Bıkkınlık geldi, gına geldi.
Neden mi?
İç siyasetten, muhalefetin sağlıksız ruh hallerinden, hele de bunların sosyal medyaya yansımalarından.
Öyle bir güruh türedi ki, akla zarar, evlere şenlik.
Hükümet ne yaparsa tenkit/hatta inkâr/reddetme, ne yapmazsa da tenkit.
Misal:
Abdülhamid Han, sondaj gemisi.
Efendim neymiş, bu isim konulurmuymuş.
Neymiş, gemiyi biz yapmamışız, sadece boyamışız. Sanki aksini iddia eden var.
Neymiş, Türk karasularının dışına çıkamazmış.
Neymiş gaz bulsa da Yunanistan'ın hakkı imiş.
Pardon da siz iyi misiniz?
Bir insan Devletine bu kadar düşman nasıl olur?
Bu kadar ecnebi yalakası neden olur?
Nedir bu bitmeyen, tükenmeyen aşağılık kompleksi?
Misal Karadeniz gazı:
Yok Efendim gaz yokmuş.
Neymiş efendim, asla arz edilmeyecekmiş.
Neymiş efendim, insanların faturasına yansımayacakmış.
Be birader, tesisler yapıldı, bitti, borular döşeniyor, neyi, neden inkâr ediyorsunuz, anlamıyorum, zihnim almıyor.
Misal dış politika:
Sayın Erdoğan yalnızmış.
Türkiye itibarını kaybetmişmiş.
Sadece Pandemi den bu yana, Sayın Erdoğan'ın, dolayısıyla Türkiye'nin, kaç kez headline olduğunu hiç hesap ettiniz mi?
Hülasa, Rus/Ukrayna krizi başladığından mütevellit, tek diplomasi zaferlerini kazanan Sayın Erdoğan değil mi?
Birilerine göre değil, hatta Ülkeyi izole etmiş diyenler var.
Ciddi, ciddi var.
Emin olun bu listeyi sonsuza dek yazabilirim.
Özeti şu, hastalıklı bir güruh, realite ile, rasyonellik ile tamamen bağlarını kopartmış, kendi imajiner dünyalarında yaşıyorlar.
Sanırım buna şizofreni denilir.
Sosyopatlık veya bir nevi psikopatlık da denilebilir aslında.
Çünkü gerçek dünya ile bağlarını koparan ve kendi hayali dünyalarında yaşayanlara psikopat derler.
Yapılanları inkâr etmek, kime ne kazandırır acaba?
Ortada olan bir şeyi, gözle görülen bir şeyi yok saymak, hastalıklı ruh hali değildir de nedir?
Neymiş efendim, "güçlendirilmiş parlamenter sistem"e dönülecek imiş.
Gerçekten de güzel bir sihirbazlık numarası olur doğrusu.
Nasıl olacak o iş?
Referandum şartı var iken, nasıl olacak.
Efendim biz de facto öyle davranacağız.
Affedersiniz de bu ülke kreş mi? Anaokulu mu? Çocuk parkı mı ki, siz fantezi kurup, hayali bir sistem ile oyun oynayasınız?
Nasıl bir ciddiyet yoksunluğu bu?
Her iş bitti, sizin inadınız mı kaldı?
Kaldı ki, buyrun o parlamenter sistemin karnesine bir göz atalım.
ABD'de 246 yılda kurulan hükümet/görev yapan Başkan sayısı 46!
Bizde ise 1923'den 2018'e kadar yani 95 yılda kurulan hükümet sayısı 65!!!
Eğer parlamenter sistem devam etse idi ve her şey normal gitseydi 65. Hükümet 2016 da değil, 2183 senesinde kurulacaktı!
1923 – 1950 seneleri arasında, 27 yılda, tek parti döneminde 18 hükümet kurulmuş.
1950 – 2002 arasında, yani 52 yılda, 39 hükümet kurulmuş, 19 genel seçim yaşamış bu ülke.
Bu hükümetlerin ortalama ömrü ise sadece 19 ay!
Altmış iki yılda, üç askeri darbe, bir muhtıra yaşanmış.
1970 – 1980 arası 13 hükümet kurulmuş.
1991 – 2002 arası 11 yılda 9 ayrı hükümet görmüşüz, ortalama ömürleri 1 yıl iki ay olmuş, hatta beş hükümetin ömrü bir yıldan az olmuş.
1995 – 96 arasında üç ayda bir hükümet değişmiş.
Bu ara, 2002 – 2010 arasında CHP, sekiz sene ve iki yasama döneminde 157 kez yargıya gitti.
Bu karnenin neresine bakarsanız bakın, fiyasko.
Hadi tek parti dönemini saymazsak, 1950'den bu yana, bu ülkeye salt tökez/takoz olan bu sistemi, kim, neden istesin?
Türkiye'yi istikrarsız kılan, ekonomik gelişmeye adeta panzehir olan bu sistemden, kim ne medet umar acaba?
Dünya yeni bir evreye girerken, ülkenin başına, şahsi ihtirasları içinde boğuşan, hatta emirlerini dışardan alan, onların aparatları olan birileri mi geçsin?
Ve böylelikle ülkemiz bir yüz yıl daha mı geriden gelsin?
Evet, 1950'lerde NATO, Türkiye'ye, tarım ülkesi rolünü biçmiş olabilir.
Ben de şimdi, batının NATO Doğuya karşı büyümeyecek diye Rusya'ya, Gorbatçova verdiği sözü, "Senelerdir, artık görevde olmayan iki adamın konuştuğu mevzu!" diyerek indirgemesini hatırlatırım ve derim ki, 1950'de, birileri böyle düşünmüş, bize ne, sene 2022!
Muhaliflerin de acilen bu ruh halinden kurtulmalarını tavsiye ederim, çünkü artık sadece gülünç oluyorlar.
Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam