CHP'de iç savaş ve İş Bankası hisseleri

Artık mızrak çuvala sığmıyor.
Baba ve oğlun arasına kutsal ruh girdi, ortalık savaş alanına dönüştü.
Kılıçdaroğlu, çok değil, daha 28 Mayıs'a kadar, Türkiye'yi kurtaracak Mesih idi, son ve tek çare idi.
29 Mayıstan sonra ise yemediği hakaret, küfür kalmadı.

Ne beceriksizliği kaldı ne vasıfsız elemanlığı.
Hatta o kadar ki, daha düne kadar, Kılıçdaroğlu'na oy isteyenler, bugün her mecrada bunun için özür diliyorlar.

Hele bir söz söyledi ki Kemal Kılıçdaroğlu, kavgada söylenmez, kendi partisini, adaylarını, Belediye Başkanlarını, Milletvekillerini, partideki çalışma arkadaşlarını, tüm CHP teşkilatlarını yerin dibine soktu, ve aslında, sakın ha seçmeyin dedi.

Peki neydi o söz?
"Para ile kirli geçmişi olmayan temiz biri gelirse, elbette Genel Başkanlığı bırakırım!"

Aman Allahım.
Demek ki, koca CHP'nin içinde, geçmişi temiz hiç kimse yok!

Demek ki, mesela Ekrem İmamoğlu, İBB Başkanlığı yapacak kadar temiz, ama CHP Genel Başkanı olmak için kirli bir geçmişe sahip.

Bu laftan bu çıkıyor.
Kusura bakmayın ama, başlarım sizin partinizin Genel Başkanlığına.
Benim için önemli olan millet.
Ve siz, İBB'ye, geçmişi kirli, kirlenmiş birisini seçtirdiniz.

Bunlar benim laflarım değil, Kılıçdaroğlu'nun sözlerinin manası.
Tutmadı.

O kadar benzemeyeni bir araya getirse de, herkese mavi boncuk takmış olan da, tutmadı, olmadı, bir türlü olamadı.

Zaten o çoklu masa, bir sene boyunca, salt seçmen tabakasını oyalamak için, sağı, solu konsolide etmek için tertiplenmiş bir şov gurubu idi.

Bir kez gerçek konuda toplandı ve dağıldı.

Önümüzdeki yerel seçimlerde ise işler CHP açısından daha da kötü olacak gibi, yenilgiden öteye büyük bir hezimet geliyor gibi.

Bunu, İmamoğlu da biliyor, Kılıçdaroğlu da biliyor.
Daha şimdiden de bu yenilgiye bir sorumlu atama peşinde ikisi de.
Kılıçdaroğlu, koltuğa yapışıp kalır ise kara papaz onda kalacak.

İmamoğlu, vizyonsuz, çapsız, hizmetsiz geçirdiği dönemin hesabını vermeden sıvışmanın peşinde, tabii yargılanmamak için, en güvenilir liman CHP Genel Başkanlık koltuğu.

Tabii hikâyenin sonunda bu yeterli olur mu, işte bu muamma.

Ortada bir cenaze var, bir de komada olan ve yerel seçimlerde cenaze olacak olan.
Gel gör ki, bunlara kimse sahip çıkmak istemiyor.
Herkese göre, herkes suçlu, bir tek kendileri değil.
Halbuki, şu hakikati çözmüş olsalardı, iş bu raddeye gelmeyecekti.
O hakikat ise artık Türk milletinin boş sloganlara karnının tok olması, ideolojik saplantılara karnının tok olması.

Nefret dili ile yıkmak, yakmak ile kimseden bir rey alınamaması.
Evet, sadece ismini istismar ettikleri Mustafa Kemal Paşa'nın hatırası, iktidar olmaya muktedir değil artık bu ülkede.

Bununla beraber, elle tutulur, realist bir vizyonun yoksa, projen, projelerin yoksa, yeterli değil.

Misal, İstanbul Havalimanı.
Adam yapmış, senelerdir rekor üstüne rekor kırıyor ve uluslararası takdir görüyor.
Bunun ismini değiştirsen de, Sayın Erdoğan yaptı, değiştirmesen de Sayın Erdoğan yaptı.

