Avrupa, Irak, Türkiye

Geçtiğimiz haftanın içinde, önce Belçika'nın muhtelif yerlerinde, daha sonra da Almanya'nın belli bölgelerinde, terör örgütü Pkk yandaşları sokaklara indi, yaktı, yıktı.

Hedeflerinde Türk dernekleri, Ülkü ocakları, Camilerimiz, Türk insanların işyerleri ve diplomatik binalarımız vardı, var.

Sokak terörü de adı üstünde terördür.
Devletimiz, gereken reaksiyonu, en üst perdeden vermiştir.
Avrupa'daki insanlarımız zinhar yalnız değildir, arkalarında Türkiye Cumhuriyeti devleti, dağ gibi vardır!

Ancak bu olaylar neden şimdi patlak verdi, bir de buna bakmak gerekir.

Dünyanın neresinde olursa olsun, münferit gibi geliştiğini gördüğümüz hiçbir olay, tel başına görülmemeli.
İlle de bir şeyler ile iltisaklı, ilintilidir.
Bu olaylar da böyledir.

Türkiye'nin son zamanlarda Irak ile yaşadığı hızlı diplomatik trafiği, bu olayların başat sebebidir.
Peki ne oluyor Türkiye ile Irak arasında?

ABD'nin çekilmesi ile Irak da bir güç vakumu oluşacaktır, oluşmuştur.

Başta PKK ve tüm yan kuruluşları, DEAŞ vb Terör örgütleri ile Irak hükümeti, devleti mevcut güvenlik güçleri ile tek başına mücadele etmesi mümkün değil.

Irak, kendi huzurunu sağlamaktan aciz kısacası.
Bu yüzden Irak, güvenliğini Türkiye ye emanet etmektedir.

Elbette bunun için de bazı feragatlarda bulunacaktır.
Bu feragatlar, Musul, Kerkük, Süleymaniye vb yerlerdir.
Yani Terör örgütlerini taşeron olarak kullananların ezelden beri göz diktikleri yerler.

Irak/Suriye sınırı.
Bu sınırı Türk güvenlik güçleri bekleyecek ve hatta kapatacak.
Böyle bir hamle ile de, PKK, YPG, PYD ve bilmem ne kadar harf kombinasyonlu Terör örgütlerinin hareket kabiliyetini çok önemli bir oranda kısıtlayacaktır.
Yani istedikleri gibi at koşturma serbestlikleri yok olacak, orta vadede ise, kıstırıldıkları bölgelerde imha edileceklerdir.

Tabii bunu gören PKK Terör örgütü, şimdi adeta kudurmuş vaziyettedir ve engelleyebilmek için ellerinden gelen her şeyi yapacaklardır.

Başat sebebi budur.
Türkiye'ye parmak sallamak.

Her ne kadar iki gün sonra gerçekleşecek seçimler yerel seçim olsa da, söz konusu Türkiye olunca, maalesef bu seçimler, lokal etkenli bir olay olmaktan çok daha fazla, bir milli beka haline dönüşüyor.

Maalesef yerel seçim, yerelden başka çok şeye hulul ediyor.

Örneğin, iktidar, bu seçimlerde kaybeder bir duruma düştüğü günün ertesinde, muhalefet, hep bir ağızdan ve uluslararası fonlayanları ile saldırıya geçerek, "mevcut hükümetin meşruiyeti kalmamıştır, derhal erken seçim gerekir" nidalarına başlayacak, ve zaten pek parlak olmayan ekonomik durumu, istikrarsızlığa itmeye çalışacaktır.

Zira erken seçim çağrıları ile bir belirsizlik ortamı doğmuş olacak, yatırımcılar çekimser kalacak, bu da belirttiğim gibi istikrarsızlığa yol açacaktır.
Bunu Batı da gayet iyi bilmekte ve bu olayları numune göstererek parmak sallamaktadır.

Türkiye'yi bekleyen senaryo.

Allah korusun, CHP şemsiyesinin altına giren DEM partisinin bir başarısı durumunda, şimdiden vaatleri "Kürdistanbul"!

Yani bu Avrupa'da gördüğümüz olayların birbirini, benzerlerini biz Türkiye'de de bekleyebiliriz.

Kantonlaşma çabaları, Diyarbakır'dan bildiğimiz hendek kalkoşmaları, "özerk bölge, öz yönetim ilanı" gibi şeyler karşımıza çıkabilir.

Avrupa'daki insanımız

Bu olaylar, bir nevi de "bak burada senin vatandaşların var, istersek PKK'yı bunların üzerine salarız ha" gibisi bir şekilde de görülebilir, ve hatta görülmelidir de.
Ortadoğu da hiçbir plan Türkiyesiz olmaz, olamaz.
Tabii Batı dünyası, kendi çizgisinde olan bir Türkiye istemektedir, mevcut yönetim, dişlerine göre değildir.

Ben eminim ki, devletimiz, her türlü senaryoya karşı, A, B, C... planlarını hazırlamıştır ve gereken planı, gerektiği zamanda yürürlüğe sokacaktır.

Pazar günü yapılacak seçimler, bu yüzden de önemlidir ve ben şimdiden milletimize hayırlı olmasını diliyorum.

Bir Nisan'dan itibaren de Türkiye önüne bakmalı ve ulusal, uluslararası olup bitenlere behemehal odaklanmalıdır, zira kaybedecek tek bir dakikanızı dahi yoktur!



Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam
OGÜNhaber