak Türkiye'de "Doğu Akdeniz de sizin işiniz yok" diyor.

Sevilla haritası gibi, pek de kendinde olmadığı belli olan bir akademisyenin, fantezi ürünü, uyduruk haritalar üzerinde duracak değiliz.

Ancak Ege de ve Dedeağaç da Yunanistan'ın çiğnediği Lozan kurallarını, elbette ki gözlerine sokma hakkına sahibiz.

Ve bunun olacağından da şüphem yok.
Yunanistan tümüyle kaybetti.

İddia ettikleri, istedikleri tüm konuların aslında absürt olduğunu, sadece bizden değil, bir şekilde tüm güvendikleri yerlerden duydular.

Bu konuların bir müzakere meselesi olabileceğine ben inanmıyorum.
Çünkü Yunanistan, en önemli şeyini kaybetti.

Ciddi bir devlet olgusunu.

Yedikleri yafta, Fransa'nın, AB'nin piyonu olmaktan başka bir şey değil.
Hoş, gerçeği de bu ya.

Ancak bizim ülkemizin içinde de kaybedenler oldu.

Başından beri Milli Savunma Sanayii'ni baltalayanlar.
Yeter ki Sayın Erdoğan'a muhalefet olsun diye, nerdeyse Yunanistan safına geçenler.

"Suriye'de ne işimiz var", "Libya'da ne işimiz var" diyenler…
Kaybettiler.

Çünkü bugün elde edilen diplomatik zaferler, bu angajmanlar olmasa, düşünülemezdi bile.

Ancak bu kaybedenlerin, kaybettikleri umurlarında bile değil.

İşleri güçleri, gündem değiştirmek, hükümeti bir şekilde iç siyasete mahkum etmek.

Aksi takdirde, kendine Ana muhalefet lideri denilen bir şahsın, milletin gözüne bakarak, iskambil kağıdı geyiği yapması, sanırım akıllı bir insanın yapacağı bir şey olmasa gerek!


Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam
OGÜNhaber