Doğu Akdeniz ve Mısır

Eğer ki, Türkiye Doğu Akdeniz'de, kendine dikte edilmek istenen haritaları kabul etse idi, dik durmasa idi, donanmayı sahaya sürmese idi, hatta Libya ile olup bitenler olmasa idi, Mısır'ın yakınlaşması da söz konusu olmayacaktı.

Büyük bir blöf vardı, biz ise bu blöfü fark ettik ve rest çektik.

Mısır'ın bulduğu gazı, Yunanistan üzerinden pazarlama istemesi, başından büyük bir blöf idi, çünkü astarı yüzünden pahalıya patlardı.

Zaten Libya ile yapılan kıta sahanlığı anlaşması da bu planları tamamen çöp etti.

Sissi, BAE ve ABD'den aldığı gazlama ile ilk etapta, Hafter'in yanında Libya'ya saldırmaya yeltendi, ancak bu açıkça savaş demek olacaktı.

Savaşın ilk ve değişmez şartı, halkın bunu desteklemesidir.

Sissin ise halkta karşılığı yok iken, bu şekilde savaşa girebilmesi de zinhar olamazdı ve bu da büyük bir blöftü.

Sonuçta, bu blöflerin hepsi boşa çıktı.

Yani Mısır'ın, Türkiye ile anlaşmaktan başka da bir çaresi pek kalmadı.

Hatta, Macron, Çipras gibi şahıslar son olarak Libya'nın ayağına gitti, bu yakınlaşmayı engellemek için. O da tutmadı çünkü Libya Başbakanı 14 Bakanı ile Külliyeye adeta çıkartma yaptı.

İsrail ve Mısır'ın da gaz ve petrolünün, Türkiye dışında pazarlayabilmesi de hayal oldu.

Bu diplomatik yaklaşmalar elbette olumlu adımlardır.

Ancak bu raddeye hangi De Factolar doğrultusunda gelindi, bunları da göz ardı etmemek gerekir.

Dış siyaset, diplomasi sürekli bir dinamiktir.

Yani bir ana çizgi olur, ancak stratejiler değişkenlik göstere bilir ve göstermek de zorunda.

Tekrar ediyorum, bugün gelinen nokta, geçen sene yaşananların doğrudan sonuçlarıdır.

Mısır bugün masaya oturdu ise buna eli mecbur olduğu içindir.

Ne İsrail'den ne AB'den ne ABD'den özellikle de Yunanistan'dan hiçbir beklentisi olmadığı içindir.

Kıskacın içinde kendileri kaldı.
Son olarak da Süveyş kanalının "tıkanması" belli bir işaret fişeği olarak rol almış olabilir.

Bu safhaya gelindi ise bu Türkiye'nin askeri gücünü göstermesi ile yapılan tehditlere de pabuç bırakmadığından gelinmiştir.

Libya'da sonra da Karabağ'da Türkiye savaş kabiliyetini açık ve net ortaya koymuş, bundan ders çıkartması gerekenler de belli ki çıkartmıştır.

Açıkçası başkaca da çareleri kalmamıştır.

Eskiden oldu bittilere getirilen Türkiye, şimdisinde ise olup bitenlere yani de factolar yapan bir ülke konumuna gelmiştir.

Evet, artık bir global player olmuştur ve bu bölgede, vazgeçilmez bir partner olduğunu defaatle kanıtlamıştır.

Ne ABD ne AB ne Rusya hiçbir şekilde Türkiye'den vaz geçemez.

Elbette Milli Savunma Sanayiimizin geldiği nokta, bu duruma gelinmesinde başat bir roldedir.
Bunu inkâr etmek, naiflik ötesi bir şey olur herhalde.

Burada çok önemli bir husus var.

Yanımızda duranlar da karşımızda duranlar da tam olarak hangi silah teknolojilerine sahip olduğumuzu bilmemekte.
Zira gördükleri, bildikleri ancak ve ancak aysbergin ucu.
Sadece tahmin edebiliyorlar ve emin olun ki, bu tahminleri bile, pek çoğuna uykusuz geceler yaşatıyor.

Çok şükür ki, bu devlet artık her masada var.

Resmî diplomasi de de kapı arkası olarak tabir edilen gerçek diplomasi de her masada var.

Sadece bu bölgede değil, global manada da Türkiyesiz bir geleceğin mümkün olmadığını, sanırım o üst akıl da çoktan kabul etmiş durumda.

Ancak hangi Türkiye?
Mantıken, güçlü ve istikrarlı bir Türkiye olması gerekir.

Bunun da cümle cihan gayet farkında.

Ancak istedikleri, tabii, onlara dikte eden değil, eskiden beri alışkın oldukları dikte edilen bir Türkiye.
Bunun içinde, son safhaya kadar, ellerinden geleni yapacaklardır.

Bunu her gün görüyoruz.

Fakat, bu sert tutumlarından yavaş, yavaş vazgeçtiklerinin sinyallerini de görmekteyiz.

Demem o ki, şu içimizde olup da dışımızda olanlara bel bağlayanlar, filmin sonunda büyük bir hüsran ile karşı karşıya kalabilirler, hatta kalacaklarını, nerede ise garanti edebilirim.

Yanlış ata oynamanın pişmanlığı, koşunun sonunda ortaya çıkar, çünkü koşunun esnasında, herkes bir ümit ile oynadığı atı seyreder ve gözü de başka bir şey görmez.

Ben, önündeki iki sene içinde çok güzel şeylerin yaşanacağına inanıyorum.

Ömrümüz var ise, yaşayıp göreceğiz.


Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam
OGÜNhaber