Ancak yazıya tam manasıyla girmeden, yapılan ve süregelen çok büyük bir sorumsuzluğu, dile getirmek ihtiyacını hissediyorum!
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nın ve komple CHP zihniyetinin depremden sonra sergilediği performans, sadece ve sadece, halk tabiri ile sidik yarışıdır.
Evet, depremden hemen sonra, en üst düzey katılım ile yani Devlet Başkanı Yardımcısı, İçişleri ve İmar Bakanı da dahil olmak üzere, Bakanlar, Bakan Yardımcıları nezdinde bir toplantı düzenliyor.
Ancak bu kurulun doğal üyesi olan İBB Başkanı, buraya ancak Genel Sekreter Yardımcısını yollayarak, AKOM’da kendi Partisinin Genel Başkanı ile adeta alternatif bir toplantı ve basın açıklaması yapıyor.
Dikkatinizi çekerim, konu deprem, yani insan hayatı!
Ve birileri, bu kadar vahim bir konuda bile, “Yok ben devleti tanımıyorum, kendi klikimin içinde kalacağım” oyunları yapıyor!
Sonrasında ise ucuz siyaset, polemik ve popülizm!
Bu davranışı esefle kınıyorum!
İnsan hayatı bir siyasi malzeme, asla olamaz, olmamalı.
Ve bunu bu şekilde ortaya koyan zihniyet, aslında, ne kadar da bu işe yabancı olduklarını, üstün beceriksizlerini sergilemektedirler.
Deprem, parti üyeliği sormaz kardeşim, CHP’liyi de öldürür, AK Partiliyi de MHP’liyi de partisizi de!
Deprem, siyasi rant elde edilecek bir şey de değildir.
Bu herkes için geçerlidir.
İdeolojik kavga zemini hiç değildir!
Son yazımızda, olayın sıcaklığı ile o gün yaşananları kaleme almaya çalıştık.
Ortaya çıkan bir fiyasko idi.
Bir başka gariplik kulağıma geldiğinde ise duyduklarıma inanamadım.
İHH arama kurtarma ekibi, Gaziosmanpaşa itfaiyesinin önüne geliyor, artçı depremler devam ederken ve neyin ne olduğu daha belli olmadan.
Ancak itfaiye ekipleri, bırakın bu gönüllülere sahip çıkmayı, “izin gerekir” diyorlar, telefon görüşmeleri yapılıyor ve İstanbul itfaiyesinin yeni Müdürü, bu insanların, asla içeriye alınmamasına karar veriyor.
Bu, tamamen ideolojik verilmiş kararı anlamamı benden kimse beklemesin!
Bu hususta, umarım ki, üst makamlar, gereğini yapacaklardır!
Risk yönetimi değil, kriz yönetimi.
Deprem esnasında, hayatta kalma şansınız, ilk 15 saniye içinde vardır.
O da zemin katta, bilemedin, birinci, ikinci katta bulunuyor iseniz.
İşte bu 15 saniyede yapmanız gereken şey ve tek şey, arkanıza bakmadan, varsa çocuğunuz, hastanız, kapıp, dışarıya kaçmaktır!
Hangi halde iseniz, öyle, pijama ile terlik ile!
Yok gazı kapatayım, yok elektrik şalterlerini indireyim… geçin bunları!
Hele bir de “deprem çantası” adı altında olan bir saçmalık var ki, Allah korusun!
O 15 saniye içinde, çocuğunuzu mu kapacaksınız, deprem çantasını mı?
Peki, ya üst katlarda oturuyor isek veya o an yüksek katlarda isek?
Dışarı kaçmak imkansız merdiven, asansör, tehlikeli bölge.
Peki ne yapacağız:
Bulunduğunuz yerde ne eşya var ise yanına yatarak, cenin pozisyonu alıp, başımızı koruyacağız!
Yani hedef küçülteceğiz.
Çünkü deprem de en çok öldüren şey, crush sendromudur!
Yani ezilme!
İşte bundan dolayı bir hayat üçgeni oluşturup, hedef küçültürsek, zaten minimal olan şansımızı, en azından maksimum seviyede kullanmış oluruz.
Evlerdeki mobilya ve eşyaları sabitleme de önlemlerin başında gelmelidir.
Başınızın üstünde olan ses yapacak bir nesne, sizi uyandıracaktır, ideal durumda, belki de ilk titremelerde.
Ve size, kaçma fırsatı verecektir!
Çök, kapan, tutun diye 1950’lerde, ABD’de, atom bombası tehlikesine karşı milleti uyutmak için çıkarılan ve gerçekte, hele de deprem anında, hayatlara mal olmuş olan ve de olacak olan bir saçmalıktır.