Mesele şu, AK Partisi'nin sergilediği hizmet anlayışı ve icraatlarına üzerine ne koyabilirsin.
İşte orada cümle muhalefet sınıfta kaldı, kalıyor.
Benim anlamadığım bu zaten.
Bunların tonlarca para verip yanlarında tuttukları yüzlerce danışman var.
Bir tanesi bile bu gerçekleri göremiyor mu, bu iş böyle olmayacak, olmaz, diyemiyor mu?

Siyasette, aynı su ile iki kez yıkanmaz diye bir dogma varken, onca seçimi aynı hatalardan kaybetmiş, aynı kişi/ler de ısrar etmenin manası nedir?

Ama tabii, CHP Genel başkanı olmanın çok daha banal bir sebebi de yok değil.
İş Bankası ve hisseleri, yani para, çok para.
O koltuğa oturan, o paralara da hükmediyor tabi ki de.

Elbette ki etrafında olanlar da, bal tutup, parmak yalıyorlar.
Yani mesele sadece siyasi değil, işin içinde onlar için "kutsal ruh" Yani para meselesi de var.

İmamoğlu tarafından baktığımızda, iş hiç iç açıcı değil.
İlk olarak başında damoklesin kılıcı gibi bir yargı süreci ve hüküm giyme, dolayısıyla da siyasetten men edilme konusu var.
Sonra tabii İstanbul ve başarısızlık, beceriksizlik, iş bilmemezlik ve bunlara bağlı olarak, yerel seçimlerde beklenen mutlak hezimet.

Hele bir de İyi Parti ile HDP/yeşil sol parti, kendi adayları ile seçime gireceklerini deklare ettikten sonra, yani o oyları alma ihtimali buhar olduktan sonra, mutlak hezimet kapıda.

Ekrem İmamoğlu'nun bu hezimete ortak olmaya hiç niyeti yok.
Çünkü inanılmaz egosu ve daha büyük olan kibri, buna müsaade etmiyor.

Hatırlarsanız, 2019'da yazmıştım, bu kişinin umurunda İstanbul asla yok, sadece kariyer basamağı olarak görüyor, diye.
Maalesef haklı çıktım.

Bir diğer yandan, İmamoğlu, Kılıçdaroğlu'nu sorumluluk almamakla suçluyor, ancak kendisi de, İstanbul'da ki başarısızlığın sorumluluğunu almak gibi bir niyeti de yok.

Bir öngörü de daha bulunayım.
İmamoğlu hiçbir şekilde İBB Başkanlığına ikinci kez aday olmayacak.
Kılıçdaroğlu'nu devirip yerine geçemezse de, yurtdışına sıvışacağı aşikar.
Gideceği ülkede belli, Almanya.
Bir yere not edin.

Kılıçdaroğlu ise köşeye sıkışmış durumda.
Elindeki tüm imkanlar ile hal edilmesine ayak diretiyor.
Fakat, ne kadar başarılı olabilir, bunu göreceğiz, ben pek şans vermiyorum.

Neticede "the final countdown" başladı, kim veya kimler için, önümüzdeki günlerde belli olacak.

Yalnız, seçimlerden sonra şunu da yazmıştım:
Uluslararası para babaları, Kılıçdaroğlu kampanyasına deve yükü ile para yaptıranlar, başarısızlığın karşısında çok öfkelendiler ve dolandırıldıklarını düşünüyorlar.

Paralarının peşlerine düştüler.
Türkiye de siyaset arenası da, basın arenası da değişecek, tasfiyeler olacak, ağır olacak, demiştim.
Bu dediklerim de, en geç yerel seçimlerden sonra çıkacaktır.
Çünkü artık köhnemiş bir siyasi anlayış ile, ideolojik saplantılar ile, Türkiye de siyaset yapılamaz, yapılmayacak.

Yeni yüzler, yeni partiler, yeni vizyonlar göreceğimiz aşikar.
Zaten gitmezsek, bu düzen böyle sürer gider.



Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam
OGÜNhaber