Berkin Elvan davası

Berkin Elvan davasında karar açıklandı.

Görevini yerine getirmekten başka hiçbir suçu olmayan bir Polisimiz yirmi yıl ceza aldı, indirimi ile 16,5 yılda kaldı.

Bu bir skandaldır.
Davaya yeni tayin edilmiş bir hâkimin (?) verdiği bu karar, tüm kolluk kuvvetlerinin yüzüne vurulan bir tokattır.

Dahası, yargı içinde birilerinin hâkim olduğunun, istenilen davalarda, istenilen kararın çıktığının da açıkça bir göstergesidir.

Bu dava, bu ülkeden çok şey götürdü.

Savcı Selim Kiraz'ı götürdü!

DHKP-C'nin hortlamasına vesile oldu.

Şehid Savcı Kiraz'ın şehadete yürüdüğü günü hatırlayalım.

Tüm İstanbul'da elektrikler kesildi, saatlerce.
Çağlayan adliyesinde malum olay gerçekleşti.
İstanbul İl Emniyet yerleşkesine silahlı, bombalı saldırı meydana geldi.
Allah'ın bir lütfu üzerine atılan bombalar patlamadı, saldırgan dişi teröristler, etkisiz hale getirildi.

Hepsinin arkasında, taşeron örgüt olarak DHKP-C vardı!

Peki neden?
Junior terörist yüzünden!

Gerçekler bunlar.

Gezi kalkışması ve vandalizmi, FETÖ'nün hastalıklı beyinleri tarafından kurgulanmış bir provokasyon eylemi idi.

Bu eylemin içinde yer alan, marjinal bir ailenin çocuğu olan Berkin Elvan, daha evvel de bu eylemlere katılmış, Türk polisine taş, molotof kokteyli atmıştı.

Vurulduğu gün, evinden dört semt uzakta "ekmek almaya" çıkmış, gerçekte ise, yine Türk polisine sapanla taş fırlatıyordu!

Bir kaza kurşunu ile vuruldu.
Hedef gözeterek, nişan alınarak vurulmadı.

Bir yıl kadar hayatta tuttular ve gezinin yıldönümünde fişler çekildi, öldü dediler!

Başlıbaşına bir trajedi midir?
Trajedidir.

Çünkü 15 yaşında bir çocuğun, elinde tutması gerekenler, defter, kalem, kitaptır.
Sapan, taş, molotof kokteyli değil.

Çünkü o yaştaki bir çocuğun, siyasete bulaşmaması, hele de bir asilik kalkışması içinde olmaması lazımdır.

Olması geren, şefkatli bir ailenin kucağında, arkadaşları ile hobileri ile büyümektir.

Ama bunlar olmadı.

Marjinal bir ailenin çocuğu idi ve demek ki, o genç yaşında dahi, devlete, otoriteye, bu milletin kutsallarına düşman yetiştirildi.

Sonuç maalesef belli.
O çocuk artık yok ve hiçbir şey de geri getiremeyecek.

Gelelim kararın boyutlarına.

Kolluk kuvvetlerinin görevleri, ülkedeki asayişi, sulhu, refahı, uhuleti ve suhuleti sağlamak ve korumaktır.

Düzen ve nizamı tahsis etmek, bunlara kastedenlere karşı da mukavemet ve mücadele etmektir.

Kolluk kuvvetleri devletin silahlı gücüdür, gerekirse, devlet, dolayısıyla millet namına racon kesenlerdir.

Dünya çapında kıyaslandığında ise bizim emniyet güçlerimiz, en merhamet sahibi olanlardır.

İşte Gezi kalkışmasında, bir gurup terörist, vandal, marjinal guruplar, devletin otoritesine, milletin huzuruna, refahına, ülkenin ekonomisine, nizama, düzene karşı gelmiş, kısmen silahlı, silahsız şiddete başvurmuşlardır.

Elbette ki karşılarında devletin güvenlik güçlerini görmüşlerdir.

Kollektif bir asilik ruhu içinde, ortalığı yakıp yıkmış, talan etmiş, milletin malına ve milli servete bugüne kadar telafisi mümkün olmayan büyük zararlar vermişlerdir.

Söz konusu olan Polis memuru, mezuniyetinde ettiği kutsal yemin, aldığı Emirler doğrultusunda, görevini ifa etmişti.

Görülmez bir kaza da olsa, bu hengâme içinde, her an olabilecek bir olay oldu.

Tam da bunun üzerine şimdi o memuru mahkûm etmek, şu an görev başında olan tüm kolluk kuvvetleri mensupların aklına ne düşürecek?

Görevlerini ifa ederken korkusuz olmaları gereken bu kahramanlar, acaba neler düşünecek?

Terör ile mücadele edecek olanlar, hangi düşünceler ile operasyona gidecek?

Silah kullanmaları gerektiğinde, bunu "acaba peşinden ne gelir?" diye düşünmeden yapabilecekler mi?
Elleri bellerine gitmesi gerektiğinde, bir an bile tereddüt ederlerse, kendileri, ya da masum siviller zarar görmeyecek mi?
Hatta, bu görevi yapabilecek insanlar bulunabilecek mi?

Güvenlik güçlerinin haklarını güvene almazsanız, güvensiz kalırsınız.

Bu şu demek değil tabii:
Kolluk kuvvetleri alikıran başkesen olacak. Dokunulmaz olacak.

Ancak görevini ifa ederken, cebir kullanmak zorunda kalan memur da, kendini yalnız hissetmeyecek.
Acaba mı diye arafta kalmayacak.

Kalırsa tereddüt eder, tereddüt ederse, ya kendisi, ya da masum biri, bir sivil zarar görür.
Bu kabul edilebilir bir durum değildir.

Çıkan bu kararı siyasi olarak, hükümet karşıtı olarak, polise tepki olarak verilmiş bir karar olarak değerlendiriyor ve esefle kınıyorum.

Polisimin de, jandarmamın da yanındayım.

Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam
OGÜNhaber