Bunlar benim uydurduğum şeyler değil, bilimsel araştırmalar sonucu ortaya çıkan neticelerdir.
Devlet için geçerli olan ise, deprem riski yönetilmez.
Yönetilemez, çünkü doğal bir olaydır. Yerkürenin bir cilvesidir, hatta semavi bir olaydır.
Önlemler alınmalıdır tabii ki!
Mesela, petrol dolum tesisleri, depoları, hatta boru hatları, tam da fay hatlarının üzerinde olmamalıdır.
Maliyeti ne olursa olsun, bunların bulundukları yerlerinden kaldırılıp, daha güvenli yerle taşınmalıdırlar.
Aynı şey, elektrik santralleri için geçerlidir.
GSM kapasitelerinin arttırılması kararı alınmış, bir de ücretsiz deprem hattı.
Bu esnada, ille de yanınızda bir şey olacaksa, bu iki şeyi hiç yanımızdan ayırmayalım;
Su ve cep telefonu.
Bu iki şey, enkaz altında bile hayatınızı kurtaracaktır.
Zira, yeni telefonlarda, malum fener de var, ses vermek için sinyaller de var.
Mesajlar ile de pek çok yere durumunuzu bildirebilirsiniz.
Arama kurtarma ekiplerinin telefon sinyallerini tarayan ekipmanı bulunmakta. Böylelikle, şarjınız kalmasa da bulunabilirsiniz.
Uzman müsveddeleri, kanal kanal gezip, “şimdi şu şiddeti gelecek, bu büyüklük gelecek” diyerek, toplumu paranoyak hale getirmek ile meşgul.
Hangi depremin ne zaman ve nerede olacağını tespit eden hiçbir teknoloji, zamanımızda yok!
Bu kadar net!
Yok bilmem ne araştırmalar sonucunda bu kanılara varmışlarmış!
Bir Allah’ın kulu da kalkıp sormuyor ki, peki 5,7 büyüklüğünde bu depremi niye görmediniz? Göremediniz?
Yediyi, sekizi bekleyip duruyorsunuz, İnşaALLAH da daha çok beklersiniz.
Evet, ülkemiz bir deprem kuşağında yer alıyor.
Bizim yapmamız gereken şey ise bu gerçeğe uyumlu bir hayat sürmektir.
10 küsür, 20 küsür katlı ölüm tuzakları binalar yapmak, bu gerçeğe uyumlu değil, aksi halde yaşamaktır.
Çünkü gerçek şu ki, deprem öldürmez, bina öldürür.
Bu bağlamda, kentsel dönüşüm adı altında, sadece rant kapısı haline gelmiş, sapkınlaşmış bir projeyi, derhal anacına uygun olarak çevirmek elzemdir.
Dikey değil, yatay yapılanma, inşaatlara depreme dayanıklı hali zorunlu kılıp, bunu da her safhada kontrol etme, kesinlikle hayat kurtaracaktır.
Yollara, toplanma alanlarına giden en kestirme yolları levhalar ile göstermek, sanırım çok da maliyetli olmasa gerek.
Her mahalleye, uygun alanlara, birer deprem konteynerleri konuşlandırıp, anahtarlarını belli ancak birden fazla insana zimmetlemek de hayat kurtaracaktır.
Tabii, bunun içinde, enkaz kurtarma ekipmanları, telsizler, hayatı idame Malzemeleri, tıbbi malzeme bulundurmak şartı ile!
Ayrıca deprem bilincinin okullarda, zorunlu ders olarak öğretilmesi de şarttır!
Çünkü, sürekli öğretilen bir şey, tatbik ettirilen bir şey, unutulmaz!
Ve bu da hayat kurtarır.
Aynı şey bence, ilk yardım için de geçerli olmalıdır.
Orta okuldan başlayarak, her sene, bir kez, öğrencilere ilk yardım dersi verilmesi, zorunlu hale getirilmelidir, ki bu sadece depremlerde değil, Allah’ın günü, sokaklarda, caddelerde yaşanan kazalarda da bilinçli birilerinin müdahale etmesini sağlayacaktır.
Bu da hayat kurtaracaktır!
Aynı zamanda, bu dersler ile, toplum içinde gittikçe kaybolan sosyal sorumluluğu yeniden tesis etme gibi de bir şansımız olacaktır.
Bir diğer artı ise, bu dersleri gören çocukların ve gençlerin, multiplikatör, yani çoğaltıcılık özelliği görmesini sağlamak olacaktır.
Zira çocuklar, öğrendiklerini evde anlatmaya, göstermeye pek heveslidirler.
Bunlar, radikal değişimler değildir.
Biz çok kıymetli topraklarımızdan biraz feragat edeceğiz, devlet üzerine düşeni yapacak.
Hepsi bu!
Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam